Ezel’de “asistan Şebnem” karakteriyle gözümüze çarptı. Dizi ilerledikçe sahneleri arttı, arttıkça da oyunculuğu gelişti. Bade İşcil önceleri sadece sarışın ve güzel diye alındığı dizide, kendini geliştirerek rolünü genişletti.
Şimdi Kuzey Güney’de başrollerden birini oynuyor. Bunu ben değil kendisi söylüyor. Canlandırdığı Banu karakterinin ruhsal problemleri nedeniyle işi gittikçe zorlaşan İşçil’in derdi, rolünün zorluğu değil sarışın oluşu... Nedenini kendisi anlatsın...
İki bileziğimvar. Birini takmıyorum.
Biraz öyle. Zor günde, sıkışınca kullanırım! Yok yahu;moda çocukluk hayalimdi. Süslenmeyi ve giymeyi seviyorum. Bunlar için çok da para harcıyorum. Zamanında bütün harçlığımı kıyafete yatırdığımiçin “Kendi kıyafetimi kendim dikersem” olur dedim. Bir de çizim yeteneğim olduğunu bununla ilgilenmem gerektiğini söylerlerdi.
Yok artık! Hiç yazma! Başıma sonra albüm diye ekşimesinler, eyvah! Ama modayı çok seviyorum. 4 yıllık fakülteyi 3 buçuk yılda bitirdim.
Sevdiğim şey olunca keyifle çalışıyorum. Oyunculuk da öyle oldu. Disiplinli olduğumiçin oyunculuktan çok keyif aldım.
Vaktim yok. Ancak bir ara belki Özgür Masur ya da başka bir arkadaşımın markası altında bir koleksiyon hazırlarım. Arkadaşlarımın hepsi kendi moda evlerini açtı, insan biraz kıskanıyor açıkçası...
Bedavaya geldi şimdi. Onca markayı bedavaya giyip çıkarıyorum. Ben oyunculuğu bırakırmıyım artık! (Gülüyor...) Oyunculuk yaparken bütün trendleri de takip etmiş oluyorum.
Yapımcı bir arkadaşım dekorasyon programının sunucusu olmamı istedi. Hiç tecrübem olmadığı için başta yapamayacağımı düşündüm. Ama sonra ikna oldum ve ezberleyip sunuyordum. Baktım derslerimi etkiliyor, bıraktım. Oyunculuk teklifleri gelmeye başladı. Oyunculukla ilgili eğitim almadığım için cesaret edemedim. Gülpare diye bir diziden başrol teklif edilince “Saçmalamayın” dedim ama sezon arasında tekrar ısrar edilince görüşmeye gittim. Andaç Haznedaroğlu “Sende o ışığı görüyorum yaparsın, sana destek olurum. Ekranda olmalısın, yakışıyorsun” dedi, başladım.
Ezel’in seti bambaşkaydı... Tuncel Ağabey (Kurtiz) oynarken repliğimi unutuyordum. Bana bir şey soruyor, cevap veremiyorum. Kavga sahnesi çekilirken korkuyorum, ağlıyorum. Gerçek gibi yaşıyorum. Meğer böyle bir şeymiş oyunculuk... Öbürü çocukken oynadığım evcilik oyunu gibiydi. Barbie bebeklerime ders anlatarak çalışırdım derslerimi. Ezel’e kadar oyunculuk da buydu benim için. Ezel’de rolüm genişleyince, hakikaten hissedip yaşayarak oynamayı anladım. Kuzey Güney’de de “Acaba ben Banumuyum, kafam gitmiş de hastanede gerçektenmi tedavi görüyorum” diye zaman zaman düşünüyorum.Maşallah diyeyim!
Onların tüyolarıyla geliştirdim kendimi... Oyuncu koçlarından da destek aldım. Hakikaten pin kodunu çözdümoyunculuğun... Ama sarışın renkli gözlü olmanın getirdiği bir dikkat çekme durumu var ki hep bunu kırmaya çalıştım.
Çünkü sıradan biri gibi eğlenemiyorsun, sen yaptığın zaman dikkat çeker. Her şey senin kabahatin olur. Elde ettiğin şeyi hak etmediğini düşünürler... Hep saçımı siyaha boyama hayalimvardı, herkes gibi olmak istiyordum. Sarışın olmanın, ailemin genlerini taşımamdan başka haz veren, onurlandıran hiçbir tarafı yok. Zenci olsaydımda olurdu. İçimdeki güzeli gösterme çabasındayım. Diyeceklerse “Güzel ama yetenekli” desinler. “Oyunculuk yapamıyor, sadece görsele hizmet veren bir kız” derlerse zaten benim işimvar, döner giderim.
Aptala yatıp “Sarışınım, anlamadım” derim. Güzelliğin altında kalıp beni ezsin istemedim. Bir obje gibi değerlendirilmek beni rahatsız eder. Bulunduğun yeri sadece güzelliğe dayandıracaklar diye daha çok kendini kanıtlama derdine düşüyorsun. “Güzel olduğu için orada” diyorlar. Daha çok kendini kanıtlama derdine düşüyorsun. Arkadaşlarımdan “Güzelsin diye Kenan İmirzalıoğlu’nun yanındasın, senin kadar ben de oynarın” diyen bile oldu. Ama orada kalsaydım, Kuzey Güney’de oynuyor olmazdım.
Spor benimiçin 4’üncü öğün.
Üniversitedeyken araba sevdam vardı. KateMiddleton gibiydim. Kısa mesafeyi bile arabamla giderdim. Şimdi arabamın otoparkta aküsü bitiyor.
20 ay büyük bir ağabeyimvar. Ailenin küçük kızı olduğumiçin prenses gibi büyüdüm. Annembabam ayrıldıktan sonra babamın evliliğinden bir kardeşimdaha oldu ama hâlâ ailenin küçük kızıyım. Öyle olunca şımarıyor insan.
Aileme şımarıyorumsadece. Hasta olsamda sete gittiğimde işimi yaparım ama annemarasın hemen konuşmam değişiyor: “Anne çok kötüyüm”...
Formülüm“Ne bulursan ye, aç kalma”. Kolay kilo alan biriyimama spor yaptığımiçin dengeliyorum. Diyet yapıp sevdiğimşeylerden uzak kalmaktansa yediğimkadar enerji harcamayı tercih ediyorum. Formumu seviyorumama birilerine beğendirmek için değil. Bir de galiba Becel’in yüzü olduktan sonra daha çok yemek yapıyorum.
Kalbimi sevdim.
İştahlıyımdır. Gecenin bir vakti canım kek çeksin üşenmem yaparım.
Daha önce yabancı markaları satan mağazalardan alışveriş yapardım.
Ergenlik döneminde marka takıntısı oluyor tabii... Tiki değil de sanki şartmış gibiydi, bazı ortamlarda öbürünü giyersen olmuyor. Sınıf atlayamamış gibi algılanıyorsun. Ergenlikten sonra bu düşüncelerim değişti. O kadar paraya palyaço gibi görüneceğine, kendi üzerine göre şık bir şey yaptırmak daha mantıklı. Tercihim artık o.
Moda eğitimi aldım, reklamcılığı da okumuş gibi bilirim. Kitaplar okuyorum, belki ondan. Hiçbir şey yapamazsam da limon satarım. Öyle derler ya! Ama ille de oyunculuk...
Dönem dönem değişiyor. Bu ara biyografi okuyorum. İshak Alaton’un Lüzumlu Adam kitabı bitti, şimdi Lüzumsuz Adam’a başlıyorum. Simaviler’in hayatı kenarda duruyor.
Başarılı insanların biyografilerini okuyorum. Alınacak çok ders var. Bazen bulunduğunuz noktadan çoğu şeyi fark etmiyorsunuz. Geçen gün İran filmi Serçelerin Şarkısı’nı izledim, çok ağladım. Şükretmek ve umut etmek için başka insanların yaşantılarını bilmek gerek. Babamdan aldığım harçlıkla hayatımı devam ettirirdim, çok da güzel geçinirdim ama kendi yaptığım daha keyifli. Çırpınmak, bir şey yapmak, işe yaramak önemli.
Modayla ilgili bir şey yapmak istiyorum ama dişe dokunmalı... Sen bir tane alırken bir tane de ihtiyacı olana gitsin. İşe yarasın. Dizilerin kenarında sağır ve dilsizler için anlatım olsun...
Hayatın içine girince, sokak aralarında insanların yüzüne bakınca çok net görüyorsunuz her şeyi... (Gözleri doluyor...) Ay ağlarım, yapma...
Gerçek insan gibi, içinde iyi de var kötü de... Banu’nun zorluğunu seviyorum. Benimaraştırma konum: Elektro şok nasıl oluyor, bakışı nasıl değişiyor, bu tarz hastalar nasıl davranır... Her öğrendiğimi karaktere eklemeye çalışıyorum. Oynuyorum karakterle...
Röportaj: Aysun Öz Kaşi