‘Kadın zulmü görmek istiyoruz!’
Geçen sezondan beri herkesin dilinde Yoldan Çıkan Oyun. Bilet bulmaksa epey güç! Ekipten Sarp Apak, Kubilay Çamlıdağ ve Gökçen Gökçebağ ile buluştuk. Gösteri dünyasını ve kadınları konuştuk...
1920’lerin İngiltere’sinde bir malikânede bir cinayet işlenir ve her şeye rağmen amatör ruhla bir tiyatro oyunu sahnelenecektir. İyi de katil kim? Olayı çözmeye gelen müfettiş de oyuna dahil olunca işler çığrından çıkar! Zorlu PSM prodüksiyonu ve Talimhane Tiyatrosu işbirliğiyle sahnelenen Yoldan Çıkan Oyun, geçen sezondan bu yana seyircileri kırıp geçiriyor.
20. Afife Tiyatro Ödülleri’nde Haldun Dormen Özel Ödülü’nü de aldılar. Sahne içinde sahne, komedi ve klişeler... Ekipten 3 oyuncuyla buluştuk; Sarp Apak, Kubilay Çamlıdağ ve Gökçen Gökçebağ. Tiyatrodan, oyunculuktan ve kadınlardan konuştuk. Sohbetimiz oyunu aratmayacak kadar kahkahalı geçti. En yakın zamanda doğru Yoldan Çıkan Oyun’a ama önce bizim sohbete...
Sarp Apak: Tatlı bir heyecandı ama sadece tanıtım açısından bir güç kattı. Jürinin geleceğini öğrendiğimizde küçük bir heyecan yaşadık. “Dram izlemekten yılmışız, bu oyun iyi geldi” dediler. Oyunu yerelleştirmedik, güncel şakalar yok ama ona rağmen beğenildik. Bu çok hoşumuza gidiyor.
S.A.: Tiyatroseverler çok vefalı, her oyunu izliyor. Televizyona iş yapanların da tiyatroya kayması işi popülerleştiriyor. Bir de oyun güzelse win-win!
Gökçen Gökçebağ: Bu oyunla beraber oyuncuların da para kazanabildiği bir sektör oluşabileceğine inandım.
S.A.: O döneme ait kıyafetler ve kibar dil çok güzel. Dünyada ne olursa olsun bir standartları varmış. Oyundaki klişeler de hoş. Mesela çok sevdikleri biri ölüyor, haberini alır almaz sert bir viski içiyorlar.
Kubilay Çamlıdağ: Aslında ölmü...
S.A.: Aman abi, ipucu verme! (Gülüyorlar.)
G.G.: Peter Sellers’tan etkilendim. Pembe Panter serisini yeniden izledim, oradan esinlenerek bıyık bıraktım.
S.A.: İstanbul’un en iyi sahnelerinden birinde oynuyoruz ve seyirci profilimiz çok iyi. Bu da işi zorlaştırıyor. Bir de ben niyeyse hep bir önyargıyla mücadele ediyorum, oyunculuğumdan belki de.
G.G.: Ekibimiz komedide iyi. Bu oyun için pek çok şeyi yeniden keşfetmek zorunda kaldık.
K.Ç.: Son zamanlarda okuduğum en iyi komedi metniydi, hakkını verebilmek önemliydi. İnandırıcılıktan uzak bir şeye inanmış oyuncular var ortada. “Komedi iyi seyahat etmez” denir ya...
S.A.: Ben hiç duymadım.
G.G.: Ben de abi. (Kahkahalar.)
K.Ç.: “Bir komedi metnine dünyanın her yerinde gülmezler” hikâyesi.
S.A. ve G.G.: Heee...
S.A.: Öner’in (Erkan) bir yoga geçmişi var. Oyunda sakatlık yaşamayalım diye omuz, sırt, bel ve bacak için ısınma ve açma hareketleri yaptırıyor. İşe de yarıyor. Bir gün geliyor, “Bugün bambaşka bir şey yapacağız, laban tekniğiyle ısınacağız” falan diyor. Öner esnek ama biz kalıyoruz öyle. (Gülüyor.)
G.G.: Biz lisedeyken Çehov’u oynamıştık, çok da yetenekli olduğuma inanıyordum. Muhteşemdim bana sorarsanız! Sanki sahneye adım atmam lütuftu.
K.Ç.: Ben de benzer sakarlıklar ve rezillikler yaşadım. Askeriyeye bir turne yapmıştık, ağır bir perde vardı. Benim ayağım kaydı, perdeye tutunamadım. Komutanın üstüne düşmüştüm! ‘Tak’ selam verip çıktım.
S.A.: Üniversitede maça gidip sesim kısık oyun oynadığım, hocalarımdan fırça yediğim çok oldu.
S.A.: Bizim oyunda Güliz’in (Gençoğlu) kıyafetsiz kaldığı bir sahne vardı, eleştirilmişti. Sanki Güliz düşünmemiş de direkt oynamış gibi konuşuldu. Niyetimiz oyuna çıplak bir kadın koymak değildi. Bizim sektörümüzde zorla bir şey yaptırılamaz. Gerçi erkek egemen bir dünya ve kadınlar daha fazla söz sahibi olmalı. Bu noktada bizlik bir durum yok, kızlar toplanıp konuşmalı.
K.Ç.: Kadınlar her sektörde olduğu gibi daha fazla yoruluyor, üstlerine gidilebiliyor, doğru. Şu dikkatinizi çekiyor mu bilmem: Kadın, şikâyet ettiği sistemin devamı oluyor. Bir yere geldiği zaman, o kızdığı erkek tavrını diğerlerine gösteriyor. Sosyal hayatlarında da iş hayatlarında da...
G.G.: Biri bana böyle bir şey söylese, “Özür dilerim kötü bir niyetim yoktu” derim.
S.A.: Her yerde bir duyarlılık fetişizmi hali var. Ama neden beni bir kelimeden dolayı yargılıyorlar, hiç anlayamıyorum. Bir kelimeden dolayı da kadın düşmanı ekip olmayalım.
G.G.: Olmamalı çünkü yönetmenimiz kadın, Lerzan (Pamir).
G.G.: Lerzan’dan çok zulüm gördüm.
S.A.: Biz kadın zulmü görüyoruz! (Gülüyor.) Kadın zulmü görmek istiyoruz ya hakikatten.
S.A.: Yanlış anlaşılır, istersen seksi bir de poz vereyim tam olsun. (Gülüyor.) Yoldan Çıkan Oyun bu hafta konsepti değiştiriyor... “Kadın zulmü” derken, “Tiyatroda daha fazla kadın gücü görelim, baskınlıkları artsın” anlamında dedim.
G.G.: İster erkek olsun ister kadın, yönetmenler son haftaya girildiğinde çekilmez oluyor.
S.A.: Lerzan çok akıllı bir kız, mizah anlayışı hakikatten çok iyi.
K.Ç.: Lerzan tiyatro piyasasının içinde, kadın yönetmen olarak var olmaya çalışıyor. Zor şeylerle uğraşıyor. Ama küsmektense durumu topluyor ve bir şey öğrenerek yoluna devam ediyor.
G.G.: Tabii... Nefis yönetmen. Bakımlı, pazar günleri alışverişi ve 1 haftalık yemeğini yapar.
S.A.: Evet ya... Cehalet bir yere kadar gizlenebiliyor. Bir saat daha otursak benim de cahilliğim çıkar. (Gülüyor.) O kişi hakkında bir şey söylemek istemiyorum, kadının üstüne çok gidiliyor ama yaptığı şey de doğru değildi. O riske girilmez yani. İyi oldu... Kim yaparsa ona iyi olur.
K.Ç.: Hepimizi yoklasanız çok büyük cahilliklerimiz çıkar ve çıksın. Belki iyi bir şeye dönüşür de “Bilmiyorum” demeyi öğreniriz. Ama kadını da abalıya dönüştürmeyelim. Hadi kavgada derler ya “Oğlum adam bayıldı, yeter vurma” öyle oldu iyice.
G.G.: Ama burada sevindirici bir şey var, roman gündeme geldi.
G.G.: Okudum ama 15 yıl önce. Olay Paris’te geçiyor. (Gülüyorlar.)
S.A.: Okumadım.
K.Ç.: Okudum. Aslında bir adamın hikâyesi.
K.Ç.: Çünkü Raif Efendi o güne kadar ve o günden sonra hiçbir zaman duygularını net bir şekilde anlatamamış. Haksızlıklara bile... Bir tek o kadının karşısında istediklerini söylüyor bir daha söyleyemiyor. Özel bir şey...
G.G.: İçimizdeki Şeytan’ı anlatabilirim ben de onu daha iyi hatırlıyorum.
S.A.: Bence Kuyucaklı Yusuf’u da Kerem Bursin oynamalı. (Kahkahalar.)
Ropdeşambır...
G.G.: Babam, o giyer hep.
K.Ç.: Bu oyundan dolayı, sıcağı çağrıştırıyor. Kalın bir kumaşı var, sahnede terliyorum.
S.A.: Yeşilçam, hiç karizmatik bir cevap olmadı ya...
Peruk...
S.A.: İsterdim bende de olsun, saçımı beğenmiyorum. Peruk yasallaşmalı artık! Gizli kapaklı konu olmasın artık. (Kahkahalar.)
G.G.: Bartu geliyor ya, oyunda komik bir peruk takıyor.
K.Ç.: Peruğu yapıştırırken sürülen şeyin kokusu aklıma geliyor. Öyle değil mi?
S.A.: Bu adama ne oldu böyle sürekli dertleniyor. (Gülüyorlar.)
Bilet...
K.Ç.: İşletme. İşin içine bilet girince para döner.
S.A.: Evet lütfen ya komik cevap vereceğim içime kaçıyor! (Gülüyor.) Çok güzel bir şey buldum. Bilet, umuttur. Milli Piyango bileti, sinema bileti, tiyatro... Çok iyiyim.
G.G.: Ben daha iyi bir şey buldum bence. (Gülüyorlar.) “Bu ilişkinin adını koyalım” derler ya, bilet de tiyatro için aynı şey. Vergi falan... Bilet satmak için şirket falan kurulur.
K.Ç.: Abi “İşletme” dedim, siz neden beğenmediniz ki...
Röportaj: Ece Ulusum
Fotoğraflar: Süreyya Dernek