Sırma Munyar: “Türkçe elektronik müzikte örnek yok!”
Sırma Munyar ile en özel...
Medyada “cazın prensesi”, sosyal medyada “Malatyalı babanın caz yapan kızı” olarak anılan, ünlü Berklee Müzik Okulu’nun öğrencisi Sırma Munyar, artık elektronik müzik yapmaya karar verdi. Mayıs ayında New York’a yerleşip kariyerine orada devam edecek...
8 yaşında klasik piyano ile başladım. Benden 11 yaş büyük bir piyano hocam vardı. O beni çok motive ediyordu. Ama sonra hayal kırıklığı yaşadım.
Müzik hocamın dolandırıcı olduğunu öğrendim. 3 trilyonu alıp sevgilisiyle Hawaii’ye kaçarken yakalandı. O gün müzikten soğudum. Çünkü bana göre müzikle uğraşan kişi masum olmalıydı.
Robert Kolej’e girdim. Oradaki müzik hocamla birlikte yeniden heveslendim. Onun sayesinde cazla ilgilenmeye başladım. İlk vokal deneyimim de lisede oldu. Sonra eğitimime Amerika’da devam ettim.
Arif Mardin’in vefatı sonrası, kendisi adına senede sadece 1 müzisyen öğrenciye verilecek bursa başvurdum ve kazandım. 5 haftalık bir eğitim için gitmiştim. Ama oradayken anladım ki ben müzikten başka bir şey yapmak istemiyorum. Liseyi bitirdikten sonra Amerika’ya dönebilmek için çok çalıştım. Nardis Jazz Kulübü’nün vokalistler yarışmasına katıldım. Jüri benden etkilendi. Yarışmanın kazananlarından biri olarak Polonya’da bir eğitime gönderildim.
Estonya ve Finlandiya’da ses yarışmalarına gönderilebilirdim. Ama diğer yarışmacıların yaşı benden büyük olduğu için onları gönderdiler. Medyadaki bazı insanlar da bu duruma tepki olarak benimle daha çok ilgilendiler ve o sıralarda “çıtır jazz sanatçısı” olarak anılmaya başladım.
Hiç düşünmedim. Hep Berklee’ye geri dönme hayalleri kuruyordum. 2008’de oraya başvurdum ve kabul edildim. Yüzde 30 oranında bir burs da kazandım.
Onlara her şeyi anlattım. Ya gazeteci olacaktım ya da müzisyen... Bildiğim 2 meslek buydu. Babam (Vahap Munyar), geleceğe dair bütün planlarımı anlatmamı istedi. Annem ve babamın desteği sayesinde Amerika’ya gittim.
Aranjörlük ve prodüksüyon üzerine eğitimler aldım. Hâlâ okula devam ediyorum. Oradaki arkadaşlarımla Helicopria adında bir grup kurduk. Onlarla sahne alıyordum, grup için şarkı sözleri yazıyordum.
Evet, küçük çaplı organizasyonlar yaptık. Sahne aldığımız bir gece Avea’nın organizatörleri bizi izlemiş. Bu vesileyle Küçükçiftlik Park’ta sahne aldık.
Berklee’de eğitim almaya hak kazandıktan sonra Pepsi beni keşfetmiş. 2010 yılında Güney Afrika’da oynanan Dünya Kupası maçları için Los Angeles’ta bir çalışma yapılacaktı. Türkiye’yi temsil etmem için bana teklif geldi. Kabul ettim, “Oh Afrika” isimli şarkıya bir klip çektik. İlk kez caz dışında müzik yaptım.
Aslında kendimi pop müziğe uzak hissetmiyorum. Sadece henüz zamanı değil.
Kuzey Avrupa’da caz çok yaygın. Avrupa’ya giden Türkler için caz çok da yabancı bir müzik değil. Tek sorun Türkiye’de caz yapanların tekrara düşmesi.
İki müziğin çıkış noktası da aynı. Caz, kölelerin acılarını dile getirme yoludur. Bizde de arabesk yaşanan acıları anlatır. Tek farkı cazın yer değiştirmiş olması. Günümüzde caz müzik elit kesime hitap ediyor. Çizgisi değişti.
Hayır, fikirlerim değişti. 2011’de Londra’da elektronik müzik üzerine 2 aylık bir eğitim aldım. Bundan sonra elektronik müzik yapmak istiyorum. Ancak Batı kültürünü alıp Doğu’ya uydurmaya çalışmayacağım. Ben Doğu kültürüyle bu işi nasıl yapabileceğimi denemek istiyorum.
Bu tür denemeler yapıldı ama çok da başarılı olmadı. Türkiye’de elektronik müzik yapıp da bana örnek olabilecek kimse yok. Bir gün elektronikle Türkçe’nin beraber sırıtmayacağına inandığımda, yapacağım. Cazdan da vazgeçmiş değilim.
Röportaj: Aslı Öztürk