Sırların ardındaki karanlık günler
Arzu Çevikalp, İspanyol oyuncu Manuel Vega ile söyleşi gerçekleştirdi.
Siyasetteki pis oyunları, “ne kadar ileri gidebilirsin?” sorusuyla bağlayan “Secretos de Estado” dizisi hayatlarını tamamıyla otorite ve güç üzerine oturtan politikacıların başına gelenleri resmediyor. Devlet sorunlarına odaklanmak yerine koltuklarını korumak için her türlü yolu deneyen politikacılar, karakterlerini satıp büyük bir bataklığın içine giriyorlar. Kötücül sırların hayatlarını ne denli mahvettiğini ortaya koyan dizi, çok fazla kan aksa da her şey iktidar olma arzusu içindir diye bir söylemde bulunuyor. Gel-git’leri olan politikacılar partinin çıkarını korumak uğruna niyetlerini bozuyorlar çünkü işin ucunda kirli çamaşırların ortaya çıkma mevzusu var. Tehditten tutun ölüme kadar her şey mevcut… Gerilimi ve heyecanı aynı anda seyirciye veren dizi tansiyonu elden bırakmıyor ve sürekli şimdi ne olacak sorusunu sormamıza vesile oluyor. Meraklandıkça meraklanıyoruz. İnsanın içindeki intikam duygusunu harekete geçiren dizi öfkeden doğan sorunları ve içsel çatışmaları psikolojik bir taban üzerine dayandırıyor. Ülkemizde henüz yayınlanma şansı bulamamış olan dizi İspanya’nın en çok seyredilen kanallarından biri Telecinco kanalında yayınlandı ve çok kısa bir süre önce final yaptı. Final biraz sürpriz olsa da dizi izleyenler tarafından beğenildi. Dizinin oyuncularından Manuel Vega ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdik. Kendisine teşekkürlerimi iletiyorum.
Siyasi liderlerin hiç olmadığı kadar çok dikkat çektiklerini düşünüyorum. Tabii bu da bir şekilde her ülkenin kendine has kurgusunda yansımasını buluyor. Adaletsizliklere ve kurumsal yozlaşmaya karşı gelmek her zaman karşılık bulur. Hele, bu bir de sanatsal yoldan yapılıyorsa.
Bence hepimiz her zaman rolümüzü en iyi şekilde canlandırmaya çalışıyoruz ve bu asla elde edilebilecek bir şey değil. Ortaya çıkardığım iş beni tatmin ediyor, ama her zaman daha iyisi yapılabilir.
Bence “Vis a Vis” hapishane içinde koca bir dünya turluyor ve burada sadece birinci bölüme dayanarak değerlendirme yapıyoruz. Belki bu bakış açısı, dizileri karşılaştırma konusunda aceleciliğin kurbanı olabilir.
Diziyi aylar önce tamamladık.
Yapımı sırasında kendisinden fazlasıyla konuşturan bir diziydi, çok büyük bir projeydi ve birçoğumuz onun parçası olmak istiyorduk. Rolüm için teklif geldiğinde çok mutlu oldum, bu sayede kendi bakış açımla katkı koyabildim. Çok zenginleştirici bir projeydi.
17 yaşımdayken mankenliğe başladım ve yaklaşık üç yıl boyunca devam ettim. Fakat Drama Sanatı okumak için mankenliği bıraktım ve bu yeni maceraya başladım.
Cupido, romantik bir aşk ile kardeşlik duygusunun birbirleriyle, annelerine hayatını geri vermek için mücadele eden “kardeşler” bütününü bölerek nasıl karşı karşıya kaldığını anlatan, bilim kurgu türünde bir gençlik dizisiydi. TVE’ye ait PLAYZ adlı platformda yayınlanıyordu ve çok izlenen bir dizi oldu.
Dizinin beğenildiğine hiç şüphe yok. Kendi çizgisinde neredeyse altı puan farkla rakip dizileri sollayarak birinci oldu ve bu hiç de kolay bir şey değil.
Bu zamana kadar, nitelikleri birbirine tamamen zıt o kadar çok karakter oynadım ki. Ailesini yeniden huzura kavuşturmak isteyen genç bir çocuktan tutun da; aşk ve adrenalin arayışı yüzünden, karanlık ve tehlikeli bir dünyanın içine sürüklenen ve içten içe git-geller yaşayan soylu bir delikanlıya kadar...
Türkiye’de İspanyol dizilerine duyulan büyük ilgiye dair düşüncelerin neler? İki ülke arasındaki ilişki güçleniyor. Sence de öyle mi?
Ulusal dizilerin evrensel bir değer taşımaları ve sınırları aşmaları muhteşem bir şey. Daha fazlasını, daha iyisini yapmak için çabalamaya devam etmek ve bu konuda heyecanlanmak için çok iyi bir neden daha.
Ben buna özel teknik demezdim ama tabiri caizse akademik bir süreç izliyorum. Her zaman temel metnin analiziyle başlıyorum, karakterlerin isteklerini ve onları şu ya da bu şekilde tatmin olma arzusuna iten nedenleri tanıyarak. Diğer taraftan da yönetmenin bana söylediklerini dikkatle dinliyorum, çünkü onun görüşü bu sürecin gerçekten en önemli parçası. Oyuncu, hayal edebildiklerini değil; çoğu kez kendisinden istenenleri temel alarak, karakterini yargılaması gerektiğini bir şekilde anlamalı.
“Perdóname señor” beni büyülemişti ve “Aquí no hay quien viva” ergenlik dönemim boyunca en sevdiğim dizi oldu.
Çok basit, o karakterin senaryodaki etkisine bakıyorum. Önemli olan karakterin ne kadar göründüğü değil, göründüğü zaman ne yaptığı ve bu karakteri oynamanın benim kariyerime ne kazandırdığı.
Evet. Meksika’da Adrián Zurita ile bir filmin çekimlerini bitirdik ve Amazon için “El juego de las llaves (Anahtar Oyunu)” isimli yeni bir dizi çekmeye başlıyoruz. Ayrıca ismini henüz sizlerle paylaşamayacağım yeni bir Fox dizisi için beklemedeyim.
Çeviri: Didem Kul, Arzu Çevikalp
arzu.kultursanat@gmail.com