X

Baldız deyince akla “hanımın kız kardeşi” gelir. Dolayısıyla “baldızlık mertebesine” ulaşabilmek için gerekli iki şart vardır:


1. Kadın olmak.

2. Evli bir kız kardeş sahibi olmak.





Bazen çok sevilen, kimi zaman hiç sevilmeyen kişidir. Çok sevilir, çünkü ya ailenin küçüğüdür, ablasının bir tanesidir ya da yolunda gitmeyen evliliği yoluna koymaya çalışandır, fedakârdır. Hiç sevilmez, çünkü beş para etmez enişte ve, veya ailesi kız kardeşini üzdüğünde onları affetmez!


Yani baldız, biraz bilmiş yengelere benzer. Lafını sakınmaz, elinden geleni ardına koymaz.





Baldız sayısı arttıkça müstakbel damatların stresi de artar. Zira söz-nişan kültürümüz, baldızlar için de dünyayı satın alamaya mecbur eder. Mesela “baldız yüzüğü” bunlardan biridir. Bu yüzük hadisesinin, bildiklerini bilmezden gelmesi için verilen “sus payı” olduğu söylenir.





Baldız olmak, teyze olmak gibi bir şey değildir. Kimsenin ayakları “yaşasın, baldız oldum” diye yerden kesilmez.


Baldız sözünün çağrıştırdığı bir şey daha vardır: Müjde Ar-Kadir İnanır ikilisinin başrolde olduğu Baldız filmi. Film ve filmdeki “Üzüm yesene enişte ferahlarsın” repliği sırıtılarak hatırlanır. Bu, tamamen Türkiye toplumunun erotik bilinçaltını yansıtan bir durumdur.





“Baldız baldan tatlıdır” sözünü espri konusu edenlerle ilgili iki tespitte bulunmak mümkündür:

1. Bu kişiler belki de zekâ geriliğinden ensesti kabul ettiklerinin farkında değildirler.

2. Ensesti salya akıtarak hak kabul edecek kadar pervasızdırlar.