X

Zeki. Seksi. Sorunlu. Bol kıvrımlı. Kışkırtıcı. Çıldırtıcı. Baştan çıkarıcı. Hayattan bezdirici. Mest edici. Üstünüze alınmayın, sadece Woody Allen filmlerinin kadınlarını özetlemeye çalışıyorum. Sırayla filmografisine bakarken ilk dönemlerindeki seksist, kadınları aşağılayan ve şovenist filmlerini es geçip Diane Keaton’ın başrolde olduğu Annie Hall ve sonrasındaki güzeller geçidini izliyorum. Woody Allen’ın Barcelona’dan Roma’ya, Paris’ten New York’a uzanan ve her biri başka bir “başyapıt” sayılabilecek filmlerinin sonuncusu, San Francisco’da geçen “Blue Jasmin”. Film Türkiye’de eylülde gösterime girecek fakat gösterime girdiği ülkelerde şimdiden tartışılmaya başlandı. Filmin güzeli bu kez Cate Blanchett. Uzun zamandır ilk kez yaşı biraz daha “olgun” bir kadın kahraman seçmiş Allen. Ama bu Blanchett’in ideal bir “Allen kadını” olmasını değiştirmiyor tabii ki. Doğrusu Mia Farrow ile evliliğinin bitmesine yol açan skandal sonrası Allen, aslında kadınlar tarafından çok da sevilmeyen biriydi. (Bilmeyenlere ya da hatırlamayanlara not: Nevrotik yönetmenimiz Allen, 3 çocuğunun annesi Farrow’u, Farrow’un evlatlığı ile aldatmıştı.)


Şahsen, uzun süre Woody Allen filmlerini izlemeyi reddettim. Ama onun filmlerinden kaçmak imkânsız! Özellikle de bir kadın olarak. Çünkü yeni dönem sinemasında “kız kıza” izleyip sonra erkeklere izletmek isteyeceğimiz, üstelik naif bir romantik komedi de olmayan filmler yapmıyor pek kimse. Biri Julie Delpy, diğeri Pedro Almodovar, üçüncüsü Woody Allen. (Sinefil okura not: Listeyi uzatabiliyorsanız saygı duyarım, benim aklıma başkası şu an gelmiyor.)


Kadını kadına hayran bırakmak zor değildir. Çünkü güzel olan şey zaten kadının kendisi. Ve fakat kadını başka bir kadını onaylamaya ikna etmek zordur. Allen bunu muazzam bir ustalıkla yaparken filmlerini erkeklerin de izleyip tartışmasını sağlayarak çağının sinemacılarından ayrılıyor. Woody Allen kadınları, bir erkeğe bağlı yaşamayan özgür kadınlar. Ama aşkın kendisine, sevilmeye ve arzulanmaya âşıklar. Yani yeni nesil kadının dilemmasını çok iyi anlatıyorlar.


Kadın hem avcı hem de avlanandır

Bu yüzden de her kadının favori bir Woody Allen kadını seçmesi hiç şaşırtıcı değil. Paris’te Gece yarısı filmindeki Marion Cottillard ya da Annie Hall’deki Diane Keaton, hiç fark etmez... İçlerinden birini seçin, karşınıza oturtun ve konuşmaya başlayın. Bunu yapmak istetecek kadar gerçekler... Şimdi Woody Allen’ı çok takdir etmemiz, biraz da ilk filmlerine bir özür niteliği olarak çektiği filmlerden kaynaklanıyor. Tabii işin bir de şu yönü var, artık bir Woody Allen filminde oynamak kadın oyuncular için bir prestij meselesi haline geldi.


Scarlett Johansson’ı düşünün. Güzel kadın, fena oyuncu değil. Ancak 2005 tarihli “Match Point /Maç Sayısı” filminde oynadığı güne kadar bu derece ciddiye alınmıyordu. Sonrasında, Scoop ve Vicky Cristina Barcelona filmleriyle sinema sektöründeki yerini sadece dişiliğiyle değil oyunculuğu ile de sağlamlaştırdı Johansson. Bir röportajında Johansson’ın Allen hakkında şu sözleri söylemesi aslında her şeyi özetliyor: “O, bir kadının hem avcı hem de av olduğunu görüyor. Bunu görmesi de kadın ruhunun karmaşıklığını daha derinlere inerek deşmesini sağlıyor.”


Allen’ın kendisiyse bu konuda şöyle demiş bir röportajda: “Benim kadınlarım çekici, karmaşık ve erkekler hiçbir zaman kadınlardan daha üstünmüş gibi görünmüyor.” Ayakları çok da yere basmayan erkek rollerinde oynamada tecrübesi bol olan Allen’dan bu itirafı duymak güzel. Ancak kendisi de eski filmlerinin bakış açısının fazla erkeksi olduğunun bilincinde: “Diane Keaton ile flört etmeye başladığım zaman onun karakterini çok fazla takdir ediyordum. Hem aktris olarak hem de kişiliğini o kadar beğeniyordum ki filmleri artık kadın bakış açısından yazmaya başladım. Annie Hall böyle ortaya çıktı. Kadın bakış açısından yazmak benim için daha kolay. Bu her zaman kadınların nerede nasıl tepki vereceğini çok iyi kestirebildiğim anlamına gelmiyor. Bunu beceremiyorum ama genellikle karakterlerimi gerçekten var olan kadınlardan esinlenerek yazıyorum.”


Kadınlar onu neden seviyor?

Allen aslında hiç de yakışıklı olmayan, hatta “tuhaf” görünümlü biri. Ama akıllı bir adamın yapacağı şeyi yapıyor. Kadınları, onlarla başta arkadaş olarak cezbediyor. Bugüne dek onca güzel kadının ona “Evet” demesinin ve feminist duygularla onu izlemeyenleri dahi filmlerine bilet almaya mahkûm etmesinin sırrı bu. Ama bu sırrı kullanmak için çok heveslenmeyin. Bir erkeğin kadınlarla gerçekten arkadaş olabilmesi, önce onları her detaylarıyla gerçekten sevmesi, sonra da içindeki kadınla barışmasından geçiyor. Siz bunu yapabilirmisiniz?

Erkeklere dersler

Allen: Cumartesi gecesi ne yapıyorsun?

Kadın: İntihar etmeyi planlıyorum.

Allen: O zaman cuma gecesi buluşalım?






Woody Allen’ın en güzel kadınları

Mariel Hemingway: 1979 tarihli Manhattan filmiyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ına aday oldu. Birlikte diğer filmleri: 1997/Deconstructing Harry


Mia Farrow: 1986 yapımı Hannah and Sisters, 1989 tarihli Crimes and Misdemeanors, 1992 yılından Husbands andWives.

Diane Keaton: Hayatının tek Oscar’ını Annie Hall filmindeki rolüyle aldı.

DianeWiest: 1994/ Bullets Over Broadway Wiest, bu filmdeki rolüyle Oscar kazandı.

Drew Barrymore: 1996/ Everyone Says I Love You.

Julia Roberts: 1996/ Everyone Says I Love You.

Christina Ricci: 2003/ Anything Else

Scarlett Johansson: 2005 tarihli Match Point, 2008 tarihli Vicky Cristina Barcelona.

Penelope Cruz: 2008 tarihli Vicky Cristina Barcelona filmiyle Cruz, En İyi Yardımcı Kadın Oscar’ını aldı.



Haber: Heja Bozyel