Bengü: Dünyaya bir şeyler bırakıp gideceğim
Bengü, HT Magazin’e samimi ve çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Uzun süredir bu kadar heyecanlı görmemiş- tim Bengü’yü, içi içine sığmıyor ve devamlı bir yerlere yetişme telaşında. Tüm bu hazırlıkları Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’ndaki konseri için. Dans provaları, şarkı repertuvarı seçimleri, kostüm provaları derken uyumaya bile zor vakit buluyor. Tabii bu koşuşturma içerisinde aşka da vakit ayıramıyor. Zaten bir arayış içerisinde de değil, ‘hayatının erkeğinin’ doğru zamanda karşı- sına çıkacağına inanıyor. Denizi çok sevdiği için de “Balık tutmayı seven adamı bekliyorum” diye espriyi patlatıyor. İşte Bengü’yle kahkahalarımızla sık sık kesilen sohbetimiz...
Ne zaman değildim ki? (Kahkahalar) İnsanın ruhunda bir sürü kadın var. Hangi dönem nasıl hissediyorsam öyle davranıyorum. Mesela ‘Sığamıyorum’ klibindeki kadın seksi değil, çok sempatik. Üstünde mayo var ama yanaklarını mıncırasın geliyor.
Vücudumda saklayacağım bir defo yok. Denize de mayoyla giriyoruz. Kız arkadaşlarımla konser sonrası tekneyle çıktık, orada da görüntülemişler. Yayınlanan fotoğraflarda ve görüntülerde de çok güzel görünüyordum. Ben İzmirliyim, mayolu olmak ayıp bir şey değil.
Bilmem. Ama mesela ben, herkesin gittiği beach club’a gidip orada güneşlenemiyorum, rahatsız oluyorum. Çünkü dikizleniyorum. Gazetecilerden bahsetmiyorum, etraftaki insanların, “Orası mı öyle, burası mı şöyle?” sözlerinden ötürü denize rahat giremiyorum. Ama özelimde teknede denize girdiğimde bunu çektilerse, bundan gocunmuyorum.
Naif, kırılgan ve güçlü olanları seviyorum. Hepsi birbirine zıt kutuplar ama onları dengelediğim kadına bayılıyorum.
Çok kırılganım. Fakat hayat güçlü olmamızı gerektiriyor. Gerçekten de yaşama tutunmak ve onunla baş etmek güç istiyor. Zaten güçlü bir kadın olmasam bu mesleği yapamazdım. Yıpranırdım. Ama hiçbir zaman mıymıntı bir kadın olup oradan buradan nem kapmadım.
Hayır.
Bu aralar milletçe çok ağladık. Yenikapı’da şehitlerimizin ismi okunurken gözyaşlarımı tutamadım.
16 yıl oldu. 20 yaşındaydım.
Bunu ben seçtim ve benim için çok büyük bir şanstı. Herkesin kendisiyle ilgili bir hayali vardır. Ben, 5 yaşındayken tuttuğum günlüğün ilk sayfasına, “Herkes bir gün beni tanıyacak ve sesimi duyacak” diye yazmıştım. Karşıma çok iyi fırsatlar çıktı, bunları güzel değerlendirip doğru adım attım. Mesleğimizin yan etkisi olarak, bir şey sana, “Sen ünlüsün, yapamazsın” der. İşte ben bunları 20 yaşında yaşamaya başladım. Sokağa bir çıktım, herkes beni tanıyor. Ama hiçbir zaman bundan rahatsızlık duymadım. Çünkü böyle ölüp gitmek bence çok büyük bir şans. Dünyaya bir şeyler bırakıp gideceğim. Sürekli bir şey üretiyorum ve o alkışı almak en büyük haz benim için. Olmak istediğim yerdeyim ve böyle de gidecek.
Aslında hiçbir şeyde engellemiyor. Pazara gideceksem giderim, ne olacak ki? Ama tabii “Boşver gitmesek mi acaba?” durumu oluyor. (Gülüyor) Herkesin elinde bir kamera ve sosyal medya var. Tam yemeğini yiyecekken masanın altından birileri seni çekiyor. Sonra da onu sosyal medya hesaplarında paylaşıyor, 1 milyon kişi görüyor. Özellikle kadınsan titizleniyorsun. Şimdi buradan çıkıp dolmuşa binsem ne olacak yani? Bir şey mi yapacaklar? Hayır, biner giderim.
En son üniversite 2’deyken dolmuşa bindim. Gel bir gün binelim birlikte. (Gülüyor)
İnsanlar beni snop ve ulaşılmaz görüyorlar halbuki tam tersiyim. Son 3 senedir çok daha doğalım. Geçen sene Mustafa Ceceli’yle birlikte Show TV’ye yaptığımız ‘Kapışma’ adlı yarışmada kafamdan aşağı yoğurt döküldü. Daha ne kadar doğal olabilirim? Yaşım oturmaya başlayınca çok daha doğal yaşamaya başladım.
Engin benim en yakın arkadaşım. Sürekli birlikteyiz, can dostumdur.
Bizimki vallahi dönüşmez. (Gülüyor) O gece gazeteci arkadaşlar ‘aşk haberi’ yapmakta haklıydılar. Engin’le restoranda geç saate kadar oturduk. Uzun süre sonra yanımda ilk defa bir erkek arkadaşımı gördüler. Engin’e arabada yeni şarkımı dinletecektim. Basının restoranın kapısına geldiğini öğrenince ona, “Şimdi çekerler, bir şey sorarlar, rahatsız olursun. Sonra dinletirim” dedim. Ayrı arabalara bindik. Sonra Engin’i yoldan arayıp “Gel şu şarkıyı dinleteyim, seni yoldan alırım” dedim. Etiler’den almaya gittim, gazeteciler bir anda yanımıza geldiler. Bir iş karıştırıyorum zannettiler ama bu saatten sonra iş karıştırmam. Bir şey olursa saklamam artık, söylerim.
Hava atmaya kalkarsa büyük soğuyorum. En kilit noktam o. Karşılarında ünlü, güçlü ve hayranları olan kadını görünce değişiyorlar. Yemeğe gidiyoruz, gelip benimle fotoğraf çektiriyorlar. Karşımdaki adamın hemen siniri bozuluyor ve baş- lıyor kendini anlatmaya “Şurada şuyum var, burada buyum var” diye. Ben de hemen “Getir, hesabı getir” diyorum. (Gülüyor) Kahve bile içmeden kalkıyorum. Her şeyi gördüm geçirdim, paramı da kendim kazandım. Çok şükür bir şeye ihtiyacım yok. Tek eksi- ğim, temiz bir kalp ve omzuna yaslandığımda güveneceğim bir adam.
Benim ilk Harbiye konserim ve orası er meydanı. 3 aydır hazırlanıyorum. Uğurhan Akdeniz görsel çalışmalarla ilgileniyor. Çok büyük bir dekor kuruluyor, sırf onun için 80 kişi çalışıyor. Herkesi çok şaşırtacağım. Halihazırdaki orkestrama çok değerli isimler eklendi. İnsanlar çok kaliteli müzik dinleyip çok iyi bir şov izleyecekler. Bir rüyadan çıkmış gibi olsunlar istiyorum. Çünkü Harbiye Açıkhava Tiyatrosu benim rüyamdı. Gelenler de tertemiz bir rüya seyredecekler. Yapılmamış bir şey yapacağım.
Sayın okurlar, şu an Ömür arkadaşlık sohbetlerimizi deşifre ediyor. Yaz bunu! (Kahkahalar) Ben denizi ve denizde yaşamayı çok seviyorum. Zeynep Beşerler yazları gidiyor ve teknede 3 ay kalıyor ya, benim de en büyük hayallerimden biri bu. Tanışacağım adam, denizi, balığı ve balık tutmayı sevmeli. En iyisi ben bir yelken kulübüne yazılayım. (Gülüyor) Bunlar işin şakası tabii.
Röportaj: Ömür Sabuncuoğlu
Fotoğraflar: Hakan Öcal