X

1980’lerde TRT’de yayınlanan İpek Yolu Belgeseli’ne yaptığı besteyle girmişti hayatımıza. 1990’ların politik ve acıklı belgesellerinin fonunda da onun müziği vardı. Nerede duysak içimiz burkulurdu... New Age müziğin efsane ismi Kitaro, Türkiye’de popüler oluşundan neredeyse 30 yıl sonra nihayet İstanbul’a geldi. Senfonik Dünya Turu kapsamında, Daikin ana sponsorluğunda Haliç Kongre Merkezi’de büyük bir konser verdi. Söz konusu, ruhani müzikler yapan, orta yaşını çoktan devirmiş biri olunca karşıma içine dönük aksi biri çıkacak sandım. Yanıldım. Uçaktan iner inmez soluğu basın buluşmasında alan Kitaro (61), inanılmaz enerjik ve neşeliydi. The Marmara Pera’nın barında hayatında ilk kez rakının tadına baktı. İlk yudumun ardından yüzüne oturan ekşi ifade de görülmeye değerdi!

- Sürekli bir yerden diğerine dolaşıp benzer soruları cevaplamaktan sıkıldığınız oluyor mu?

Hayır, sıkılmıyorum. Aynı soruyu sorsalar bile her insanın verdiği enerji farklı oluyor.


- Ruhani müzikler yapan biri olarak kendinizi bu çağa ait hissediyor musunuz?

Müzik endüstrisi zaman içinde çok değişti. Grammy Ödülleri bile çok ticarileşti. Bu durumdan pek hoşlanmıyorum. Daha basit yaşamaya çalışıyorum.


- Kendinizi işin ticari boyutundan izole etmeniz mümkün oluyor mu gerçekten?

Aklım zaten onun uzağında. Müzik endüstrisi dışarıda gelişiyor, onu takip etmek zorunda değiliz. Kendi yaratıcılığıma gömülmeye çalışıyorum.


'Radyasyondan ilham aldım'

- Klişe bir soru olacak ama, yine de sormaya değer. Beste yaparken en çok nelerden ilham alıyorsunuz?

Pek çok şeyden... Son albümümün adı “Final Call” (Son çağrı). Kyoto Üniversitesi’nde güneş üzerine gözlem yapan bir profesörle çalışıyoruz. Yaptığı araştırmalara göre güneş ışınları artık dünyaya daha parlak iniyor ama aynı zamanda daha fazla radyasyon yayıyor. Hızla inen bu ışınlar muhteşem görünüyor ama vücudumuz için zararlı. Bundan ilham alarak albümüme Final Call adını verdim.


- Yani ille de doğaüstü şeylerden ilham almak zorunda değilsiniz...

Evet. Müziğimde kelimeler kullanmıyorum, sesler konuşuyor zaten...


- Dijitalleşmeyle aranız nasıl?

Elbette mutlu değilim! (Gülüyor...) Dijital teknolojinin yayılması telif hakkı sorununu da yarattı. Gittiğim her ülkede korsan albümlerimi görüyorum.


- İtiraf edin, hiç korsan albüm satın aldığınız olmadı mı?

Kimseye güvenme! (Gülüyor...) Maalesef bu durum çok üzücü. Teknoloji işleri kolaylaştırıyor ama birşeyler de yok oluyor...


- Ya dijital kayıt?

Bestelerimi bir ara dijital olarak kaydediyordum ama analoğa geri döndüm, çünkü ses daha iyi.


- Müzik eğitimi almamışsınız. Yaratıcılık açısından böylesi daha mı iyi?

Bazen evet, bazen hayır... Kimi zaman eğitim almadığım için eksik hissediyorum. Ama eğitim alan insanlar da doğaçlama yapamıyor. Galiba en iyisi ikisini birden yapmak. Yani önce temel eğitimi alıp sonra kendini daha özgür bırakmak...


- Başlangıçta nota bilginiz de yokmuş. Sonradan öğrendiniz mi?

Hâlâ öğrenmeye çalışıyorum. (Gülüyor...) Bu seferki senfonik bir turne, notalarla çalışmakzorundayız. Yine de konser esnasındadinleyicilerin işin doğal yanını farketmelerini umuyorum.


'Dinlerin ötesinde bir doğa haline inanıyorum'

- Japonya'da doğmuş ama ABD'ye göç etmişsiniz. Kendinizi Amerikan mı yoksa Japon gibi mi hissediyorsunuz?

Ben bir Japon'um. (Gülüyor...) Amerika'yı çok seviyorum. Eğlence sektörünün geliştiği ve yaratıcı ortamın çok güçlü olduğu bir ülke. İmkânlar çok fazla. Oysa Japonya'da kalsaydım bu kadar imkânım olmazdı.


- Eviniz nerede?

Amerika'da San Francisco'nun üst kısmında oturuyorum. Bundan önce dağ başında, 3000 metre yüksekte yaşıyordum.


- Japonya'ya sık sık gidiyormusunuz?

Evet, annem ve babam hâlâ orada yaşıyor. Kardeşlerim de çok sık gidip geliyor. Ama orada yaşayamıyorum çünkü yerel kültür çok kapalı, yaratıcılığa yer yok.


'Japonya'da dağlarda yaşardım'

- Ama müziğinizde Doğu kültürünün etkileri görülüyor.

Japonya'da dağlarda yaşardım. Japonlar dağlarda ve kayalıklarda Tanrı'nın yaşadığına inanır. Doğanın içinde Tanrı'yı hissedersiniz. O ortamda yaşarken sürekli şükredersiniz. Bu şükür hali müziğimin temelini oluşturuyor.


- Dinle ilişkiniz nasıl?

Din zor. Japonya'da Budizm ve Şintoizm birlikte yaşanıyor. Her ikisinde de din adamları ön planda ve doğadan referans alıyorlar. Ben kendidoğaüstü değerlerimi izlemeyi tercih ediyorum. Dinlerin ötesinde bir doğa haline inanmayı, doğayla direkt temas kurmayı istiyorum.


- Sufizmle aranız nasıl? Sufi müziğinden hoşlanıyor musunuz?

Evet bayılıyorum! Özellikle 20'liyaşlarımda sufizme özel ilgim vardı.


'Bestelerimi kimseye dinletmiyorum'

- Müziğinizin temelinde sintisayzır adlı ilginç enstrüman var. Nasıl başladınız çalmaya?

Sintisayzır pek bilinmeyen bir enstrümandı. İlk karşılaştığımda, bune biçim bir çalgı diye düşündüm. Kullanma kılavuzu okumayı sevmem, kendi kendime öğrenmeye çalıştım. 24 saat boyunca uğraştım ve tek bir ses dahi çıkaramadım! (Gülüyor...) Bir noktada bir gürültü çıktı. Sonra rüzgâr sesine, okyanus dalgasına benzer sesler keşfettim. Notaları tekrarlamak yerine hikâyeler yaratabileceğimi fark ettim. Müziğe başka bir boyut kazandırıyordu, yaratıcı bir tarafı vardı. Zaman içinde o kadar fazla beste ürettim ki sintisayzır benim imzam haline geldi.


- Tüm enstrümanları çalabiliyormuşsunuz. Sintisayzır dışında favoriniz hangisi?

Gitar, davul, flüt... Hepsini seviyorum! Her kültürün farklı bir çalgısı var. Gittiğim her ülkede önce müzik dükkânlarına gidip yerel çalgı aletlerini deniyorum.


Röportaj: Kübra Par