“Sıkıcı” her ne kadar geniş bir kavram olsa da, arkadaşlık ilişkilerinde sıkıcı olmayı hiç kimse istemiyor. Duke Üniversitesi’nden kişilik psikoloğu Prof. Mark Leary ‘nin söylediklerine göre, birini sıkıcı olarak algılamak, dikkat kapasitemizden kaynaklanıyor. Bunun şifreleri de ilkel insanların zamanında yatıyor. Yemek bulmak için başka insanlarla yardımlaşmaya ihtiyaç duyuyorduk. Bir şeyin ilginç olmaması, zamanımızı harcamaya değmez görünüyor. Biyolojimiz bize, oradan uzaklaşıp daha ilginç ve işe yarar bir şeyler yapmamızı söylüyor. Durum böyleyken, arkadaşlık ilişkilerini sürdürebilmek için bazı taktiklere ihtiyaç olduğu görülüyor.
Şikâyetlerinizi sınırlandırın
Sürekli kendi sorunlarınızdan bahsediyor ve arkadaşlarınızdan teselli mi bekliyorsunuz? Öyleyse durun! Sıkıcı olarak tanımlanan kişiler için ilk akla gelen özelliklerden biri, sürekli şikâyet etmeleri. Physcology Today dergisinde yer alan bir habere göre, benmerkezci özellikler göstermeniz en yakın arkadaşlarınızı bile yıldırabilir. Her şeyi kendine dayandıran, her şeyde kendi fikrini ve duygusunu ölçüt alan insanlar bir süre sonra yalnız kaldığını görebilir. Onlardan olmayın. Başkalarının bakış açısından da hayatı görmeye çalışın ve kendi şikâyetlerinizi gözden geçirin. Arkadaşlar birbirlerine sıkıntılarını anlatmak konusunda destek olurlar, evet. Şikâyetlerinizi dile getirmek sizi rahatlatıyor da olabilir. Ancak arkadaş topluluğunuzu sadece kendi gündeminizle meşgul etmeyin. Sıkıntılarınızdan uzaklaşmak yerine, zamanla sıkıcı hale gelebilirsiniz. Etkileşime olumlu katkıda da bulunun.
Takipçi olduğunuzu gösteren sorular sorun
Harvard Business School’da doçent olan A.W.Brooks bir araştırma yapmış ve ortaya ilginç bir sonuç çıkmış; İnsanların herhangi bir görüşme sonrasında en çok, kendilerine yeteri kadar soru sorulmamasından dolayı üzüntü duyuyor. Soru sormak, karşı tarafla ilgilendiğinizi göstermenin en kolay yollarından biri. İnsanlar kendileri hakkında konuşmayı seviyor ve diğerleri ilgi gösterdiğinde kendilerini iyi hissediyor. Peki, soru sormaktan neden utanıyoruz? Brooks, soru sorma konusundaki anlayışımızın biraz değişmesi gerektiğini söylüyor. Sorularımızın fazla zorlayıcı gelebileceğini düşünebiliyoruz ancak insanların tam da o soruyu duymaya ihtiyacı olabiliyor. Günlerinin nasıl geçtiği, kendilerini nasıl hissettikleri hakkında soru sormaya cesaret edin. Rahatsız olduklarını hissetseniz bile, ilgi göstermiş olmanız onlara iyi gelecektir. Birbirini takip eden sorular sohbeti derinleştirir. Yeni tanıştığınız insanlara örneğin sadece “Nerelisiniz?” diye sorup bırakmayın. “Orayı özlüyor musunuz?” gibi ilginizi belli eden sorularla devam edin.
Konu eskimeye başladıysa değiştirin
Konuşulan bir konuyu değiştirme gereği hissettiğinizde kibarlık yapma endişesine kapılmayın ve değiştirin. Yapılan bir araştırma, konudan konuya geçişlerin kişiler arası diyaloglarda heyecanı ve etkileşimi arttırdığını ortaya koymuş. Ortamda enerjinin düştüğünü hissediyorsanız çekinmeyin ve ortaya bir konu atın. Karşılıklı sessizlik anları yaşamak yerine konuları kolayca değiştirmek, konuşmadan daha çok zevk alınmasını sağlıyor. Kibar olmak için konuları gereğinden uzun süre uzatmayın. Konuyu gündeme getiren kişiyi ani bir şekilde bölmekten çekiniyor olabilirsiniz. Ancak ortamdaki konuşma zayıfladığında enerjiyi yükseltmek, konuyu ortaya atan kişiyi de rahatlatıyor. Harvard Business School’dan Doçent Brooks, bir konu üzerinde uzun süre kalmanın derinlik sağladığına dair inancın yanlış olduğunu söylüyor. Güzel bir konuyu “tadında” bırakmak en iyisi.
Beden dili ile ilgi toplayın
Bir sohbeti sıkıcı hale getirmek istiyorsanız, karşınızdakini önemsemiyor görünmek istiyorsanız düz veya sessiz bir cevap verin. Evet, yanlış duymadınız. Olumlu veya olumsuz bir tepki vermemek, Duke Üniversitesi’nden psikoloji profesörü Mark Leary’e göre “tabuta bir çivi daha çakmak” anlamına geliyor. Sohbet esnasında sohbete yatırım yapmalı ve dikkatinizi vererek gerçek bir tepki ortaya koymalısınız. Bazı insanlar duygusal tepkilerini engelleyen bir ortamda yetişmiş olabilirler. Herkes duygularını belli etme yelpazesinde farklı bir noktada durur ancak arkadaş çevrenizde ve sosyal ortamlarda iyi bir izlenim vermek istiyorsanız beden dilinizle de orada olduğunuzu göstermelisiniz. Başınızı sallayabilir, gülümseyebilir veya göz teması kurabilir, böylece sizinle konuşan kişiye onu dinlediğinizi, duygularını öğrenmekle meşgul olduğunuzu gösterebilirsiniz. Bu da sizi ilgili bir kişi yapar. Klinik psikolog Barbara Greenberg, “telefonunuzu bir kenara koyun ve karşınızdaki kişinin gözlerine bakın” diyor. “Bu, kulağa kolay gibi görünebilir. Ama artık zor bir şey”
Kırılganlığınızı göstermekten çekinmeyin
Kırılganlığını göstermek, birçok kişinin tercih etmediği bir durum. Kırılgan görünmek zayıf karakterli olmakla eşdeğer görülebiliyor. Hâlbuki özellikle iş hayatında yaşanan başarısızlıkları gizlememek, güçlü görünmede daha etkili. Özellikle girişimciler başarısız iş girişimlerini dürüstçe paylaştıkları zaman yatırımcıların gözünde daha fazla değer kazanıyor. Kırılgan noktaların farkında olmak, rakiplerin kıskançlık duygularını da azaltıyor. İnsanlar kendi eksikliklerine aşina olurken başkalarının kusurlarının farkında olmayabiliyor. İnsanlar genellikle kendileriyle ilgili olumlu bilgileri paylaşmaya meyilli oldukları için, başkalarının kırılganlığını görmek rahatlatıcı olabiliyor. Yaşadığınız zor zamanları paylaşmaktan çekinmeyin ve insanların da sizinle paylaşmaları için alan açın. Böylece, arkadaşlarınız ve yakınlık kurmak istediğiniz insanlar yalnız olmadıklarını hisseder. Korunmasız tarafınızı da paylaşmak, herkesin başarılarını ortaya koymaya çalıştığı sosyal medya çağında imajınıza ayrı bir anlam katabilir. İnsanlarda benzer durumlar görürseniz, ortak kırılgan yanlarınız yakınlaşmanızı sağlayabilir.
Derleyen ve çeviren: Senem Tahmaz
Referanslar: Abigail Fagan. “How not to be boring” (2019). Şuradan alındı: https://www.psychologytoday.com/us/articles/201910/how-not-be-boring
YORUMLAR