Şükran Ovalı: Dünyanın en çekici şeyi yetenek
Genç oyuncu Şükran Ovalı’yı, 18 Mart’ta vizyona girecek “Şeytan Tüyü” filminde izleyeceğiz. Gösterim öncesi bir araya geldiğimiz oyuncuyla pazar pazar okunacak keyifli bir söyleşi yaptık.
Güler yüzlü, samimi... “Mış” gibi yapanlardan değil. Kendine güveni tam. Oyunculukla ilgili hata yapmaktan korkmayacak kadar cesaretli. Oyuncunun güzel görünme kaygısını manasız buluyor. Ve buna ihtiyacı da yok zaten. Hatları, gülüşü, beden dilini kullanması... Lise yıllarına kadar İzmir’de yaşayan, sonra İstanbul’a gelip konservatuvar okuyan Ovalı, bugüne kadar birçok projede yer aldı. Son birkaç yıldır adını daha sık duyuyoruz. Önümüzdeki yıllarda daha çok izleyeceğimiz de kesin. Oyunculuk onun için bir yaşam biçimi. Kendiyle ilgili konularda rasyonel, hayata karşı ise hayalperest biri olduğunu söylüyor. Özel hayatında ne kadar tez canlı biri olsa da söz konusu oyunculuk olunca yavaşlıyor ve kendinden emin adımlarla yol almak istiyor. Şükran Ovalı’yla 18 Mart’ta vizyona girecek “Şeytan Tüyü” filmini konuşmak için Kadınlar Günü’nde bir araya geldik. Kadın olmanın güzel taraflarıyla başladığımız sohbet, İzmirli olmaya, rüyalardan Oscar’a kadar uzandı. Zaman zaman soruları yanıtlarken serbest çağrışım yaptı, derinlere daldı. Enerjisini fotoğraf çekimine de yansıttı. Şimdi karşınızda Şükran Ovalı...
“İyi ki kadınım”, “İyi ki oyunculuk yapıyorum” dediğim birçok şey var. Öte yandan kadın olmak dünyada da bu ülkede de çok zor. Ama kadın olmasaydı ne edebiyat olurdu, ne de bu kadar şey yazılırdı. Annelerimiz hayatımızda çok önemli. Hayatımıza değen kadın eli çok kıymetli. Kadınlar çok verimli ve emekçi.
Annem var. Bir daha dünyaya gelsem yine onun kızı olmak isterim. Rahmetli babaannemle büyüdüm ve ondan çok şey öğrendim. Sevdiğim kadın oyuncular var. Ama rol model olarak gördüğüm biri gelmedi aklıma. Ben daha çok kendimi keşfetmeye çalışıyorum. Kendin olmanın iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Maalesef başkalarının cümlelerini kendi cümlelerimiz gibi söylüyoruz. Ben herkesin zaafları ve hatalarıyla kendi gibi olması taraftarıyım. Farklılık güzeldir ve renktir.
18 yaşından önce konservatuvarda okumaya karar vermiştim. Aslında isteklerim değişiyor ama ne istemediğimi biliyorum. Ailem İzmir’de okumamı istiyordu. Ben eninde sonunda İstanbul’a geleceğimi biliyordum. İyi ki öyle yaptım. Oyunculukla ilgili her şey hemen olsun istemedim mesela. Daha sağlam basabilmek için öğrenerek, görerek, değişerek ve gelişerek yol almak istedim. Öyle de olduğunu düşünüyorum. Hayallerim gerçekleşti. Daha da gerçekleşir umarım.
Bilmem, var mı?
Teşekkür ederim. Bu soruyu benim cevaplamam çok doğru olmaz. Bence her oyuncuda şeytan tüyü vardır, olmalıdır da. Ama dünyanın en çekici şeyi yetenek bence.
İşi iyi yapmak ve sevmek mühim.
Yazın proje geldi, okudum. Bir romandan uyarlanmış olması, hikâyeyi farklı bir yerden anlatması, ezber bozmaya çalışması, diyalogların iyi olması beni heyecanlandırdı. Çünkü birçok senaryo okuyorsunuz ama ne kadar aktığı önemli. Tabii ki, asıl olan senaryodur. Benim için sonrasında kast geliyor. Mustafa Üstündağ okul arkadaşım, çok severim. Derya Karataş okul arkadaşım. Güven Kıraç hep oynamak istediğim bir oyuncuydu. Bana kattığı çok şey vardır. Erdal Tosun, Haldun Dormen’le birlikte bir araya getirmenin güç olduğu oyuncuların olması beni etkiledi. Eğlenceli bir Mustafa Üstündağ filmi olması da önemli bir etken. Mustafa’ya yardım edebildiysek ne mutlu. Son sözü seyirci söyleyecek.
Filmde tek bir rol oynamadım. Metin’in (Mustafa Üstündağ) âşık olduğu kızım. Ama onun hayalinde canlandırdığı biri. O hayalinde beni nasıl canlandırdıysa öyle göreceksiniz. Filmin sonuna doğru kızın bir sürprizi olacak.
Zaman zaman yalnızlığı da sevdiğim oluyor ama gerçekten muhteşem arkadaşlarım var. En kısası 8 yıllık. Acayip kıymetliler. Çok şanslıyım.
Evet, tek çocuk olmama rağmen yalnız değilim. Bence zaten seçilmiş arkadaş kardeştir. Çünkü sen seçiyorsun. 30’lara geldiğimde yalnız kalmanın kıymetli olduğunu, insana çok şey kattığını ve asıl gerçeğin o olduğunu anlamaya başladım.
Çok hayal kurarım. Kendimle ilgili inanılmaz rasyonel, hayata karşı inanılmaz hayalperest biriyim. Hayal kurmaktan vazgeçmeyelim. Bu yaşamak için en büyük motivasyon. Ona inanmak ve adım atmak. Sen adım atmazsan hayat da sana adım atmaz.
Açıkçası özel hayatımda her şey hemen olsun isterim, tezcanlı biriyim. Problem varsa da o an çözmek isterim. Şükürler olsun, oyunculuğa daha sağlıklı baktım ve her şey hemen olsun istemedim. Beni çalıştırdığı dönemde Güven’den (Kıraç) öğrenmiştim bunu. Oyunculuk, nöbetçi öğrencilik gibi, hiç bitmiyor. İnsana dair bir şey yaptığımız için hep bir şey katarak ilerliyoruz ve böylesi daha kıymetli. Böyle sağlam ilerlemek istedim. Oynadığım hiçbir rol birbirine benzemiyor. Bunu önemsiyorum, bu konuda tevazu gösteremeyeceğim. Başarabildim mi, başaramadım mı bu seyircinin taktiridir ama benim seçimim hep bu yönde oldu.
Ekşisözlük okuyorum, yazarlarına selam. Özellikle eski yazarlarından çok şey öğrendik hakikaten. Konservatuvarda okurken de bir filmle ilgili araştırma yaparken de baktığım yerlerden biriydi. İzmirli özgüveni diye bir şey var mı bilemiyorum. Ama İzmirli ayrıcalığı diye bir şey var. Hem kendimde hem de arkadaşlarımda gördüğüm kadarıyla medeniyete, herkesin kendi gibi olmasına inanıyoruz. Çocukluk arkadaşlarımla hâlâ görüşürüm. Biz çocukken “Sen çocuksun sus” demediler hiçbir zaman. Herkesin kendi alanı vardır İzmir’de. Selam vermekten çekinilmeyen bir ortamda büyüdüğüm için şanslıyım. Çok seviyorum İzmir’i.
Oyunculuk konusunda cesaretli biriyim. Hata yapmaktan korkmuyorum. İnsanız neticede. Yanlış oynamaktan da korkmuyorum. Böyle öğreneceğimi düşünüyorum. Oyunculuk konusunda cesaretliyim, yoksa başka biri olmayı neden kabul edeyim?
Fena bir şey de dememişim aslında. Bana oyunculukla ilgili bir şey sormuşlardı. Ben de “İyi insan, iyi oyuncu olur” demiştim. İyi insan olmak zor bir şey. Acı çekebilirsin, bu senin insan olduğunu gösterir. Ama başka birinin acısını kendi acın gibi hissediyorsan asıl insanlık odur. İyiliği, niyeti önemsiyorum. Belki kulağa romantik geliyordur ama ne olursa olsun gülmekten, pozitif olmaktan ve bir şeyleri iyi anlamda dönüştürmekten vazgeçmememiz gerekir. Başımıza talihsiz şeyler gelebiliyor, her insanın gelir. Büyüyoruz, değişiyoruz, dönüşüyoruz, kırılıyoruz, istemeden kırıyoruz belki. Ama bunların hepsinin bir sebebi olduğunu düşünüyorum. Bencil olmak, “Ben” demek ve geri çekilmek çok basit. Yaptığım iş duygusal bir iş, bencil olmaya kesinlikle izin veren bir iş değil. O yüzden iyiliği önemsiyorum.
Çok kalpten söylüyorum; ben sevdiğim şeyi yapıyorum. Planlı, programlı şeylere inanmıyorum ve zaten bana çok da iyi gelmiyor. Bir oyuncu nasıl görünmesi gerektiğini düşünmemeli. Nasıl göründüğüne kafa yorduğunda bunun seyirciye geçtiğini düşünüyorum. En azından ben anlıyorum. Dünyanın en çekici şeyi yetenek. Bir insanın oyunculuğuyla her şey değişir. Sean Pean çok yakışıklı geliyordur hepimize, değil mi?
Ben çöp adam çizemem. Kendimde o yeteneği görmüyorum. En yakın arkadaşımın ressam olması çok keyifli. O yapıyor, izleyip yorum yapıyorum. Ressamlık zor, bireysel bir sanat. Fotoğraf çekmeyi çok severim. Karakter giydirmeyi severim.
Önyargı: İyisi de kötüsü de kötü.
İstanbul: Burası herkesi kucaklayan anaç bir şehir, anne gibi.
Güzel ses: Samimi olan her ses bana güzel gelir.
Tutku: Yaşamak.
Nefes: En önemsediğim şeylerden biri. Nefesin kesilirse ölürsün.
Evet sevinenlerdenim ve zaten çok hak ediyordu. Bana düşmez yorumlamak ama çok sevindim, muhteşem bir adam. Çok gençken “Titanic” ile başladı. Çok zor bir şey bu. İnsanın ilk filmi “Titanic” olmamalı. Tarantino’nun filminde muhteşem bulmuştum. Kibirli bir adamı oynuyordu ve yüzünde gerçekten kibir vardı. Sosyal medyada dalga geçilmesini bir yerden sonra tatsız bulmaya başladım. İyi ki Leonardo aldı.
“Zincirsiz”, Tarantino’nun filmini çok sevdim. “Fight Club”, “Leon”. Daha birçok sevdiğim klasik film var. Tarantino, Michael Haneke, Woody Allen ve Fatih Akın’ı severim.
Şu an “Ruhların Yolculuğu” diye bir kitap okuyorum. Reenkarnasyon, ölüm konularını anlatıyor, çok güzel yazılmış. Bilim adamları tarafından kanıtlanmış bir sürü bilgi var. Felsefe kitapları severim. Balzac, Tolstoy, Sartre, Freud, Nietsche, Kafka severim. Kafka hayranıyım. Okulda da “Kafka’nın Kadınları”nı oynamıştım.
Bu, o kadar ucu açık bir şey ki. Ölümü ve ölümden sonra yaşamı hepimiz merak ediyoruz. Ama ruhların yolculuk ettiğini ve deneyimli ruhlar olduğunu düşünüyorum. İnanıp inanmamayı kendime hiç sormadım. Çünkü bilmediğin bir şeyi reddedemezsin. Reddedeceksem bilmek isterim. Şu an okuyorum.
Sezen Aksu şarkıları olurdu. Hepimizin hayatının bölümlerinde vardır Sezen Aksu’nun şarkıları... Türkiye’nin ozanı. Hem umutlandıran, en kalbimize dokunan...
Arkadaşlarımla çok güleriz ama en son sosyal medyada “Hafta sonunu kiminle geçirmek istersiniz?” sorusuna “B” diyen kadına katılarak güldüm. O abla ne tatlıydı.
Evet, bizim yapmak istediğimiz ve öğrenmeye çalıştığımız şey o. Çocuk oyuncuların çok iyi olmasının sebebi, kaygılarının olmaması. İnsan büyüdükçe, yaş aldıkça kaygıları, korkuları çoğalıyor. Onaylatma hissi kadar kötü bir his yok. Maalesef bizim işimiz öyle. Memur gibi değiliz ki, bir işe girip 20 yıl çalışıp emekli olalım. Sürekli iş arıyor ve kendimi onaylatıyoruz. Kanala, menajere, yapımcıya, seyirciye hatta kendimize bile.
Lafa çok inanırım. Söylenen söze, ağızdan çıkana... “Öyle diyorsa öyledir” derim, ardına bakmam. Şüphe önemli bir zekâ göstergesi. İnşallah zaman içinde öğreneceğim şeylerden biri bu olur. Çünkü bazen kolay ikna olabiliyorum. Bazen de hiç olmuyorum.
Kararsız olmama çok sinir oluyorum. Şu an bile sinir oldum, bak. O kadar kararsızım ki. Kendimde değiştirmek istediğim şey kararsızlığım ve telaşlı halim.
Ekibi tanıyordum. Yönetmen Altan Dönmez’le önceden çalışmış olmam bana rahatlık kazandırdı. Keyifli gidiyor.
Evet, maalesef alerjilerim var şu anda. Her evin kendine ait bir kokusu olduğu gibi her şehrin de bir kokusu var bence. Konservatuvarda okurken “Koku” romanından çok etkilenmiştim. Öncesinde parfüm yapmaya kalktım. Çok keyifli bir şey. Bütün dünya güzel koksun.
Hiç değilim. Dönem dönem değiştiririm. Eski bir parfümümü kullandığımda o dönemi hatırlıyorum. O zaman ki hikayeleri... O da keyifli geliyor bana. Sevdiğim ve vazgeçmediğim parfümler var tabii.
Deterjan kokusunu çok severim. Temizlik kokusunu.
Röportaj: Ekin Türkantos
Fotoğraf: Süreyya Dernek