X

Kendini seyirciye ağır ağır açan filmlerden “Öbür Dünyadan”. Sadece sürprizlerini değil, hikâyenin asıl yönünü de uzun bir süre seyirciden saklıyor. Orijinal ismi “uyanış” (The Awakening) anlamına geliyor. Karakterler ve seyirci neler olup bittiğine uyandığı an, film de asıl yönüne girmiş oluyor. “Öbür Dünyadan” bu tarz filmlerin temel zaafını taşıyor: Dikkatinizi başka yönlere çekmek için harcanan zaman ve sizi şaşırtmak için gösterilen çaba, her şeyin önüne geçiyor... Oysa film ilginç bir toplumsal çerçeveye sahip. I. Dünya Savaşı ve salgın hastalıklar nedeniyle birçok insanın hayatını kaybettiği bir dönemde, İngiltere’de, 1921 yılında geçen film, böyle zamanlarda insanların hayaletlere olan ilgisinin arttığını vurgulayan bir alıntıyla açılıyor.




Tebeşirli yazıların kara tahtada bir görünüp kaybolduğu o harika jeneriğin ardından gelen ilk sahnede ise bir ruh çağırma seansı bekliyor bizi. Ama çok geçmeden, “hayalet avcısı” Florence (Rebecca Hall) sahtekârların ipliğini pazara çıkarıyor ve bilimsel yaklaşımın zafer bayrağını göndere çekiyor. Bunun ardından, bir taşra okulundan aldığı teklifi kabul edip çocukları rahatsız eden hayaleti avlamaya gidiyor... Çelişkilerle dolu, güçlü bir ana karaktere sahip olan “Öbür Dünyadan”, sadece korkutmak ya da germek amacını taşıyan kof bir film değil. Bir dönemin toplumsal fonu önünde insani acıları ve gerçek sorunları öne çıkarıyor. Ama ne yazık ki bunu hakkıyla ve layıkıyla yapamıyor. Baştaki o bilim övgüsü de bir yerden sonra sahteleşiyor.




Buna karşılık, sepya tadındaki görüntüleri, gerilim montajı, dönem atmosferi ve mekân kullanımıyla övgüyü hak ediyor. Yönetmen Nick Murphy, ağırlıklı olarak ve özellikle Rebecca Hall’ u çekerken yakın planlar kullanıyor. Buna rağmen, Rebecca Hall, Imelda Staunton ve Dominic West ise bence biraz “fazla” oynuyorlar. Gerilim sevenler gidebilir ama hikâyesindeki dönüm noktası dışında akıllarda pek iz bırakacağını sanmıyorum.




Hazırlayan: Mehmet Açar