Yıllardır karayoluyla uzun yolculuklara çıkıyorum. Doğu ülkelerine de Avrupa'ya da çok kere karayoluyla gittim. Ama bir itirafta bulunayım; özelikle Türkiye'nin batı giriş ve çıkışları, benim için hep şok etkisi yaratıyor. Neden derseniz; ne yazık ki bizim yoğun kentleşmemiz, doğayı yok edişimiz, vahşi betonlaşmamız, yabancı memleketlere gidince insanın gözüne daha da batıyor. Hani diyoruz ya, sınırlar olmasa, falan ama... İnanın o bir kapılık sınırlar olmasa; doğa ile içiçe yaşam, tarım toplumu olma, AVM'den tüketmeme, her yeri betonlamama zihniyeti, sadece bir kaç kilometre ile bu denli aksi yönde değişebilir mi? İçim sızlayarak söylüyorum, evet değişiyor. İşte o zaman başka memleketleri görmeyi, oralarda bulunmayı daha da önemsiyorum. Gidip gördükçe, böyle de olabilirmiş, ütopya değilmiş diyerek seviniyor, mutlu oluyor insan.
Geçen ay, Land Rover Adventure Türkiye 2019 kapsamında Bulgaristan'dan başlayıp Romanya, Ukrayna, Belarus, Litvanya, Polonya, Letonya ve Estonya'ya uzanan yaklaşık 8 bin kilometrelik yolculuğumuza dayanarak söylüyorum bunları...
İşte, yurt dışına çıktığınızda sınırdan geçmenizle bir anda değişen şeyler:
1. Karayollarının kenarları ağaçlandırılıyor. Yağmur, kar, rüzgar, don gibi hava koşullarında yolu ve araçları koruyor. Hem ses hem de hava kirliğini önlüyor. Ayrıca bölgenin hayvan ve bitki habitatı gelişiyor. Orta ve doğu Avrupa'daki bütün karayollarında, kent veya kırda her an karşınıza 'geyik çıkabilir', 'ördek çıkabilir' tabelası var. Bulgaristan'a girer girmez, Türkiye'den uzanan Istıranca Dağları'na eşlik eden karayolu, sağlı sollu meşe ormanlarıyla birlikte ilerliyor. Kuzey Avrupa'nın içlerine doğru bu ağaçlar; uzun Rus çamları ve kavak olabiliyor ya da Ukrayna'daki gibi ceviz, Litvanya'daki gibi elma.