Ezgi Asaroğlu: Mutluysan kal mutsuzsan git
Ezgi Asaroğlu, Osman Sınav’ın yeni filmi Aşk Kırmızı’da, bir aşk üçgeninin içindeki naif karakteri canlandırıyor.
Osman Sınav’ın yeni filmi Aşk Kırmızı’da, başrollerde. Belli ki acayip bir hikâye. Aldatma desen değil, sadakatsizlik desen tartışılır. İki kadına birden tutkun bir adam var ortada; kadınlar da adama... Dolayısıyla sorusu bol bir film bu: Bir insan iki kişiyi birden sevebilir mi? Öyleyse sadakatsizliğin net bir tanımı var mıdır? Önümüzdeki günlerde bunlar bol bol tartışılır. Film de henüz bitmedi. Dolayısıyla izlemedim. Böyleyken yorum yapmak çok daha zor. O halde “nedir, ne değildir” kısmını Ezgi anlatsın, tartışmaları o başlatsın. Bahsettiğimiz konular aşk, tutku, ilişkiler, sadakat olunca, iş kız kıza sohbete dönüştü. Çekimler sürerken sette lafladık.
Çok dingin. “Huzurumuz bozulmasın, işimize bakalım” modunda...
Evet ama aynı anda âşık olmamışlar.
Tesadüfen bir ortamda karşılaşıp birbirlerini çok sevebilirler. Ama aşkı paylaşma söz konusu olduğunda “Ben” demeye başlıyorsun. Âşık olduğunla senin aranda başka kimseye yer kalmıyor.
Hayatında bir şeyler yolunda gitmemeye başlıyor. Bir sebep arıyor. O noktada yaşadığı yetersizlik hissiyle kendini diğer kadınla kıyaslamaya yöneliyor. Merak ediyor, orada ne var diye. Bu bataklık gibi, bir kere ayağını soktuğunda fark ettirmeden seni aşağı çeken bir durum.
Gerekli bir şey değil. Kıyas başlamışsa bu bir şeylerin ters gitmeye başladığının işaretidir. “O mu ben mi” demek hiçbir zaman fayda sağlamaz. Ama işte insan doğası... “Ben daha iyiyim”i ispatlamaya çalışıyor.
Bana yakın değil böyle şeyler. O yüzden Zeynep ilgimi çekti. Onu anlamaya çalışırken çok yoruluyorum.
Hayır.
Zaten söz konusu aşk olduğunda kesin yargılara varamıyorsunuz. Genellemeler yapmak da işe yaramaz.
Kimse öyle bir duruma düşmüyor. Zeynep, Ferhat’ın sarıp sarmaladığı, âşık olduğu, evlendiği kadın. Ama öbür tarafta da yarım kalmış bir şey var.
Akılda kalan çok şey oluyor tabii. Öte yandan da istediğin her şeyi yaşayacaksın diye bir şey yok. Hayatı dolu dolu geçirmeye çalışıyoruz. İnsanın acelesi o yüzden. Ama hep bir tercih yapmak zorundasın. İlişkilerde de öyle.
Aslında hikâyenin çarpıcı yanı bu. Hepsiyle empati kurabiliyorsunuz. Aşk bu. Üç taraf da yanıyor. Haklı ya da haksız yok. Hayatları yolunda görünen insanların aşk işin içine girdiğinde yönlerini kaybedip kalplerinin nasıl paramparça olabileceğini izliyoruz.
Evet, çünkü kontrol edemediğin bir tutku. Hep uç noktalardasın. Soğukkanlı olmazsan seni gerçekten yıkabilir.
Aşk çok sık başa gelen bir şey değil. İnsan ister istemez afallıyor. Ama ben duygularımı mantığımla dengeleyebiliyorum. Aşkın sağladığı tüm o hisleri yoğun bir şekilde yaşamak gerekiyor tabii ama mümkünse biraz da farkındalığı elden bırakmayarak...
Kimse silah zoruyla sizi sadık tutmaya zorlamaz ki. Zaten sadık kalamıyorsan bir şeyler bitmiş demektir; sadakati fedakârlık olarak gördüğün noktada da öyle. Bu senin tercihin. Mutluysan kal, mutsuzsan git. Aşkta acı da çekebilirsin. Evet. Ama yapacak bir şey varsa vardır yoksa yoktur.
Bilmiyorum. Ben olaylara biraz basit bakıyorum. Aksi, hayatı zorlaştırır. Ne kadar süredir konuşuyoruz. Muhtemelen sonunda hiçbir yere varamacağız. Çünkü duygulardan bahsederken net yargılara ulaşmak çok zor.
Var aslında. Hayatta her şey olabilir. Böyle düşündüğünde de rahatlıyorsun. “Bu da mı benim başıma geldi” demek yerine olayları kişiselleştirmeden, olduğu gibi kabul ettiğinde daha mutlu oluyorsun. En azından hayatta her şeyin seninle alakalı olmadığını fark ediyorsun.
Sürprizdi bu, ama evet. İnişli çıkışlı bir karakter. Ruh halinin geçirdiği değişimler onu yıpratıyor.
Karşı tarafı çok seviyorsan kimle, nerede, nasıl olursa olsun mutlu olmasını istersin bence. Tabii ki acı verir. Çok zor. Aslında bunun için çok derin bir sevgi gerekiyor. Kendini feda etmek gibi bir şey. Mesela Zeynep bunu yapabilecek güce sahip değil. Yaşadığı duygu yoğunluğu onu zayıf düşürüyor.
Bahsettiğin gerçek aşksa bence mümkün değil. Âşık olduğunda dünyanın merkezinde sadece biri olur. Başka yöne gitmek istesen bile tüm hücrelerin seni geri çeker. Kontrol dışı bir şey.Ama iki tarafa da sevgi besleyebilirsin. Ve bu iki sevgi de birbirinden bambaşka, farklı boyutlarda olur. Sonuçta her ilişki kendine özgü...
Var tabii. Güven mesela. O varsa ihanet, entrika olmaz. Hayatı zorlaştıracak şeylerden arınmış olursun. Karşı taraf dürüst olmuyorsa o kendine de dürüst değil demektir. “Peki” der gidersin. Burada kaybeden ya da kazanan diye bir şey olmaz.
Duygu yoğunluğu. Ama hisleriniz çok kuvvetli olsa bile aynı yöne bakamıyorsanız yürümez.
Röportaj: Pınar Erbaş