Woody Allen'ın en iyileri...
Her yıl bir film çeken ve hala “Mavi Yasemin” gibi başyapıtlar çıkarmayı başaran usta yönetmenin en iyi 10 filmini seçmek hiç de kolay değildi.
-
Manhattan (1979)
Gordon Willis'in geniş ekran siyah-beyaz Manhattan görüntüleri eşliğinde anlatılan kırık aşk öyküleri: Karısı tarafından bir başka kadın için terk edilen Isaac, liseli bir kızla birliktedir. Gelecek görmediği bu ilişkiyi bitirmek isterken evli arkadaşının sevgilisiyle yakınlaşır. Manhattan, filmde yaşanan aşklardan daha romantik bir şehir... Kaldı ki aşktan ziyade duygusal kayıplar üzerine bir film bu. Kafası karışık, ne istediğini bilmeyen erkekler ile kendilerini duygularına bırakmaya hazır kadınların trajikomik öyküsü. "Damardan" bir Woody Allen klasiği.
1 / 10 -
Mavi Yasemin (2013)
Blue Jasmine
Tennessee Williams'ın "Arzu Tramvayı"ndan serbestçe esinlenen Allen, New York yüksek sosyetesinin tatlı hayatından gelen, iyi eğitimli Jasmine'in, San Francisco'da oturan orta halli, mütevazı kız kardeşinin yanında yaşadığı maddi ve manevi çöküşü görselleştiriyor. Sınıfsal ve kültürel ayrımların can yakıcılığını çok iyi vurgulayan filmde Cate Blanchett, deliliğe doğru ilerleyen Jasmine'i muhteşem bir yorumla canlandırıyor.
2 / 10 -
Paris'te Gece Yarısı (2011)
Midnight in Paris
Artık Hollywood için senaryolar yazmak istemeyen Gil, Paris sokaklarında yeni romanı için ilham ararken, kendini bir anda 1920'li yıllarda, dönemin ünlü sanatçı ve yazarlarının arasında bulur. Sanatta yeni arayışlara giren bu cesur ve samimi insanlarla birlikte değişir, bir iç aydınlanma yaşar. Allen'ın bize söylediği tam da budur: Kendinizden ve çağınızdan sıkıldıysanız, yeni ve taze bir bakış açısı istiyorsanız biraz da geçmişin büyük sanatçılarına bakın!
3 / 10 -
Suçlar ve Kabahatler (1989)
Crimes and Misdemeanors
Kişisel çıkarlar söz konusu olduğunda vicdanın en ummadığımız insanlar için dahi gereksiz bir lükse dönüşebildiğini anlatan çarpıcı bir Woody Allen başyapıtı. Allen'ın en karanlık yapıtlarından olan "Suçlar ve Kabahatler", gerilimle ironiyi 1940'lı yılların kara filmlerini andıran bir yapıda buluşturuyor ve filmin ana karakterinin yaşadığı ahlaki ikilem üzerinden insan ruhunun derinliklerine sızmayı başarıyor.
4 / 10 -
Yaramaz Harry (1997)
Deconstructing Harry
Bir türlü yeni romanına başlayamayan ünlü yazar Harry, geçmişini düşünmeye başlar. Romanlarındaki hayali karakterlerle sohbet ederken, hayatını mahvettiği insanlarla da yüzleşir. Gerçeklik ve hayal birbirinden tümüyle ayrı değildir... Harry insanları kullandığını, onların hikâyelerini yüzsüzce çaldığını ve cehennemlik olduğunu bilir. İlk filmlerinin hafif ve uçuk komikliği, karamsar bir derinlikle buluşuyor. Üstelik otobiyografik yanları da va.
5 / 10 -
Zelig (1983)
Bugün "mockumentary" adıyla anılan "düzmece belgesel"lerin henüz günümüzdeki kadar yaygın olmadığı bir dönemde siyah-beyaz olarak ve tümüyle belgesel üslubuyla çekilen "Zelig", bulunduğu ortama biyolojik ve ideolojik olarak uyum sağlayan, çevresindeki insanlar gibi davranıp konuşmaya başlayan bir adamın öyküsünü anlatıyor. Bir tür "insan- bukalemun" olan Leonard Zelig'in 1920'li yıllarda bir "yıldız" olmasını anlatan öykü, dönemin ruh halini yansıtırken "kendini" unutarak yaşayan kitleleri de hicvediyor.
6 / 10 -
Annie Hall (1977)
Allen, New York'lu komedyen Alvy Singer ile Annie Hall'un nevrotik aşklarının öyküsünü zaman içinde serbestçe ileri geri giden yaratıcı bir kurguyla anlatıyor. Arada kameraya dönüp seyirciyle dertleşmekten, hatta bazen animasyona başvurmaktan kaçınmıyor. Zamana direnemeyen modern aşklar üzerine çekilmiş en güzel, en eğlenceli ve hüzünlü filmlerden biri.
7 / 10 -
Hannah ve Kız Kardeşleri (1986)
Hannah and Her Sisters
Üç kız kardeş ve onların yakın çevresindeki insanların bir yıl içinde yaşadıklarını eksen alan film, insanların zayıflıklarını, tutkularını, takıntılarını, güvensizliklerini ve yalanlarını anlatırken kendisini hiç kasmıyor, "büyük film havaları"na girmiyor. Ama bugün artık modern bir klasik olarak kabul ediliyor. Filmde hayatın anlamını arayan bir hastalık hastasını oynayan Allen, her zaman olduğu kendi meselelerini, arayışlarını ve düşüncelerini öykünün içine ustaca yerleştiriyor.
8 / 10 -
Husbands and Wives (1992)
Woody Allen, Fransız Yeni Dalga'sının özgür ruhuyla evliliğin, kadın-erkek ilişkilerinin keşfine çıkıyor. Kameranın arkasında oyuncuların ne yapacağını bilmeyen bir kameraman var. Amacı sahneleri tek plan halinde çekmek ama bunu her zaman başaramıyor. Son kurgu henüz yapılmamış gibi. Filmdeki gönül ilişkileri de aynen böyle. Tam bir kaos hakim. Kimisi duygularını bastırıyor, kimisi onların peşinde koşuyor.
9 / 10 -
Maç Sayısı (2005)
Match Point
Varlıklı bir aileye damat olmak isteyen yolsuz kalmış, eski profesyonel tenisçi Chris, evlilik planlarını altüst edebilecek yasak bir ilişkiye girer. Hayatı tıpkı fileye takılan bir tenis topu gibidir. Ya şansının yardımıyla amacına ulaşacak ve yaptığı bütün kötülükler yanına kâr kalacaktır ya da... Allen'dan geleneksel suç filmlerine meydan okuyan finaliyle seyirciyi şoke eden "ahlaki" bir hikâye.
Haber: Mehmet AÇAR
10 / 10
YORUMLAR