Güzel enerjisi, gülümsemesi ve hayata duyarlı yanıyla oldukça beğenilen oyunculardan biri Hande Doğandemir. Geçen yıllarda yıldızı parladı ve mesleğinin en keyifli döneminde. Öyle ki 2 yıldır aralıksız projelerde yer aldı ve son olarak da Blendax’ın marka yüzü oldu. Onun hikâyesi Ankara’da başlıyor. Hayallerinin peşinden gitmeyi kafasına koyunca da ailesinin güvenli limanından ayrılıp İstanbul’a geliyor. Staj dönemi, programcılık derken ekran önünde de şansını denemek isteyen Doğandemir, ekrana çok yakışıyor, özellikle de romantik komedi filmlerine... Ancak elbette rol skalası bunlarla sınırlı değil. O her daim öğrenci hissedenlerden, niyet edip hayatı akışına bırakanlardan... Tüm meslektaşları tatilin tadını çıkarırken halen projelerinden ötürü çalışan Doğandemir ile keyifli bir çekim gerçekleştirdik.
Olsun, ben yazları çalışmaya alıştım çünkü bugüne kadar her yaz çalıştım. Net planım yok ama tatil yapacağım. Zaten ben öyle aylarca tatil yapabilecek biri değilim, duramıyorum. 4-5 gün deniz kenarında dinleneceğim bir tatil olur ama bilmediğim bir yere giderek orayı keşfetmeyi tercih ediyorum. Benim tatil anlayışım öyle. Bir ara kendime de vakit ayıracağım.
Dram da istiyorum ama hakikaten güzel bir senaryo ve partnerle romantik komedi çok keyifli oluyor. ‘Hayatımın Aşkı’nda gülmekten sahne çekemediğimiz zamanlar oluyordu. Biz eğlendiğimiz için tabii o seyirciye de geçiyordu.
Gerçek olmaları. Ne kadar gerçekse ben de o kadar içine girip karakteri can verebiliyorum. Absürt bir konu bile olsa hayat bulabilmesi için bir gerçekçi tarafı olmalı ya... Karakterler ne kadar yaşıyorsa bir şeyler katmak ve canlı, kanlı hale getirmek o kadar kolay oluyor. Bugüne kadar oynadığım karakterlerin hepsi birbirinden farklı, ona çok dikkat ediyorum. İnandırıcılığın, karakterin nedenleri olması gerekiyor, sonrası geliyor zaten.
Filmdeki kızlarla yazışıyoruz, bir grubumuz var. Filmi oradan yazışarak izledik, aynı heyecanla. Çok güzel dostluklarımız kaldı geriye. Şimdiye kadar yaptığım tüm işlerden keyif aldım ama bazıları daha özel oluyor.
Kendini geliştirmek için izlemek bir noktada iyi oluyor. Aslına bakarsanız rahatsız edici bir şey. İyinin sonu yok ya.
İstanbul’a staj yapmaya geldiğimde aynı zamanda tezimi yazıyordum. Babamın bir arkadaşının kızının yanında kalıyordum. Kuzenlerim ve en yakın arkadaşlarım da buradaydı ama onlar da hayata yeni adım atıyordu. Bir şekilde birbirimize tutunduk. Tabii ki endişelerim vardı. Ailem her kararımda yanımdaydı ama o yola tek başına çıkıyorsun. Sonuçta dönüp ailemin yanına gidebilirdim ama denemek zorundaydım. Bunu her şeyden önce kendim için yapmam gerekiyordu. Tabii ki çok fazla “Kendi hayatımı kurabilecek miyim? Evim olacak mı?” gibi sorularla uzun süre mücadele ettim. Çalıştım ve oyunculuk okuluna gittim. Zor bir süreçti ama sonra onların hepsine değiyor ve iyi ki de yaşamışım. Onlar bana çok önemli deneyimler kattı. Her şey önüme hazır gelseydi ne kıymetini bilirdim ne da yaşadığım zorluklarla başa çıkabilirdim. Onların hepsi beni hayata hazırlamış meğerse. Dönüp baktığımda hepsi kıymetli zamanlar.
Ben hâlâ öğreniyorum, o bitmeyen bir yolculuk. Zamanında üzüldüğüm, canımı sıktığım şeylerin hiçbirinin önemli olmadığını zamanla anladım. Olmayan şeyleri oldurmayı ya da üzülmeyi bırakıp “Hayırlısı neyse o olsun” demeye başladığımdan beri daha huzurluyum. Sonunda hayatta ne olması gerekiyorsa o oluyor.
Çok keskin hırsları olan biri değilim. Yavaş ama daha dolu ve temeli sağlam ilerlemeyi seviyorum. Ne bir şeyler çabuk olsun gibi bir derdim var ne de öyle hırslarım. Hep içinde huzurlu olduğum şeyleri yapıyorum, onlar kendi seçimlerim... O yüzden öyle bir şey olmadı.
Ben aslında çok siyah giyinen bir insanım. Hoşuma giden desenler bulunca da giyiyorum. Yazın çiçekler içimi açıyor. Çiçeklerden en çok yasemini seviyorum. Orkidelerim var, çok bakmıyorum ama onlar her sene açıyor. Galiba beni seviyorlar. Birkaç tane daha bitkim var. Ama daha çok ilgilenmek ve iyi anlamak isterdim. O da bir mesai, ilgi alanı.
Gerçekten mi? Bilmiyordum çok iyiymiş. Gökçe renkli bir karakter olduğu için onu canlı giydiriyorlardı.
Bir markanın sizi yüzü olarak seçmesi yaptığınız işlerin geri dönüşünü sağlamlaştıran somut bir şey oluyor. Bu da benim doğru yolda olduğumu gösteren güzel bir gelişme oldu hayatımda.
Dalgalı ve kabarık saçlarım var. Kuru bir yapısı olduğu için nem maskesi uyguluyorum. Genelde bu şekilde açık bırakıyorum, doğal ve bakımlı duruyor. Bazen de tepeden topuz yapmayı seviyorum.
Kuzenim şu aralar doğal kozmetiği keşfediyor. “Kimyasallardan uzaklaşıp nasıl daha doğal ürünler kullanabiliriz” diye düşünüyoruz. Hindistancevizi yağını çok kullanıyoruz, ben cildimi nemlendirmek için de kullanıyorum.
Dünyada, ülkemizde, çevremizde hoşgörülü olmanın yolunu çözebilmeyi çok isterdim.
Bazen çok sabırsız olduğumda ya da önemsiz olduğunu bildiğim bir şey için canımı sıktığımda “Bunu kendine neden yapıyorsun?” diyebiliyorum.
Tek başıma vakit geçirmeyi çok seviyorum. Sinemaya gideyim, gezeyim. O da yapmak istediğim bir şey alıp çantamı gidebilmek... Spontane gelişen şeyleri çok seviyorum ama yine de ona da hazırlanmak lazım. Kadın olmakla alakalı belki de…
Bazen tezcanlılıkla çabuk parladığım anlar olabiliyor. Anlık kararlar alabiliyorum. O gibi durumlarda daha sakin davranmayı öğreniyorum.
Evet, çok kolay. Haber izlerken bile ağlayabilirim.
Evet, istiyorum, tiyatro yapacağım galiba. Netleşmiş bir şey yok ama üzerine konuştuğumuz şeyler var.
En son Tarkan’ın albümünü dinledim ki çok severim. “O Sevişmeler” slow bir şarkı ama çok sevdim.
2 sene önce gitmiştim. Müthişti. Sahneye çıktığı anda 30 saniye kitlenip kaldım. İnanılmaz bir enerjisi var, aurası muhteşem.
Bu ülkede megastar olarak tek isim, bununla nasıl başa çıktığını sorardım.