Songül Öden: Kadın olmak çok zor
Ekşi Elmalar filmi ile beyaz perdede gördüğümüz Songül Öden, filme ve hayatına dair birçok konuyu Ömür Sabuncuoğlu ile konuştu.
Dışarıdan bakıldığında çizdiği portre; ciddi ve mesafeli... Ama bu sadece görüntü olarak böyle. İçinde resmen komik bir kadın yaşıyor. Eğlenceli olduğu kadar, naif, hassas ve kırılgan. Alkışlanan oyunculuğunun yanı sıra, henüz bilinmese de çok güçlü bir kalemi var. Yazdığı öyküleri kitaplaştırıp her an edebiyat dünyasına da göz kırpabilir. İşte ‘Ekşi Elmalar’ın utangaç güzeli... Songül Öden...
Kuşkusuz ilk olarak Yılmaz’ın (Erdoğan) hikâyeyi anlatış biçimi... Sıcak bir iklimin samimi tanıdık insanları ve bu insanların zorlu bir coğrafyayı şenlikli biçimde yaşama ısrarı. Dramatik ve komik unsurlar, kardeş halklar gibi yaşıyor ‘Ekşi Elmalar’da.
Yılmaz’ın (Erdoğan) teyzelerinin ve dedesinin etrafında geçiyor olaylar ve 1977 Hakkâri’si. Tabii olay örgüsü bire bir değil, Yılmaz’ın hikâyenin içine sonradan oluşturduğu kurguda giriyor. Benim oynadığım karakter, Yılmaz’ın Şükran teyzesi ve annesinin karışımı.
Çok dakiktir bir kere. Yönetmenin beklendiği bir set olmaz onun seti. Oyuncunun geç gelmesini affetmez mesela. (Gülüyor) Benim başıma gelmedi fakat çeşitli rivayetler var bu konuda.
Cımbız ve oje ile küslüğümüz setten birkaç ay önce başladı. Kaşlarımız çok kalınlaşmıştı. Makyözümüz de bu kalınlığın altını biraz daha çizdi. Sürme ve renkli nemlendirici kullanıldı sadece. Hakkâri’de genç kızlar geceden sürermiş sürmeleri sabaha daha güzel olsun diye. Yeni doğmuş bebeklere de sürülürmüş. Uzun bir süre kaş olarak doğup sonra insan teşekkülümü tamamlamış gibi gezdim.
Çok dikkatlisin, tebrikler (Gülüyor). Oynadığım karakter kardeşlerin en korkağı, en kaygılısı, sudan sebepler onu korkutmaya incitmeye yetiyor. (Gülüyor) Türkan karakterinin korkaklığı ile benim Songül olarak paletle yüzerken kendimi daha iyi hissetmem birleşince fark ettiğin tablo çıktı meydana. Su buz gibi soğuktu bilgisi de mübalağasız doğrudur o gün için. (Kahkahalar)
Hayatımda ilk kez süt sağdım, yoksa sağamadım mı demeliyim bilemedim. (Gülüyor) Çünkü bana bu konuda yardımcı olan çiftçi abla, bana öğretirken coşkuyla neredeyse bütün sütü sağdı. Ben sağarken çok az sütü kalmıştı. (Kahkahalar)
Daha önce Ortadoğu’da bir reklam filminin çekimleri sırasında at binmeyi öğrenmiştim. Bir süre atlı spor kulübüne gittim. Ama filmde dar yollarda, kanyonda bindik ata. El değmemiş bakirlikte bir arazinin görsel avantajları filme yansırken at binme sahneleri ise zorlu geçti. Fakat kervana eşlik eden oyuncuların içinde profesyonel at binicileri vardı. Bu bakımdan güvenliydi.
E, tabii teknoloji de dünyaya hükümdar olmamış henüz... Şimdilerde belki hayatımızı kolaylaştırıyor ama prospektüsü dikkatli uygulamadığımızdan olsa gerek insanı insana uzak ediyor. FaceTime ile konuşuyoruz sevdiklerimizle ama kokusunu unuttuk onların. Yaman bir çelişki ama yapacak bir şey yok. Şimdilerde mana maddeye yenik düştü. Bir terslik olmalı bu işte fakat ne bilmiyorum.
Şeker kız Candy’nin sevgilisi Terry’ye, Lorel Hardy’nin Lorel’ine, Temel Reis’in Safinaz’ı sevme biçimine âşıktım. Çocukken kafam bir hayli karışıkmış. (Kahkahalar)
Yüzyıllardır bunun üzerine romanlar yazılıyor, filmler çekiliyor. Bir solukta cevap vermek güç.
Daha çabuk büyüyorsun. Çocuk, bir yerde bir sorun hissettiğinde hemen yetişkin hissediyor kendini. Yetişkinlerin sorunları çözebileceğine dair olan inançtan mı kaynaklanıyor acaba? Bilmem, yüksek sesle düşünmüş gibi oldum şimdi. (Gülüyor)
Üniversite öğrenimim boyunca hep çalıştım.
Çocuklara kreşte yaratıcı drama dersleri verdim. İlk kazandığım paranın kaç lira olduğunu hatırlamıyorum ama duygusunu çok iyi anımsıyorum. İnsanın gerçekten emeği ile kazandığı para paha biçilmez. Üstelik zorluklar, en iyi hayat öğretmenleri oluyor o yaşta.
Unutkanlık ve bazen evham. Birde yakınlarımın değiştirmemi istediği bir alışkanlığım var, evde sigara içirmiyorum.
Sadece Türkiye’de değil, dünyada kadın olmak başlı başına çok zor. Dünyadaki kadın liderlere bak, cevabı göreceksin. Günümüzde kadınlar erkekleştiriliyor. Kadın kimliğini ve özelliklerini koruyarak başarmanın imkânı yokmuş gibi. Kadına değerini hep erkek biçmiş. Modern zamanlar dediğimiz bu çağda kadın hâlâ köle gibi satılıyor, ne giyeceğine erkekler karar veriyor. Erkek gözündeki nefsten ve iradesinden sorumluyken, kendi sorumluluğunu almayan bir zalim olarak hile yapıyor ve kadının yaratıcısı gibi davranıp Allah’a şirk koşuyor, günah işliyor. Benim inancımın ilk emri ‘Oku’dur. ‘Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’ ve ‘ İlim Çin’de dahi olsa gidiniz’ peygamberlerimizin cümlesi iken, kız çocukları hangi sebepten bilinmez, okutulmuyor.
Fransa’da kadına seçme seçilme hakkı 1950’lerde veriliyor. Modernizmin beşiği ama o beşiği yine erkekler sallıyor. Kadına şiddet ile ilgili yasalar hakkıyla verilmiyor.
Tanınmış kişilerin şiddetin korkunçluğunun ve ne denli bulaşıcı bir illet olduğunun altını çizmesi çok önemli. Fakat sadece kadın sanatçıların değil, erkeklerin de bu konudaki koruyuculuğu ve önderliği çok önemli.
Kurgulamıyoruz. Hatta Demet bazen biz fark etmeden çekmeye başlıyor. Ben de bazen Esra’ya yapıyorum bunu. Öyle ki, onun belgeselini çekecek kadar video var bende. (Kahkahalar)
Hemcinsin ile empati kurma yeteneğini kuşkusuz geliştiriyor. Paylaşımların çok olduğu bir evde büyüdüm. ‘Biz’ bilinci öyle benimsenmişti ki, ‘Ben’ olup ayrışma fikri benim çok sonra öğrendiğim bir keşif oldu. Sonra ikiz yeğenlerim dünyaya geldi, 7 kız olduk ailede. İyi kız arkadaş ve sırdaş olmayı onlardan öğrendim.
Kuşkusuz sen işini yapıyorsun ve bu soruyu soruyorsun, saygı duyuyorum ama bugün başrolde ‘Ekşi Elmalar’ filmi var. Rol çalmayalım. (Gülüyor)
2 kedim var. Ekrem ve Türkan. Ekrem, Ekrem Bora vefat ettikten sonra geldi bana. Ekrem ağabeyin eşi, Gül ablayı arayıp “Adını koyabilir miyim?” diye izin istedim. çok duygulandı ve sevindi. Türkan ise annemin kedisiydi, şimdi o da bende.
Azra ve Arzum’un güzellikleri tartışılmaz ama en güzeli kalpleri. Yarışmaları izlerdim ama kendimi yarışırken düşünmedim hiç. çocukken balerin ve buz patenci olarak hayal ederdim kendimi. Muazzam büyülü gelirdi çiftlerin buzda dans etmesi.
Röportaj: Ömur Sabuncuoğlu
Fotoğraflar: Mikail Yılmaz