Fettah Can: Baba olmak istiyorum
Dördüncü albümü ‘Sen En Çok Aşksın’ı çıkaran Fettah Can, son dönemde bütün şarkıların birbirine benzediğini ve yeni bir şey üretilmezse müziğin ölümünün hazırlanacağını söyledi.
Fettah Can’ı bir cümlede anlatmak çok zor. Söz yazarı... Besteci... Aranjör... Yorumcu... Futbol kulübü yöneticisi... Eş... Ve görünen o ki baba olmaya çok yakın bir aday. Sükûneti ve insanın ruhuna dokunan şarkılarıyla hem karşısındaki insana hem de dinleyicilerine huzur veren bir adam. Bizim sohbetimiz de öyle geçti. Kahvelerimizi yudumlarken zamanın nasıl geçtiğini fark edemedim bile...
Çok teşekkür ederim. Bir önceki albümüm ‘Aklımda Kalanlar’ dinleyicide farklı bir yer bulmuştu. Bu albüm de onun devamı gibi. Biri hariç daha önce okunmuş şarkı yok, hepsi yeni. İçime sinen, çalarken ve söylerken çok keyif aldığım bir iş oldu.
Slow da var, hareketli de ama club şarkıları bende pek durmuyor. Yine akustik yaptık. Enerjisi olan, insanları eğlendirecek şarkı- lar var. Slow şarkılar da ruha dokunuyor. Bol bol dinlesinler.
İnsanlar kısa isim koyuyor ama ben uzun tercih ediyorum. ‘Sana Affetmek Yakışır’ da uzundu. Şarkının adını kısaltmak istemedik.
Bana mı yazdı bilemem. Sözleri pek benimle alakalı değil. (Gülüyor) “Gece ateşim, gündüz güneşim, taptığım ilk aşksın. Gözleri yeşil” diyor, orada patlıyoruz işte. (Kahkahalar)
O kadar çok şarkı yazıyor ki sormuyorum artık. Yazdığımız şarkılar için “Kime?” dersek deliririz. (Gülüyor) Böylesi ikimiz için de daha sağlıklı. Öyle bir kıskançlığımız da yok zaten.
Onur Koç’un bir şarkısını okudum. İlk defa albüme üçüncü bir kişiden şarkı almış oldum. Bana çok yakışan şarkıları “Bunu ben okusam olur” diyorum ve seslendiriyorum.
Benim de Cansu’nun da evde ayrı çalışma yerlerimiz var. Bağımsız çalışabiliyoruz ama birlikte çalışacaksak mutfakta buluşuyoruz.
Ben biraz dağınığım. Tipik erkek işte! Dağınık ve unutkan olduğum için devamlı patlıyorum. (Gülüyor)
Yok öyle şeyleri unutmuyorum. Aslında böyle alışkanlıklarım da yoktu. Kendi doğum günümü unuturdum. Ama Cansu önemsediği için artık benim için de çok kıymetli. En son araba anahtarımı kaybettim, hâlâ bulamıyoruz. Allah’tan yedeği var.
Çocukluğumdan beri o konuya ilgim var. Çok yemek yemem ama nasıl yapıldığını merak ederim. Sosyal medyada takip etti- ğim yemek sayfaları bile var. Oradan bakıp evde uyguluyorum.
Küçükken köfteci dükkânında çıraklık yaptım. 12 yaşındaydım, yazları tatilde çalışıyordum. Sonra beni çok şişmanlattı- lar, ben de bıraktım. (Gülüyor) Müşteriler için hazırlanan köfteleri, soğumasın diye devamlı benim önüme koyuyorlardı. İşten ayrıldıktan sonra, 4 sene İnegöl köftesi yiyemedim. Her gün 20-30 tane yediriyorlardı.
Yoktu, içimde hep müzik vardı. Sıkılmadığım tek şey müzik. Çok şanslıyım, insanların hobi olarak yaptığı şey benim mesleğim.
Mobilyacıda, bıçakçıda çıraklık yaptım, garsonluk yaptım. Kumaş sattım. Tezgâhtarlık yaptım. İnsanlarla iletişimim efsanedir. İnsan psikolojisini iyi anlarım. Şarkı yazmada da çok faydasını gördüm, insanların aurasını çözüyorsunuz. Sahnede de seyircinin beklentisini hemen anlıyorum. Orkestram sadece ilk çalacağı şarkıyı bilir. Seyircinin psikolojisine göre repertuvarı belirleyip şarkı okuyorum. Bulmaca çözmek gibi, çok keyifli ve eğlenceli.
Çocukluğumda 4 sene oynadım. Futbolcu olamadım ama iyi futbol izlerim. Bursa’daki mahalle takımımız Zaferspor’da da yöneticilik yapıp destek olmaya çalışıyorum.
Müzik benim içimde hep vardı. Babam çok istedi. ‘Yaratıcı’ insana bir yazı yazıyor ve bir kader belirliyor. Müzik de demek ki benim için yazılmış ve ben bunu yaşıyorum.
Çıksın ama daha doğru dürüst şeyler duymak lazım. Radyoyu açtığımda gerçekten çok saçma şarkılar karşıma çıkıyor. Özeleştiri olmalı. Dinleyiciye sunmadan önce birçok kez dinlenmeli. Ülkedeki albümlerin ve müziğin durumu ortada; çökmüş vaziyette. Herkesin şarkıcı ve besteci olmasına da gerek yok. Muhteşem hayatların yaşandığını zannediyorlar, bence o yanılgılara düşmesinler. Hiç kolay bir şey değil. Aynı şey sizin meslek için de geçerli. İnsanlar oldukları yerlere kolay gelmiyor. Çok ciddi mücadeleler istiyor.
Tabii, birbirinin kopyası şarkılar duyuyorum, bu hiç iyi bir şey değil. Herkesin özgün bir fikri olmalı. Bu seneden itibaren müzisyenler yeni bir şeyler denemezlerse, insanlar ne konserlerine gidecek ne de şarkılarını dinleyecek. O çizgiye geldik şu anda. Yenilik olmazsa bu işin ölümünü birlikte hazırlayacağız. Radyoculara da burada büyük iş düşüyor. Alternatif olarak gördükleri işlere, yayınlarında daha çok yer vermeliler. Beni 10 kez çalacaksa çalmasın, benim hakkımdan 2 şarkıyı alternatif bir şeyler üreten isimlerde kullansınlar.
Setin üzerinde düğmeler vardır, o düğmelerin bir tanesinin bile ne işe yaradığını bilmeyip acayip işler yapan ama adının DJ olduğunu söyleyen insanlar var. DJ’lik bir meslek ve bu işin bir eğitimi var. Herkes DJ olmasın. n Birçok konserde canlı müzik de yapılmıyor. O bir tercih, onu anlarım. İnsanlar bir işletmeyi para kazanmak için açıyorlar. “Orkestra müziği yapıp büyük sahneler kurup zarar edeceğime diğer yolu seçiyorum” derse, ona da hak veririrm.
Düzelecektir, bu sektör hiçbir zaman ölmez. Biz iyiye gitmesini istiyoruz. Meslek birliklerimiz daha derli toplu olsun. Devletin bu işe daha çok eğilmesini istiyoruz.
Her erkek gibi ben de baba olmak isterim. Evliliğin bir tane meyvesi var, o da çocuk. Ben de o duyguyu tatmak isterim. Artık 40 yaşında bir adamım, çoluk çocukla devam etmek güzel olur.
Evet, o da istiyor. İkimiz de işlerimizde belli bir olgunluğa ulaşmak istedik, dolayısıyla bu konuyu öteledik. Şu an hayatımızda her şey çok şükür tam istediğimiz gibi gidiyor. Çocuk da olursa harika olur.
Ben onu hiç anlamadım Ömür. Birlikte 9’uncu yılımızı bitiriyoruz. Bizim sadece parmaklarımızda yüzüklerimiz ve evlilik cüzdanımız var. Onun dışında hayatımız hiç değişmedi. Bazı insanlarda tavırlar değişiyormuş. Bizde hiç olmadı. Her şey ilk günkü gibi.
Aşk dediğiniz şey 3 ay süren hastalıklı bir durum. İnsana yapmayacağı şeyleri yaptırıyor. Adam “Gelmeyecekse köprüden atlarım” diyor. Bizim birbirimize olan sevgimiz ve saygımız çok büyüdü. Sadakatimiz çok büyük. Gerçek aşkın bu olduğunu düşünüyorum.
Bana çok yemek yedirmeye çalışıyor, ona kızıyorum. Eskiden sabah 09.00’da uyanıp akşam 20.00’de “Bir şey eksik” dediğimde, bütün gün yemek yemediğimi hatırlardım. Şimdi kahvaltı ediyorum, öğle yemeği yiyorum, arada “Bir şey yesek mi?” diyor, ona eşlik ediyorum. Akşam yemeği yiyorum ve ben bunu istemiyorum. (Kahkahalar)
Bir kere çok insan. Her canlı onun için çok özel. Elinden gelse bütün sokak hayvanlarını eve alır. Yaşayan her canlıya çok değer verir. Bir insanın içinde insanlık varsa, geriye kalan her şey zaten geliyor. Seviyorum, karım o benim!
Röportaj: Ömür Sabuncuoğlu