HT Hayat Anasayfa Seks Satar: "Grinin Elli Tonu" | Yaşam

Anastasia Steel, üniversiteyi bitirmek üzere olan bir genç kadın… Günlerden bir gün, ev arkadaşı hastalanınca onun yerine, okul gazetesi için, ünlü iş adamı Christian Grey ile röportaj yapmaya gider. Ve olaylar gelişir…


Hikâyeyi bu klişe ile özetlemeyi yeterli bulan bir tarafım var, ne yalan söyleyeyim. Ama tüm dünyada bu denli dikkat çekmiş bir hikâye biraz daha fazlasını hak ediyor.


Filmin başında İngiliz Edebiyatı öğrencisi Anastasia’nın bakışları, röportaj görüşmesi için binanın bilmem kaçıncı katına çıkarken “yahu benim ne işim var burada” diye devrilirken, görüşme bittiğinde ve dışarı çıktığında, yağmurun altında başını şöyle bir geriye atıp soluklandığında içinin nasıl da yanmış olduğunu anlıyoruz. Bu girizgâh daha ilk dakikalarda bize mevzuyu özetliyor zaten. Sıradan genç kadın, yakışıklı ve zengin adamdan çok etkilendi… Eh, adam da röportaj esnasında kadına şöyle bir eğilmedi değil. Tamam, âşık olacaklar, biliyoruz… Dudaklarını ısırıp gerilmekten bir hal oldu bizim kız.





Açıkçası hikâyenin geri kalanı ne kadar ilginç yerlere sapıyor olsa da, film boyunca “e tamam biliyoruz” hissinden biraz kurtulamadığımı söylemeliyim. Kitapları hiç okumadım ama konuyu sağır sultan biliyor, adam sado – mazoşist (bizim dilimizde ‘sapık’), hanım kızımız da bakire. Burada iki seçenek var: Bu karşıtlıktan muazzam bir aşk hikâyesi doğacak. Ya da ağlaşıp duracaklar, mevzu bir yere varamayacak.


***


Grinin Elli Tonu 51 dile çevrilmiş, tüm dünyada 100 milyondan fazla satmış bir erotik roman. Bu kadar dikkat çeken bir romanın filmi elbette çekilecekti! Üçlemeyi okuyanların önemli bir kısmı romanın “beş para etmez” olduğunu söylese de, filmin biletleri ön satışıyla bile rekor kırmak üzere. Sevgililer Günü’nde tüm dünyada gösterime girecek olan filme daha şimdiden yüzbinlerce kişi biletini almış, heyecanla filmi bekliyor.


Hikayenin ‘erotik’ kategorisinde olması sebebiyle bunca dikkat çekmiş olmasını yadırgamıyoruz tabii. Yönetmen Sam Taylor - Johnson, daha evvel John Lennon’ın gençliğini konu alan “Sınır Tanımayan” (Nowhere Boy) filmiyle dikkat çekmiş, kısa erotik filmlerden oluşan Destricted’de yer alan kısa filmiyle de sesini duyurmuş, hani öyle çok da duyuramamış genç bir yönetmen. Anastasia rolüyle Dakota Johnson’ı takdir ettiysem de Christian Grey rolünde Jamie Dornan, havalı ve yakışıklı olmasının dışında pek bir pırıltı saçmıyor.


Ünlü üçlemenin yazarı E. L. James ise, “Grinin Elli Tonu’nun yazarı” sıfatı ile anılıyor sadece. Yani ekipteki herkes kariyerinin daha başında sayılıyor. Prodüksiyon şirketi yönetmenlik için Gus Van Sant, Angelina Jolie gibi isimleri de düşünmüş ama Sam Taylor – Johnson’a kalmış o da. Böyle sansasyonel bir filmi Jolie yönetseydi kopacak yaygarayı düşünüp, “yahu yaygara zaten kopacak, biz ucuza kapatalım” demiş olabilirler diye şöyle sinsice bir düşünmedim değil.


Filmin müzikleri de Danny Elfman’a ait. Zaten film müziği deyince aklımıza ilk gelen isim o ve her türlü filmi güzelleştiren, her sahneye +5 drama ekleyen Elfman’ı bu filmde de takdir etmemek mümkün değil. Ayrıca Beyonce’un 10 yıllık meşhur şarkısı Crazy In Love, bu film için yeniden yorumlandı ve kaydedildi, tam da yerine rast geldi hani. Ellie Goulding, Sia, The Rolling Stones ve Jessie Ware gibi isimler de nefis şarkılarla bu filmi de güzelleştirmiş adeta.


***


Hikayeye dönecek olursak: Christian’dan çok etkilenen Anastasia dudaklarını kemiredursun, havalı esas oğlan kızın peşine takılmış bulunuyor. Başlarda “havan kime güzel kardeşim” diyorsak da adam ilk buluşmada kızı helikopterle alıyor, ‘otoparktaki arabaların hepsi benim güzelim’ diyor, piyano da çalıyor, toplumun da takdirini toplamış bir iş adamı olduğunu cümle alem biliyor. Tamam, Christian havalı diyelim. Anastasia bir hırdavatçıda yarı zamanlı çalışan bir üniversite öğrencisiyken bir anda seksi elbiselerini giymiş, dominasyon esaslarını görüşmek üzere sevgilisini toplantı odasına sokan bir hatuna dönüşüyor. Bu dönüşüm ne ara, nasıl oluyor tabi biz bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, Anastasia’nın bu adama kafayı takmış, adamın gizemli iç dünyasında da epey yer tutmaya başlamış olduğu…


Pek tabii Bay Grey’in kırbaçlar, kelepçeler, envai çeşit sado-mazo araç gereciyle süslü ‘mahzen’inde neler olup bittiğini seyirciye açık etmekten pek geri durmuyor film. Amerikan magazincileri Dakota Johnson’ın ‘pübik tüyleri’ni konuşadursun, yakışıklı artistimiz Jamie Dornan da muhabirleri ‘malum yerleri’ni filmde hiç göstermediği konusunda rahatlatıyor.





Kıyaslamak doğru olur mu bilmiyorum ama sado-mazoşist aşk deyince benim aklıma “Secretary” filmi geliyor. Onu aşk filmi kabul ettiğimin altını özellikle çizmek isterim! Bu film ise “ben çok satanlar listesindeyim!” diye bağırmaktan öteye geçemiyor ne yazık ki. Estetik seks sahneleri, romanı okuyup filmi zihninde defalarca çekmiş okuyucuyu memnun eder herhalde. Bir de demode hırkasıyla plaza asansöründe kendini çaresiz hisseden kızlarımıza “dudağını güzel ısırırsan sen de böyle sevgili bulabilirsin, ama dikkat et sapık mapık çıkmasın sonra” mesajı vermek istiyorsa, orasını bilemeyeceğim…


Son bir dedikodu daha çıtlatıp kaçayım, başrol oyuncusu Jamie Dornan'ın eşi, bu filmi izlemeyeceğini söylemiş. Siz de izleyip izlemeyeceğinize, kiminle izleyeceğinize karar verirken bunu göz önünde bulundurmak istersiniz belki diye düşündüm. İyi seyirler...



Yazı: Duygu İslamoğlu

dislamoglu@hthayat.com





YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.