Balkondan sepet sarkıtırdık
Bakkal Amca’ya bir tür mektup yazardık: “1 tuz, 1 diş macunu, 2 ekmek. Ekmekler çok pişmiş olsun.” Yaz sıcağında dirseği tezgahta eli şakağında işkembe üzerinde uykuya dalardı bazen, yarım saat görmezdi sepeti. İşte o zaman sepeti iki yana sallardık. Bazen sepet bahçede oynayan yeni ayaklanmış bir veledin kafasına çarpardı da Bakkal Amca onun ağlama sesine uyanırdı.
Hesaba yazdırırdık faiz ödemezdik
Ay ortasında sıkışınca “Hesaba yazar mısın?” derdik. Çocukların “Parasını sonra vericez” dediği de olurdu. Ekmeğe, 250 gram beyaz peynire faiz bindirmezdi Bakkal Amcamız.
Misafirliğe giderken evin anahtarını bırakırdık
Kadınlar biraz uzağa güne giderken evin anahtarını ona teslim ederdi. O derece güvendiğimiz biriydi.
Evde ne eksikse onu alırdık. Yakın olduğu için bitince gene alırdık. Araba park etmek, alışveriş sepetiyle deli danalar gibi aradığını bulmaya çalışmak, aramadığını almak, kasalarda sinir olmak yoktu hayatımızda.
Çocuklara gönüllü göz kulak olurdu
Dükkânın önünde oynayan mahallenin çocuklarına çaktırmadan göz kulak olurdu. Arbede çıktı mı araya girer, olay annelere intikal etmeden yatışırdı.
Ayaküstü mahalle dedikodusu
Herkesin kendini hapsetmediği günlerdi. Birbirimizin evine girip çıkardık. Herkes birbirini tanırdı. İnsan doğası işte, merak ederdik karşı komşuyu, yan binaya yeni taşınanı. Bakkal Amca herkesi tanır, bilirdi. O da insandı bazen bildiklerini anlatmadan edemezdi.
Yarım ekmek, çeyrek ekmek
Yarım ya da çeyrek ekmek istediğimizde kırmazdı.
Radyodaki pazar maçları
Antenli radyodan derbi dinlerken kısık sesle “Bi kola” demeye özen gösterirdik.
Leblebi tozu ve harita-metot defteri
Harita-metot defteriyle leblebi tozunu bir daha aynı tezgâhta hiç görmedik.
“Teyzen arıyor koş bakkala!”
Herkesin evinde telefon yoktu ve Bakkal Amca üşenmez bizi sevdiklerimize bağlardı.
Bozuk para üstü yerine sakız
Küçük parası çıkışmadığında sakız uzatırdı, biz de hayır demezdik. Bizim bozuk çıkışmayınca “Canın sağ olsun” derdi ama.
Veresiye Satan Peşin Satan...
Elbet Bakkal Amca’nın da sabrının bir sınırı vardı. Veresiyeden hoşlanmadığını dolaylı ifade ederdi.
YORUMLAR