Show TV’nin ilgiyle izlenen dizisi ‘Aşk Laftan Anlamaz’da Derya rolünde izlediğimiz Betül Çobanoğlu, aşkın hissettirdiklerini “Aşk, en laftan anlamayan duygudur. Siz laf anlatmaya çabaladıkça sürekli direnir. Sonunda da kazanır” sözleriyle anlattı
Bu soruyu “Bir insan yalnızca kendinden mi sorumludur yoksa etrafındaki tüm canlılardan mı?” şeklinde sorsanız yine aynı soru olurdu bence. İnsanların eğitimli, farkındalığı yüksek bireyler olması, toplumu, yaşamı derinden etkileyecek en önemli şeydir. Böyle olunca kişi vicdanının sesini dinleyebilir, başkalarıyla empati kurabilir. Yoksa kendisinden ve ona ait olandan daha mühim bir şey olamaz ki. Gelişmemiş zihinlerde başka çocuklar hep başkalarının çocukları olarak kalır. Tüm insanlık da bir annenin elinden hayat bulduğuna göre en çok iş annelere düşüyor. Bunlar bir devletin politikaları ile de doğrudan ilgilidir.
20 yılı aşkın süredir tiyatro yapıyorum. Kızımın doğduğu yıl hariç ara vermeden devam ettim. Bu gurur verici bir şey. Şimdi biraz ara verdim. Biraz özlemek güzel olabilir diye düşünüyorum.
Olması gereken bir süreç değil aslında. İmkânı olan, tercih eden oyuncular dizi de yapıyor. Benim TV ile tanışıklığım çocukluktan başlar. 9-10 yaşlarında TRT dramalarında rol almaya, radyo ve televizyon için seslendirme yapmaya başlamıştım. Konservatuvarı bitirdikten sonra tiyatro başladı. O zamanlar dizi sektörü yeni yeni filizleniyordu.
Evimde ailemle çok vakit geçiririm. 5 yaşında bir kızım var işten arta kalan zamanlarda en çok onunla vakit geçiriyorum. Onun dışında pek zaman kalmıyor ama arkadaşlarla olmak, gündemi takip etmek, film veya oyun izlemek, kitap okumak ve müzik. Müziksiz asla olmaz. Bir de her türlü oyun oynamaya bayılırım. Tavla, kâğıt, kutu oyunları, Playstation, sessiz sinema aklınıza ne gelirse...
Bu hoş bir yorum tabii, eksik olmasınlar. Ben kendimle ilgili ne kadar objektif bir yorum yapabilirim bilemiyorum. Bir oyuncunun kendini fiziksel olarak sağlıklı ve güzel hissetmesi, işine direkt olarak pozitif yansıyacak bir durum olduğundan kendime iyi bakmaya çalışıyorum. Kendimi çok beğeniyorum desem yalan olur. Mesela spor yapmayı hep isteyip erteleyenlerdenim.
Kızların arkadaşlığını çok seviyorum. Benim de böyle gençlik yıllarımdan başlayıp hâlâ hayatımda olan dostlarım var. Onlar en özel olanlardır ya hani... Ne pahasına olursa olsun birbirlerinin yanında olup birbirlerini asla satmamalarına bayılıyorum. Aşklar biter ama dostlar kapı gibi dururlar arkanızda.
Nedeni masalsı olması, bu masalın iyi yazılması ve kimyası tutan oyuncuların o duyguları seyirciye hissettirebilmesi. İnsanların ve dünyanın içinden geçtiği bu karamsar, zor zamanlarda insanların sevmeye çok ihtiyacı var.
Aşk, en laftan anlamayan duygudur. İnsanın en çocuksu, en uçarı halleridir. Siz laf anlatmaya çabaladıkça direnir. Sonunda kazanır da.
8 yıldır evliyim. 10 yıldır da beraberiz Cem’le.
Şu ana kadar daha çok oğlunun ikinci planda kalması korkusu şeklinde ortaya çıkıyor ama biraz altını eşelediğinizde söylediğiniz gibi bir tür kıskançlık söz konusu. Asıl ikinci planda kalan Derya olmuş. Yeterince güçlü bir ilişkisi yok kocasıyla. Tam anlamıyla sevildiğini ve güvende olduğunu hissetmemiş, yani önemsenmek için aslında bütün çabası. Kabul görmediğini hissetmek yıllar içinde onu hırçınlaştırmış. İşini, gücünü, ailesini, her şeyini bu evliliğe feda etmiş ve tek varoluşu oğlu. Ulaşamadığı her şeye oğlunun ulaşması şart.
Tepeden tırnağa bir aidiyet duygusu. Çocuğunuz olduktan sonra kendinizi yeniden keşfetmeye başlarsınız. Kendi çocukluğunuza gider, en arıza yanlarınızı en çıplak gözle görürsünüz. Hayatınızın ve kim olduğunuzun anne olmadan önce önemi yokmuş gibi hissedersiniz. Hayat bir kadın için anne olduktan sonra hiç kolay değil. Bir de şu an yaşadığımız ortama kıyasla kadınların hakkının teslim edildiği bir dünya düşünsenize.
Röportaj: Ebru Ayaz