Feminizm nedir?
Feminizm, en basit tanımıyla cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkan ve kadınların haklarının korunmasını hedefleyen bir dünya görüşüdür. Kadınların ve erkeklerin doğal olarak eşit haklara sahip olması gerektiğini öngörür.
Temeli kadın özgürlüğü olması koşuluyla feminizm, birçok alt dalı da bulunan ve güncel olarak da gelişen bir kavramdır. Bütün cinsiyet rollerine ve ataerkilliğe karşı çıkan radikal feminizm, doğaya hükmetme hevesini kadınlığa hükmetmek ile bağdaştıran ekofeminizm ve anarşist dünya görüşünü temel alan anarko-feminizm gibi çok çeşitli alt dalları vardır.
Feminizm ne değildir?
Zannedildiği gibi ‘erkek düşmanlığı’, ‘lezbiyenlik’ ve ‘anarşist’ olmak değildir. Elbette erkeklere (aslında, erkekliğe) düşman olan, lezbiyen veya anarşist olan feministler de vardır ama feminizmin anlamı bu basit, kimilerine göre aşağılayıcı tanımlardan biraz daha fazladır.
Feminizm kadınların daha üstün olduğunu empoze etmeye çalışmaz. Sadece erkeğin daha üstün olduğunu varsayan sisteme karşı çıkar.
Feministlerin derdi ne?
Tarihin belli bir noktasında, kadınlar “ikinci tür” olarak görülmeye başlandı ve sosyal olarak, erkeklerden daha avantajsız duruma düşürüldüler. Feminist teori, toplumda oluşan bu cinsiyet eşitsizliğini anlamak ve anlatmak ister.
Sırf küçükken pembe eşyaları olmadığı için, ‘kız gibi’ davranmaması gerektiği söylendiği için büyüyünce kadınları aşağılayan erkekliği sorgular. Basitçe kadına ve erkeğe verilmiş rolleri ifade eden toplumsal cinsiyet kavramını tartışır ve şu soruları sık sık sorar: kadınlık ne demek? Erkeklik ne demek? Hepimiz belirli bir cinsiyette doğuyoruz fakat bu cinsiyetlerle ilgili rolleri kim belirliyor?
Feminizm nereden çıktı?
İlk kez 18. yüzyılda Mary Wolstonecraft, “Artık kadınların yaşam şekillerinde bir devrim gerçekleştirilmesinin zamanı geldi. Kadınlara yitirdikleri onurlarını yeniden vermek ve insan soyunun bir parçası olarak dünyanın dönüştürülmesine katkıda bulunmalarını sağlamak için geç bile kalındı. Kadın ve erkek arasında, cinsel arzulama dışında hiçbir fark kalmayıncaya kadar mücadele!” diyerek kadın hareketi adına ilk hamleyi yapmış sayılır.
20. yüzyılın başlarında, tüm dünyada kadınların oy kullanabilmesi ile ilgili tartışmalar sürüyordu. Özellikle Amerika’da ırkçılık karşıtı hareket yükselişteyken, kadınlar kendilerine karşı ayrımcılık yapılmaması için de seslerini çıkarır oldu. Oy kullanma, eşit iş ve maaş imkânları, cinsel denetim (doğum kontrolü ve kürtaj özgürlüğü) gibi konularda tartışmalar devam etti. “2. Dalga Feminizm” olarak bilinen akım, özellikle 40’lı ve 50’li yıllarda Simone de Beavuoir’ın öncülük etmesiyle kadın bedeni üzerinde kurulan erkek egemenliğine karşı bir duruş sergiledi. Toplumsal cinsiyet kavramı da bu dönemde ortaya çıktı. Amerika’da ve Avrupa’da süren mücadeleler sonucu, doğum kontrolü yasallaştı.
90’lı yıllara gelindiğinde ise 3. dalga feminizm ile yeni görüşler ortaya atıldı ve feminizm, kadınların sahip oldukları farklılıkları da göz önüne almaya başladı. Çünkü tek bir kadın tipinden söz edilemezdi, farklı ırk, inanç ve cinsel tercihlere sahip olan farklı kadınların da hakları ve tercihleri saygı görmeliydi.
Feminizm ne işe yarar?
Siz o zamanları hatırlamayabilirsiniz (!) ama bu dünyada kadınların çalışmasına kötü gözle bakıldığı, evde ev işleriyle meşgul olup çocuk doğurmaktan başka bir misyonu olamayacağının düşünüldüğü zamanlar oldu…
Tecavüze uğrayan kadınların ‘kurban’dan ziyade ‘suçlu’ sayıldığı yerler vardı dünya üzerinde.
İş hayatında kadınlara eşit imkan sağlamayı bırakın, iş dünyasında var olmalarına bile müsaade yoktu. Çok daha eski zamanlarda kadınların doktor, bilim insanı, avukat vs. olamayacağına dair olan yaygın görüşü de hatırlatalım…
Ya da daha dürüst olalım ve dünyanın hala kadınlar için harika bir yer olmadığını hatırlayalım. Günümüzde hala fırsat eşitsizliği ve durmaksızın devam eden şiddet vakalarına rağmen bugün kadınlar biraz olsun sesini çıkarabiliyorsa, bu feminizm sayesindedir.
Kadınların iş, siyaset, bilim gibi alanlarda var olmasını sağlayan her devrim, feminist kadınların önderliğinde gerçekleşmiştir.
“En modern” ülke sandığımız Amerika’da bile, kadınlar oy verebilme hakkını 1920’de elde edebilmiştir. Türkiye’de ise kadınlar, seçme ve seçilme hakkını ancak 1934 yılında elde edebildi.
Türkiye’de feminizmin başarısı hikayesine verilebilecek en iyi örneklerden biri ise şudur:
1990 yılında, kadınlar kocalarından izinli olarak çalışabiliyordu. İzmir’de şarkıcı olarak çalışan bir kadının kocası, çalışma iznini geri aldı ve kadın, boşanma davası açtı. Mahkeme, kocadan izin almayı gerektiren kanunun Anayasa’ya aykırı olduğunu öne sürerek davayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı ve İstanbul’da da Ağustos 1990’da, aktivist kadınlar tarafından bir imza kampanyası başlatıldı.
Toplam beş bin bildiri dağıtıldı ve 2500 imza toplandı. Dilekçe Anayasa Mahkemesi’ne gönderildi ve 29 Kasım 1990’da, kadınların kocalarının izniyle çalışabilmesini öngören 159. madde, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi. Dava iki yıl sürdü.
Feministler neden bu kadar öfkeli?
Çünkü dünyada 4 kadından biri, eşinden ya da aile içindeki erkeklerden şiddet görüyor.
Çünkü Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, dünyada her üç kadından biri hayatlarında en az bir kez dayağa ve cinsel tacize maruz kalıyor.
Ülkemizde yapılan araştırmalar da hiç iç açıcı olmayan istatistikler ortaya koyuyor. Uğradığı şiddeti ifade edemeyen ve istatistiklere dahil olamayan kadınları da düşündüğümüzde, dünyada iki tane bulunan insan cinsinden birinin, sürekli olarak diğeri tarafından ezildiğini, şiddet gördüğünü ve öldürüldüğünü görüyoruz.
Çünkü her gün, sadece kadın olduğu için onlarca insan öldürülüyor veya aynı sebepten, insanca yaşayamıyor.
Eğer siz de bir feministseniz, öfkeli olmak için bu kısa rehberde anlatılamayacak kadar çok sebebimiz olduğunu zaten biliyorsunuzdur.
Erkekler feminist olabilir mi?
Kadınların analık-ev bakımı ve erkeklere hizmet döngüsünün dışında da var olduğunu bilen, kadın ve insan haklarına saygı duyan, politik ve ideolojik olarak eşitliğe inanan herkes feminist olabilir. Feministlerin eylemlerde bazen erkeklerle birlikte yürümek istemediğini duymuş olabilirsiniz. Kadınların 'kadın başına' gücünü göstermesi için çoğu feminist, en azından eylemlerde kadınların ön planda olması gerektiğine inanır. Ama beyler yine de destekleyici sözleriyle ve gündelik hayatlarında biraz olsun feminist farkındalıkla büyük kadın hareketine katkıda bulunabilirler elbette. Pro-feminizm adı altında, bulunuyorlar da zaten.
Feministlere ne ‘dememeliyiz’?
Feminizm, gelmiş geçmiş en bahtsız ideolojilerden biri olmalı. Çünkü kadınlar “eziliyoruz ve sesimizi çıkarıyoruz!” dediğinde bile onlarla dalga geçen, onları çeşitli aşağılamalarla yaftalayan bir toplum yapısı ile karşı karşıyayız. “Kadınım, özgürüm, feministim” diyen bir kadına “feminizm kocayı bulana kadarmış ehe ehe” esprisini yaptığınızda komik olmuyorsunuz. Zira karşınızdaki kadın, kocası tarafından ezilen, şiddet gören, özgürlüğü kısıtlanan her kadının acısını da içinde taşıyarak felsefi görüşünü beyan etmiştir ve biraz akıllı biriyseniz, böyle ciddi bir yarası olan birine saygısızlık etmemeniz gerektiğini bilirsiniz.
Yazı: Duygu İslamoğlu
YORUMLAR