Kapı çaldığında açık pencerenin önünde durmuş, dışarıyı seyrediyordu. Arduvaz çatısında bayrak uçuşan eski, gri, mermer kaplı karşı binanın ikinci ve üçüncü katlarındaki memurların üzeri evrak dolu masalarına, serinde kalsınlar diye geniş pervaza koydukları sefertaslarına, aheste aheste yaklaşan tramvaya bakıyordu.
Gelen kimdi acaba? Açmayabilirdi aslında, bir-iki tıklatır giderdi. Ama karşıdaki ya da yandaki komşuysa? Hiç ses çıkarmadan, kıpırdamadan oturması gerekirdi. Çünkü yürüse yerdeki tahtaların gıcırdamasından orada olduğu anlaşılacaktı. Diyelim ki gıcırdama, meselâ sifonu çekme ânına denk geldi de duyulmadı, dış kapıyı açmak için çevirdiği anahtarın sesi dar koridorda yankılanmayacak mıydı? Şimdi değilse, on beş dakika sonra yakalanacaktı. İçinden “Neyse ne!” deyip elindeki ılınmış su dolu bardağı tezgâha bırakmadan açtı kapıyı.
“İyi günler” dedi hiç tanımadığı adam. Elindeki kâğıtta yazan isimle soyadı okuduktan sonra sordu: “Siz eşi misiniz?” “Hayır. Kendisi şu an evde yok, ben arkadaşıyım. Bana söyleyebilirsiniz.” Adam duraklamadan devam etti. “Son elektrik faturası ödenmemiş. Eğer hemen şimdi ödenirse elektriği kullanabilir. Yoksa kesmem gerekecek.” Susup biraz bekledi, karşılık alamayınca ekledi: “Siz nakit veya kartla ödeyebilir misiniz?” “Maalesef” yanıtını takiben ısrar etti. “Arkadaşınız yakınlardaysa arayın isterseniz, bir on dakika bekleyebilirim veya yarım saat sonra gelebilirim.” Bunun mümkün olmadığını duyunca “Peki” dedi, “bu durumda elektriği kesmek zorundayım. Ödedikten sonra elektrik idaresini arayıp açtırabilir. Ama bugün cuma, öğleden sonra ödese bile ancak pazartesi açılır.”
Kapıyı kapatır kapatmazmutfağa koştu. Alelacele silindir kahve kutusunun kahverengi kapağını açtı, içindeki kaşığı tepeleme doldurup elektrikli cezveye koydu. Üzerine, kenardaki fincanı alıp su ekledi. Adam dört kat aşağıdaki elektrik panosuna inene kadar zamanı vardı. Kahve köpüklenirken kırmızı düğmenin rengi söndü. Günün ilk kahvesini eline alıp kanepeye geçti. “Büyütecek bir şey yok” dedi, “iki gün yemek pişirmem olur biter, şimdilik her şey yolunda.”
Şimdilik... Hayatını tek kelimeyle özetlemesi istense kullanacağı sözdü bu. Kısa süreli, kullanışlı çözümler bulma konusunda ustaydı. Gamlı baykuşlar gibi oturup geleceği garanti almak yerine, günü veya birkaç, hadi en fazla birkaç ayı kurtarmaya bakardı. “Bir şeyler bulurum” der geçerdi ve gerçekten de bir şeyler bulurdu.
Mesela şu an içinde yaşadığı daireyi böyle bulmuştu. Her sabah kahve içmeye gittiği kafede tanıştığı, gel zaman git zaman arkadaş olduğu adama üç aylığına ev aradığını söylemiş: adam “Ben birkaç ay boyunca sık seyahate çıkacağım, istersen bir odamı sana kiralayabilirim” deyince pılını pırtını üç bavula doldurup soluğu orada almıştı. Fevkalâde bir fırsattı onun için. Tarihi eser kabul edilmesine ramak kalmış bir binada, şehrin göbeğinde oturacak, sahibi evde pek durmadığı için ev kendisininmiş gibi rahat edecek ve karşılığında üç kuruş kira ödeyecekti. Gerçi kafedeki garson ona dikkat etmesini, ona çok güvenmemesi gerektiğini söylemişti, ama kulak asmamıştı. En fazla ne olabilirdi ki?
Elektrikler kesilince garsonun sözleri geldi aklına. Ama onu da çabucak aklının gerisine itti. Pazartesi seyahatten dönecekti, öderdi borcunu.
Kahvesini içerken, karşı komşunun kapısının yanındaki prizi düşündü. “Kahveyi orada yaparım” dedi. Suyu da orada ısıtmaya karar verdi. Soğuk günlerde ısınmak için sıcak su içme alışkanlığı edinmişti.Sonbaharın şu serin sabahlarında ve akşamüstlerinde sıcak su içememe fikri canını sıktı bir an. Silkinip kalktı. Kaç mum kaldığını saydı, takviye şarttı.
Akşam radyoyu açtı, duvarlardaki tahta kirişlerin üzerine, salonla iç içe olan mutfağın tezgâhına, yerlere, hatta hole ve banyoya yaktığı küçük mumları yerleştirip yemeğini öyle yedi. Üç ay sonra ne yapacağını düşündü. Yeni bir ev bulması gerekiyordu. “Keşke bir mucize olsa da burada kalsam” diye geçirdi içinden.
Cumartesi sabahı pastaneden fırından yeni çıkan tarçınlı kurabiyelerden aldı. Ilık paketten yayılan mis gibi kokuyu içine çekerek merdivenleri hızla tırmandı. Kahveyle beraber kurabiyelerin damağında nasıl dağılacağını düşündükçe yutkunuyor, sabırsızlanıyordu.
Elektrikli cezve elinde, koridora çıkmadan önce gözetleme deliğinden baktı. Kapı kolunu yavaşça indirdi. Parmaklarının ucuna basarak iki büyük adım attı. Sessizce yere eğildi. Niyeti, fişi prize usulca takıp, kahveyi yapıp aynı hamleleri aynı sessizlikte, ama bu kez tersinden tekrarlayarak eve dönmekti. Ne var ki fişin çatal dişlerinden biri eğikti ve prizdeki yuvasına yerleştirmek için biraz zorlaması gerekti. İçeridekilerin, duvara dışarıdan bir müdahale olduğunu anlamaması mümkün değildi. Fişi çektiği gibi eve kaçtı. Kapıyı kapatıp nefesini tuttu, hiç kıpırdamadan bekledi. Karşı kapının açıldığını, sonra kapandığını duydu.
Pasta tabağında yan yana koyduğu kurabiyelere baktı, tarçın kokusu kocaman salona yayılmıştı. Mümkün değildi, ne yapıp edip o kahveyi pişirmeli, cumartesi sabahının keyfini dün öğlesaatlerinden itibaren planladığı gibi çıkarmalıydı.
Devamı 20 Mayıs 2020 Çarşamba günü hthayat.haberturk.com’da...
YORUMLAR