İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğrt. Üye. Yrd. Doç. Dr. Fulya Giray Sözen, Dünya Kadınlar Günü'nde kadınlığı ve anneliği parmaklıklar ardında tutuklu kalan kadınları anlattı.
Yaklaşık 10 yıldır çocuk ve kadın suçluluğu alanında çalışmalar yapan ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde Türkiye'deki kadın mahpusları ve çocukları üzerine bilgilendirmelerde bulunan Yrd. Doç. Dr. toplamda 200 bine yakın hükümlü olduğunu ve bunların 6 bin 800'ünü kadınların oluşturduğunu dile getirdi. Fulya Giray Sözen, "Ayrıca bu hükümlü sayısının 2 bini ise çocuk mahkûmlar. Fakat çocuklar sadece suç işledikleri için cezaevlerinde olmuyorlar. 0-6 yaş arası yaklaşık 500 civarı çocuk anneleri ile birlikte cezaevlerinde kalıyor ve maalesef o çocukların sosyal gelişimleri için bu cezaevleri hiç uygun değil" dedi.
Bazı cezaevlerine oyuncak bile giremiyor
Çocukların özellikle sosyal gelişimleri için kapalı kurumların hiç de uygun bir ortam olmadığına dikkat çeken Fulya Giray Sözen, "0-6 yaş arasındaki çocuklar eğer onlara dışarıda bakım sağlayacak herhangi biri yoksa ya da anne dışarıdaki insanlara güvenmiyorsa devlet korumasına göndermek yerine cezaevine, yanına alabiliyor. Cezaevleri yetişkinler için olan kurumlar ve çocuklar için hiç uygun ortamlar değil. Evet devletin bu çocuklara özel olarak ek gıda gibi bir takım uygulamaları olsa da bu onlar için yeterli değil. Her şeyden öte çocukların gelişimi açısından olumsuz bir ortam diyebiliriz. Anne ve çocuk arasında özellikle ilk 6 yıl çok önemli bir ilişki var ve o bağ çok kıymetli, özellikle 0-3 yaş arasında. Fakat bir yandan da çocuğun sosyal gelişimi de çok mühim. Bu yüzden çocukların cezaevlerinde anneleri ile birlikte olup olmamaları hala daha tartışılır bir konu olmaya devam ediyor. Yani Evet anneleri ile birlikteler ve onlara temel bakım veren kişi yanlarında ama onun dışında bütün sosyal hayatları kısıtlı bir ortamda geçiyor. Ağaç, araba görmeden, akranları ile hiçbir şekilde temas kurmadan, yaşıtlarıyla hiç oynamadan gelişimleri için çok önemli olan ilk 6 yılı bu şartlar altında geçirmek zorunda kalıyorlar. Öyle ki çoğu cezaevine oyuncak bile sokulmuyor. Dolayısıyla çocuk yaratıcılığını bile ortaya koyamadığı bir alanda bu dönemi geçirmek zorunda kalıyor. Bazen anneler çocuklarını periyodik olarak dışarıya verebiliyorlar. Fakat çocuk dışarı çıkıp tekrar içeri girdiğinde bu sefer dışarıdaki koşulları tekrar içeride isteyebiliyor. Annelerde bu yüzden bazen bunu tekrar sağlayamayacağı için çocuklarını dışarı yollamak istemiyorlar" şeklinde konuştu.
“Anneden ayrılan çocuk travma yaşıyor”
6 yaşından sonra cezaevlerinden yani annelerinden ayrılmak zorunda kalan çocukların da ciddi anlamda bir trajedi yaşadığını vurgulayan Sözen, "Çocuk 6 yaşından sonra eğer dışarıda onun bakımını üstelenecek birinci dereceden akrabaları yoksa devlet koruması altına alınıyor. Bu da çok trajik bir ayrılış süreci. Çünkü 6 yaşına kadar çocuk anne ile çok yakın ve birebir bir ilişki geliştiriyor. 6 yaşında ise bu ilişki çok hızlı bir şekilde kesiliyor ve çocuk devlet koruması altına yani bir kuruma gönderiliyor. Periyodik olarak devlet annesini görmesine olanak sağlasa da çocuk artık annesi ile kalamıyor ne yazık ki" ifadelerini kullandı.
"Çocuğun yararı esas olmalı”
Avrupa'nın bu konudaki hassasiyetinin örnek alınması gerektiğine de değinen Sözen, "Biz çocuk ve anneyi ayıran önerilerde bulunmuyoruz. Burada önemli olan çocuğun üstün yararının sağlandığı koşulları oluşturabilmek. Avrupa ülkelerinde bunlar sağlanmaya başlanmış durumda. Orada, dışarıda çocuğun kalmasını sağlayacak koşullar ve anne ile çocuğun düzenli olarak ilişkilerine devam edebilecekleri olanaklar oluşturuluyor. Ya da her şeye rağmen çocuk cezaevinde anne ile birlikte kalacaksa cezaevi gibi olmayan, anne ve çocukların ayrı olarak kaldıkları üniteler var. Bu ünitelerde hemşireler, ebeler, pedagoglar gibi tamamen çocuğun gelişimini ve sağlığını önemseyen uzmanlar da bulunmakta. Avrupa ülkelerinin bakış açısı mahpusun cezasından çok çocuğun üstün yararı. Ortada bir çocuk varsa ona en iyi koşulları nasıl sağlarız diye düşünüyorlar ve ona göre uygulamalar geliştiriyorlar. Çok doğru bir yöntem ve bizler de uzmanlar olarak bu koşulların sağlanmasını öneriyoruz. Mahpus anneler ve çocukları için diğer mahpus kadınlardan farklı olarak kalabilecekleri ayrı üniteler ve birimler yapılabilir" diye konuştu.
Suç işleyen kadına da toplumda negatif ayrımcılık yapılıyor
Türkiye'de kadın ve erkek ayrımcılığının suç işleme durumunda da devam ettiğini ve suç işleyen kadınların toplum tarafından tamamen dışlandığının altını çizen Sözen, "Bizim ülkemizde suçluluk sınıflarına bakıldığında hırsızlık, uyuşturucu gibi suçlar ilk sıraları çekmekte. Fakat kadın suçluluğunun erkek suçluluğundan temel farkı kadınların adam öldürme, adam yaralama gibi suçları genelde bir erkeğe yönelik, genelde bir şiddet durumunu sonlandırmak ya da hayatta kalmak adına gerçekleştiriyor olmaları. Biz çocuk suçlular için "suçlu değil suça sürüklenmiş" terminolojisini kullanırız. Yani çocuklar çevresel ve sosyal nedenlerle suça sürüklenir. Bu tanım çoğunlukla kadın suçlular için de geçerlidir ve onlar da benzer koşullarla suça sürüklenebilir. Sonuçları da ağır oluyor, çünkü toplum kadın suçluları erkek suçlulara göre daha fazla dışlıyor. Kadınlar ailesi tarafından reddediliyor, dışarıda çocukları var ise görüşe getirilmiyor veya gösterilmiyor. Kadınlar tahliye sonrası bu etiketleyici ortama geri dönüyor. İş bulmakta ve ayakları üzerinde durmakta güçlük çekiyor. Fakat erkek suç işleyince toplumda bu kadar tepki görmüyor, hatta bazı hallerde bir yüceltmeyle bile karşılanıyor" dedi.
Son olarak da cezaevlerindeki koşulların iyileşmesine yönelik sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarından bahseden Sözen, "Ülkemizde cezaevlerinde çeşitli rehabilitasyon programları yapılmakta. Bu programlar kişileri tahliye sonrasına hazırlamak için bir takım psiko-sosyal faaliyetleri de içermekte. Devletin yürüttüğü bu çalışmaların dışında, sivil toplum örgütlerinin yürüttüğü özgün çalışmalar ve projeler de var. Bu projeler kadınları tahliye sonrasına hazırlamak ya da çocuklarıyla birlikte kalan mahpus kadınların ebeveynlik becerilerini güçlendirmeye yönelik çalışmaları içeriyor. Son dönemde bu konuda çalışan sivil toplum örgütü sayısı oldukça artmış durumda. Örneğin 'Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı' ve 'Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı' bu konular üzerine çalışmalar yürütüyor. Bu kuruluşlar kısa vadeli çalışmalar yapmak yerine uzun vadede bu ülkenin kadın suçlular ya da çocuklu kadın suçlular üzerindeki politikasını iyileştirmek için çalışıyor. Bu alanda etkili çalışmalar yapıldığını söyleyebilirim" diyerek sözlerini tamamladı.
YORUMLAR