HT Hayat Anasayfa Türkiye’de sezaryen ile doğum oranları neden yüksek? | Hamilelik

Sağlık Bakanlığı’nın her yıl yayınladığı “Sağlık İstatistikleri Yıllığı”, 2022’den beri gecikmeli olarak yayınlanıyordu, bu nedenle sezaryen doğum oranlarına dair elimizdeki son bilgi, 2022’de yüzde 62,8 olarak kaydedilmiş olmasıydı.


2023 yılına dair verilerin halen yayınlanmamış olması tartışmalara neden olurken nihayet Sağlık Bakanlığı 30 Eylül 2024’te yayınladığı haber bülteni ile, son yılın verilerine de ulaşmış olduk. Buna göre Türkiye’de doğumların yüzde 61,5’i sezaryenle gerçekleşiyor.


Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), bu oranın her ülke için %15’ten fazla olmaması gerektiği görüşünde. 2015’te yayınlanan raporda açıklandığına göre Dünya Sağlık Örgütü, sezaryen doğumların hayat kurtarıcı olabileceğini, ancak yalnızca tıbbi olarak gerekli olduğunda yapılması gerektiğini vurguluyor.


DSÖ sezaryen oranının bu sınırları aştığı durumlarda, anne ve yenidoğan ölüm oranlarında bir iyileşme olmadığına dikkat çekiyor. Aksine gereksiz sezaryenlerin, hem kısa hem de uzun vadede anne ve bebek sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceği ifade ediliyor.


Ayrıca primer sezaryen oranı, yani ilk doğumunu sezaryenle gerçekleştiren annelerin oranının daha az olması da ilgi çekici. Birden fazla doğum gerçekleştiğinde sezaryen olasılığının artması, vajinal doğum yapan kadınların büyük çoğunluğunun ikinci doğumunun sezaryenle gerçekleştiği anlamına geliyor.



Türkiye’de nasıl önlemler alınıyor?

Bütün güncel veriler göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’de vajinal doğumun daha fazla teşvik edilmesi gerektiği ortada. Nitekim Sağlık Bakanlığı da harekete geçti ve 4 Ekim’de, “Normal Doğum Eylem Planı”nı tanıttı. Planın içeriği üslubu ve yarattığı tartışmalar bir yana, sezaryen oranlarının neden yükseldiğine dair veriler daha da önem kazanmış oldu.


2024 yılında yayınlanan bir makale, 2022 yılına ait sezaryen verilerini analiz ederek Türkiye’deki sezaryen oranlarının dünya genelinde en yüksek seviyede olduğunu ortaya koyuyor. Çalışma, bölgeler arasında ciddi farklar olduğunu da vurguluyor; bazı bölgelerde sezaryen oranları oldukça yüksekken, diğerlerinde daha düşük seviyelerde seyrediyor. Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bu oranları düşürmek için aldığı önlemlere rağmen, sezaryen oranlarında bir artış eğilimi devam ediyor.


Uzmanlar, sezaryen oranlarını düşürmek için başarılı ülkelerin uygulamalarının incelenmesini öneriyor. Ayrıca, doğum sürecinin kanıta dayalı rehberler ve protokollerle yönetilmesi gerektiğini belirtiyorlar. Sezaryen ameliyatı, bir maliyet unsuru olarak görülmemeli; bunun yerine, toplumun anne ve bebek sağlığı konusunda bilinçlendirilmesi gerekiyor. Sağlık hizmetleri ve geri ödeme sistemlerinde sezaryenle ilgili daha bütünleşik bir yönetim mekanizması kurulması gerektiği de vurgulanan bir diğer önemli öneri. Bu şekilde hem sezaryen oranlarının düşürülmesi hem de doğum sürecinin daha güvenli hale getirilmesi hedefleniyor.


Sağlık otoriteleri ve güncel akademik araştırmalar, sezaryen doğum oranlarının yüksek olmasının sebeplerini birkaç başlık altında açıklıyor:


1- Sağlık sisteminin etkisi ve medikal müdahaleler

Uzmanlar sağlık eğitiminden başlayarak, sağlık sisteminin doğal doğumu destekleyecek şekilde inşa edilmesi gerektiği görüşünde.


Sağlık sistemlerinin doğal doğumu desteklememesi, özellikle doğumda -sezaryen de dahil- tüm tıbbi müdahalelerin yaygınlaşmasına sebep oluyor. Doğumda rutin olarak uygulanan suni sancı, epizyotomi ve epidural gibi tıbbi müdahaleler, çoğunlukla doğumun doğal ilerleyişini etkileyerek sezaryene yönelimi artırıyor.


DSÖ, yüksek sezaryen oranlarının sağlık sektörü politikalarından, kültürel normlardan ve düşük kaliteli doğum bakımından kaynaklandığını açıkça belirtiyor.


2- Hukuki baskılar

Mevcut sağlık sisteminin hukuk sistemi ile entegrasyonu da sağlık hizmeti kalitesini artıran önemli faktörler arasında.


Türkiye’de sağlık çalışanları üzerinde, özellikle normal doğumdan uzaklaşmaları yönünde çeşitli hukuki ve yapısal baskılar bulunuyor. Bu baskıların başında, doğum esnasında oluşabilecek komplikasyonlar ve sonrasında sağlık çalışanlarına karşı açılabilecek davalar yer alıyor. Sezaryen doğum, daha kontrollü ve hukuki açıdan güvenli bir seçenek olarak görüldüğü için, birçok doktor bu riski minimize etmek adına sezaryen tercihini artırıyor. Gereksiz yere yapılan sezaryen doğumların temel nedenlerinden biri de bu hukuki sorumluluk korkusu olarak görülüyor.


Ayrıca, Türkiye’de uygulanan neoliberal sağlık reformları, sağlık hizmetlerinde performansa dayalı ücretlendirme sistemini de beraberinde getirdi. Bu sistem, doğum gibi uzun süreli ve doğal süreçlerin sağlık çalışanları için zaman kaybı olarak algılanmasına neden olabiliyor.


Performans hedeflerine ulaşmak için hızlı sonuç alınan sezaryen doğumlar, sağlık personelinin iş yükünü hafifletme amacıyla tercih ediliyor. Sağlık çalışanları, uzun ve zahmetli normal doğum süreçlerini yönetmek yerine sezaryene yönelmeyi daha güvenli ve pratik bir çözüm olarak görebiliyorlar.


3- Doğum korkusu

Doğum korkusu, sezaryen oranlarının yükselmesinde önemli bir rol oynayan faktörlerden biri. Kadınlar doğumun fiziksel ve duygusal olarak zorlu bir süreç olacağını düşündüğünde, sezaryen doğum, daha “kontrollü” ve güvenli bir seçenek gibi görünebilir. Türkiye’de yapılan araştırmalar, kadınların önemli bir kısmının normal doğuma karşı duyduğu korku nedeniyle sezaryen doğumu tercih ettiğini gösteriyor.


Bu korkunun arkasındaki bir diğer neden ise doğum sırasında yeterli destek alamama endişesi olarak görülüyor. Doğum esnasında yalnız kalma ya da sağlık çalışanlarının ilgisizliği, kadınların kendilerini güvende hissetmemesine ve sezaryen gibi daha öngörülebilir bir süreci tercih etmelerine neden olabilir. Araştırmalar, doğum sırasında sürekli destek alan kadınların sezaryen oranlarının düştüğünü ve daha olumlu doğum deneyimleri yaşadığını ortaya koyuyor.


Özellikle Türkiye’de sağlık sisteminde doğum bakımı ve annelere sağlanan duygusal desteğin yetersiz kalması, bu korkuların sezaryene yönelimde belirleyici olmasına katkı sağlıyor. Sağlık personelinin doğum sürecinde kadına güven ve destek sağlayacak bir yaklaşımı benimsemesi, bu korkunun azaltılmasında kilit rol oynayabilir.


4- Tekrarlayan sezaryen

Türkiye’de sezaryen doğumların yüksek oranı, “bir kez sezaryen, hep sezaryen” anlayışını destekleyen bir sistemin varlığıyla daha da artıyor. SSVD (Sezaryen Sonrası Vajinal Doğum) teşvik edilmediği ve bunun güvenli bir alternatif olarak sunulmadığı birçok durumda, kadınlar sonraki doğumlarında da sezaryene yönlendiriliyor.


Sağlık personelinin SSVD konusunda yeterli eğitim ve teşvik almadığı, uygun doğum ortamlarının eksikliği bu durumu daha da pekiştiriyor. Sistemin SSVD’yi destekleyecek altyapıya sahip olmaması, vajinal doğum oranlarının düşmesine ve tekrarlayan sezaryen oranlarının yüksek kalmasına yol açıyor.


SSVD, dünya genelinde sezaryen oranlarının azaltılması için önerilen bir seçenek olarak öne çıkıyor. Türkiye’de de Sağlık Bakanlığı tarafından bu konuda çeşitli girişimlerde bulunulmuş olmasına rağmen, SSVD’nin yaygın olarak uygulanabilmesi için daha fazla destekleyici program ve rehberin oluşturulması gerekiyor. Sezaryen sonrası vajinal doğumların teşvik edilmesi, yalnızca doğum bakım kalitesini artırmakla kalmayıp, aynı zamanda sezaryene bağlı komplikasyonların da önüne geçebilecek bir çözüm olarak değerlendiriliyor.


İlginizi çekebilir: Vajinal doğum- Sezaryen doğum: Bir sistem çıkmazı


Sezaryen mi normal doğum mu?



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.