Türkiye’nin işte de aşkta da kalbinin sesini dinleyerek hareket eden kadınlarından ünlü oyuncu Nilgün Belgün, bir ilişkiden çıktıktan sonra çivi çiviyi söker mantığıyla hareket edenlere çattı: “Ayşe’den Fatma’ya ondan da bir başkasına zıplayarak aşk yaşanmaz! ‘Çivi çiviyi söker’ diyorlar ama çivi var raptiye var! Bu mantıkla hareket edenler, sonunda raptiyelerle yetinmek zorunda kalıyorlar! Hangi raptiye çivinin yerini tutabilir ki?”
Beni yakinen tanıyanlar ve HT Magazin’deki ‘Sahne Tozu’ adlı köşemi takip edenler çok iyi bilir; tiyatro benim sonsuza dek birbirimize sadık kalacağımıza emin olduğum biricik sevgilimdir. Oyunları izlemeyi ayrı, yazmayı ayrı, oyuncularla röportaj yapmayı ayrı severim. Vaktimin çoğu kalbimde kocaman bir hevesle iki kalas arasında geçtiğinden, tiyatro dünyasından çok sayıda dost edindim. Bunlar arasında birinin bendeki yeri çok başka… O benim için bazen dost, bazen abla ve her daim hayatımdaki en içten kahkaha… Bu portalda ‘Aşk Hayat’ta’ sloganıyla aşka dair röportajlar yapacağım belli olduğunda, sohbet edeceğim ilk kişinin kim olması gerektiğini uzun uzun düşündüm. Aşkın yalın halini tanıyan ve kalbinde taşıyan biri olmalıydı, samimi olmalıydı, sahici olmalıydı, düşüncelerini açıkça dile getirmekten korkmamalıydı. Bütün bunlara ve daha fazlasına sahip olan, üstelik bana uğurlu gelen kişi, o anda Twitter’dan bana tweet attı. Karşımdaki insan Nilgün Belgün, mesajının konusu aşktı. Aşkın tesadüfleri ne kadar sevdiğini defalarca deneyimleyerek öğrenmiş biri olarak hemen telefona sarıldım ve Nilgün Belgün’ü aradım. “Gelin aşkı aramızda konuşmayalım. Bu konudaki düşüncelerimizi, duygularımızı herkesle paylaşalım. HTHayat aracılığıyla, aşkın hâlâ hayatta olduğunu kanıtlayalım” dedim. İkiletmedi beni, hemen yer ve gün belirlendi. Bir de kendisine aşkı çağrıştıran bir konsept yaratmak istedim ben. “O zaman Ece balonlarla gel” dedi. İşte benim bu dünya tatlısı kadını çok sevmemin başlıca nedeni: İçinde hiç büyümeyen bir çocuk var, üstelik bu çocuk deli hatta zaman zaman zırdeli…
Çocuklar gibi eğlendik
Benim de çocuklukta ve delilikte kendisinden geri kalır yanım yok hani! Buluşmamızdan bir gece önce koydum bir torba rengârenk balonu önüme, hepsini tek tek şişirip bir sopaya bağladım. Ertesi gün elimde arabaya zor sığan balonlarımla Bebek Parkı’ndaydım. Nilgün Belgün’ü beklerken kaç çocuk yanıma gelip, “Abla bana balon verir misin?” dedi inanın sayamadım. “Bizim çocuk balonlara bayılıyor” diyen anneler de cabası. Foto muhabiri arkadaşım Sedat Suna, dakikalarca takıldı bana “Ece Türkiye’nin en şeker baloncususun şu anda. Bu işe mi girsen acaba?” diye. Sonra Nilgün Belgün girdi parktan içeriye. Üzerinde rengârenk bir elbise, ayağında bayıldığım kırmızı ayakkabılar ve yüzünde kocaman bir gülümsemeyle… Önce bana sarıldı, sonra balonları eline aldı. Ondan sonrası tam bir karnavaldı. Biz iki çocuk balonlara kâh oynar kâh poz verirken, Belgün’ün hayranları soluğu yanımızda aldı. Bu arada fotoğraflarımızın bir kısmı, “Yakında size bir sürprizimiz var” sloganıyla Twitter’daydı. Parkta gezintiye çıkan birbirinden şeker köpekleri de dâhil ettiğimiz fotoğraf çekimimiz tamamlanınca, sohbet edeceğimiz kafeye oturmadan önce saatlerce balonlarımıza bakıp iç geçiren çocukların yanına uğradık. Balonları onlara dağıttık ve sarmaş dolaş kafedeki yerimizi aldık…
Nasıl eğlendik ama…
Evet Ece ya, çok şekeriz biz ya… (Kahkahalar)
İçimizdeki çocuklara iyi ki sahip çıkıyoruz. O çocuğu kaybedenler asla dünyanın bazen iki balonun peşinden koşmak olduğunu anlayamazlar…
İçindeki çocuğu kaybetmiş olanlara geçmiş ola! Hayatta ama özellikle de aşkta! Eğer o çocuğu muhafaza edemeden büyüdüysen, aşkı aşk gibi yaşayamazsın! Bizi görüp de, “Aman ne yapıyor bunlar böyle balonların peşinde?” diyenler olmuştur elbette ama beni hiç ilgilendirmiyorlar. İki balonla iki saattir eğleniyoruz. Balon kadar insana coşku veren bir şey var mı ya?
"Uçup giden balonlarım hep ellerimi özlemiştir…"
Yok! Aşk da balon gibi, coşkuyla kaplıyor insanın içini! Ama uçan balon gibi çoğu zaman… Bir yerden sonra uçup gidiyor, coşkunun yerini özlem alıyor…
Kıyamam ben sana! Benim uçup giden çok balonum oldu. Önce benimdiler sonra uçup gittiler. Benden sonra başka yerlere kondular ama hepsinin benim ellerimdeki hallerini özlediklerinden eminim. Ben hayatta hiçbir şeye takıntılı değilim. Eğer biri benden gitmek istiyorsa gidebilir. Bir tek mesleğime takıntılıyım, o benden gitsin istemem. Ama hayatımdan gitmek isteyen bir erkeğe aşkımdan sürünsem de “Kal” demem. Evli olduğum dönemde, kocama deliler gibi âşıkken aldatıldım ben. Bunu öğrendiğim gün ayrıldım. Dört yıl acı çektim, süründüm ama sonra dimdik ayağa kalktım. Kadının acıya karşı ağrı eşiği yüksektir. Can çekişir ama ölmez!
Bilmez miyim? (Kahkahalar) Erkekler daha kolaycı ama… Genelde ‘çivi çiviyi söker’ mantığıyla hareket ediyorlar.
Onlar kadınları süründürdüklerini sanıyorlar ama aslında bizden daha beter sürünüyorlar. Biz acılarımızı hemcinslerimize anlatıp rahatlıyoruz, onlar hem acı çekiyor hem de bunu kimseyle paylaşamıyor. Zavallılar konuşamıyor bile! Sadece futbol konuşmaktan anlıyorlar, iş duygularını açıklamaya gelince suspus oluyorlar. Aslında bizim üç mislimiz acı çekiyorlar ama onurlarına dokunuyor bunu açıklamak! Çivinin çiviyi söktüğü filan da yok! Ayşe’den Fatma’ya oradan bir başkasına zıplayarak aşk yaşanmaz! Bu mantığa kapılanlar, sonunda raptiyelerle avunmak durumunda kalıyorlar, onlara mahkûm oluyorlar. Çivi var, raptiye var! Hangi raptiye çivinin yerini tutabilir ki? (Kahkahalar)
“En güzel aşk fakir adamın aşkı!”
Çivisi çıkmış bir dünyada çivi olmak, aşk kadını ya da adamı olmak güzel şey be! Bir heyecanlandım şimdi, aşka olan inancım depreşti…
Depreşsin tabii… Aşk senin içinde ayol! Erkek ya da kadın, aklı olan ciddi bir ilişkiden çıktıktan sonra kendini nadasa bırakır. En doğru ilişki nadastan sonra yaşanır. Bir de benden sana bir abla tavsiyesi, şu anda oturduğumuz yerden seyrettiğimiz lüks tekneler, yatlar var ya; aşkı buralarda arama! En güzel aşk adam parasızken yaşanıyor. Parayı bulan adamdan aşk bekleme, o skor peşine düşüyor. En güzel aşk fakir adamın aşkıdır. 10 kere daha dünyaya gelsem, yatı-katı olan adam yerine, daha mütevazı bir yaşamı olanla aşk yaşamayı seçerim ben. Çünkü o seni mutlu etmeye çalışır, öteki kendini mutlu etmeye bakar, senin için bir şey yapmaz. Para erkeği bozuyor. Ben zengin bir adamla olmayı asla istemem, hiç de öyle bir adam olmadı zaten hayatımda. Hep adam gibi aşk yaşadım benim! Elimde pırlantalarım, kolumda Gucci çantalarım olmadı ama kalbimde paha biçilemez aşklarım oldu. Ben kalbimdeki aşklarla zenginim! En büyük zenginlik de bu zaten! Evliliklerimde ailemin bana taktığı bir sürü takı var. Hepsi evde kasada duruyor. Sen çok iyi tanıyorsun beni, hiç gördün mü taktığımı? Onların önemi yok! Önemli olan insanın kalbinin aşkla dolu olması! Öbür türlüsünün adı aşk olmuyor, günübirlik ilişki ya da eğlence oluyor. Ben almayayım, alana da mani olmayayım! Aşk benim içimde zaten var. O yüzden hayatımda kimse olmadığı için hayıflanmıyorum. İçimde bu heyecan varken, bir yerde yeniden aşka toslayacağımı biliyorum. Aşk duruşu diye bir şey var. Aşk o duruşu mutlaka tanır.
Nasıl bir duruş o duruş?
İstekli ve açık. Nasıl mutsuz insanın mutsuzluğu yüzüne vurursa, aşk isteyen insanın da duygusu yüzüne vurur. Köpekler birbirlerini koklayarak anlar, insanlar bakışarak. Bazen sokakta dolaşırken bir bakış yakalıyorum, “Bu kadın kesin âşık” ya da “Bu çift çok mutlu” diyorum. Bazen de mutsuz mutsuz yürüyen çiftler ilişiyor gözüme, evli olduklarını hemen anlıyorum.
“Aldatıldım ama yıkılmadım.”
Neden ya? ‘Her evli çift mutsuzdur’ diye bir kaide yok bence…
Evlilik aşkı öldürüyor, dört kere denedim; biliyorum. Ama sen sakın moralini bozma, hele bir evlenme aşamasına gel, o zaman ben yeniden konuşacağım senden. (Kahkahalar)
Kızınız Oylum 1 Ekim’de evlendi. Bu evlilik karşıtı lafları ona da ettiniz mi?
Dört kere evlenmiş biri olarak kızıma “Evlenme” diyemezdim. Herkes hayatta bir kez bu ayvayı yemeli. (Kahkahalar) Oylum’a sadece, “Bu kadar masrafı bir kere evleniyorsun diye yapıyorum. Bana benzeyeceksen havanı alırsın bir dahaki sefere” dedim.
Niye bu kadar karşısınız evliliğe? “Aldatıldım” dediniz ya az önce… O bir yara ve korku mu bıraktı acaba bilinçaltınızda?
Hayır, ben hayatımdaki hiçbir şeyden pişman değilim! Duygusal açıdan tüm hatalarımı bilerek ve isteyerek yaptım. Acısıyla tatlısıyla iyi ki her şeyi yaşamışım, tüm o deneyimlerden çok şey öğrendim. Ben kendimden eminim, aldatıldım diye aşktan vazgeçecek halim yok! Düşer düşer yine ayağa kalkarım ben. Yapım güçlü, özgüvenim yüksek! Hiçbir darbe beni korkutamaz, ne darbeler gördüm ben! İşim en büyük ilacım, ona tutunarak her türlü darbeyi atlattım, atlatırım! Evliliğe karşıyım çünkü ticari bir müessese. Belediyeye gidip imzanı attığın anda mirastan faydalanma ya da kocanın emekli maaşını alma gibi haklara sahip oluyorsun. Bir ilişki biterken paradan söz edilmez ama evlilik biterken ediliyor. Bu da bana çok itici geliyor. Maddiyatın başladığı yerde aşk ölür. Bu yüzden de evlilik aşkı öldürür. Bir de kişisel olarak ben yalnızlığı çok seviyorum. Haftanın üç günü mutlaka evde tek başıma kalmak isterim. Bu yüzden benle sadece flört edilir, aşk yaşanır. Evlilikte başarılı değilim ben!
“Tarkan’ın yüreğine ve ellerine aşığım!”
Bugünlerde herkesin dilinde Kıvanç Tatlıtuğ'un kasları var. Siz nasıl buldunuz Kıvanç’ın kaslarını?
Ben de beğendim tabii. (Kahkahalar) Ama ben en çok oyunculuğunu beğendim Kıvanç’ın! Çok başarılı, helal olsun!
Bir erkeğe alıcı gözüyle baktığınızda, önce neyine dikkat edersiniz? Ben gülüşüne bakarım mesela…
Gözlerine, gülüşüne ve konuşma tarzına bakarım. Cool adamlar beni çeker. Adam gibi konuşması ve sözünün eri olması çok önemli! Boş konuşan adamdan nefret ederim. Konuşacağına yapsın da görelim. Esprili olsun ama yavşak olmasın! En önemlisi de kalbi iyi olsun Ececiğim. Merhametli ve vicdanlı olsun! Tarkan’ı bu yüzden çok seviyorum mesela. Yüreği çok iyi!
Sizin bu Tarkan aşkınız bitmedi gitti… (Kahkahalar)
Bitmez! Geçen kulise gittim, “Ne güzel ellerin var” diye kedi gibi ellerini sevdim. (Kahkahalar) Twitter’a da aşk resimlerimizi koydum anında! Benim Tarkan aşkım bitmez çünkü onun yüreği çok iyi! Beş yıldız veriyorum ona! Birincisi insanlığı, ikincisi duruşu ve yakışıklılığı, üçüncüsü hayata bakışı, dördüncüsü iyi niyeti, beşincisi de kimseyle kavga etmediği için.
" ‘Ezel’ ve ‘Behlül’ gibi tutkulu adam isterim!"
Size göre ünlüler dünyasının en yakışıklısı Tarkan mı şimdi?
Tarkan çok şeker ama konu tipse Mehmet Günsür’ü tek geçerim.
Ben de Bekir Aksoy’u…
Ay bizim Bekir. Bak Bekir çok yakışıklıdır, samimidir, sıcaktır ama Balık burcu. O burcun erkekleri tutkusuz olur. Ben tutkusuz adamla yapamam! Benim için aşk eşittir tutku! Ahmet Hakan ve Beyazıt Öztürk tutkusuz geliyor mesela bana! Ama belli ki Cem Yılmaz tutkulu…
Nereden vardınız bu kanıya?
Eee senelerce bir dargın bir barışık aşk yaşadı Cansu Dere’yle! ‘Ezel'deki Kenan İmirzalıoğlu ya da 'Aşk-ı Memnu'daki Kıvanç Tatlıtuğ gibi erkekleri seviyorum ben. İkisi de tutkulu âşık! Bir de derin adamları seviyorum, hayata sığ bakan biriyle asla birlikte olamam.
"Sevmediğim bir adamla yatağımı paylaşamam!"
Siz de benim gibi sevmeden sevişemeyen kadınlardan mısınız yoksa tek gecelik ilişkilere var mısınız?
Ben dokunamam sevmediğim adama! Cinsellik sevdiğin adamla yaşadığında bir şölendir, ruhla yaşanması gerekir. İçin titremeli karşındaki insana dokunurken. Yoksa bu işi şişme bebekle yapmaktan ne farkı kalır ki olayın? Sevmediğim bir adamla yatağımı paylaşamam ben! Ruhun olmadan nasıl sevişirsin, nasıl zevk alırsın? Bence duygularıyla yaşayan aşk kadınları bunu yapamazlar. One night stand olayını da anlayamıyorum. Adam seninle birlikte oluyor ve gidiyor. Nasıl bir güzelliği olabilir ki bunun? İnsanın psikolojisi bozulur. Günümüzde kadınlar da skor peşinde herhalde. “Hiç yoktan sevişmiş olduk” diye düşünüyorlar. Ben gerçekten anlayamıyorum bu tür kadınları. Sadece adamların değil, bazı kadınların da kalp, ruh filan umurlarında değil! Ama ben hep içimde bir pırpırla seviştim.
"Seksapel Hilal Cebeci'nin panpişleri değildir"
Bence siz Türkiye'nin en seksi kadınlarından birisiniz. Sadece kahkahanızın sahiciliği bile yeter bence insanların akıllarını başlarından almanıza...
Canım benim... Seksapel kelimesi çok yanlış kullanılıyor bu ülkede. Bir kadını seksi yapan memesi, bacağı değildir. Hayata bakışıdır, duruşudur, özgüvenidir, tavrıdır. Erkeği seksi kılan ise aklı ve tavrıdır. Bak mesela Cem Yılmaz… Adamın pazısı filan yok ama özgüveni zirvede, çok zeki! Dolayısıyla çok da seksi! Tarkan da öyle! Göz alıcı bir cazibeleri var bu adamların. Seksapel budur, Hilal Cebeci'nin panpişleri değildir!
"Âşık olduğum adam için konservatuara girdi."
Bir gün torununuz gelip sizden aşkla ilgili tavsiye isterse, ona vereceğiniz ilk öğüt ne olur?
İç sesin, yüreğin ne diyorsa onu yap, kalbinden başka kimseyi dinleme derim. Bu hayat bence bir yol ve herkes bu yolda kendi istediği gibi yürümeli. Günahıyla sevabıyla eğer yürüdüğün yol seninse, bedel ödemen gerektiğinde hiç gocunmadan ödersin o bedeli. Başkalarının yüreğiyle yürünmez ne hayat ne de aşk yolunda. Ben içimdeki aşkın sesine kulak verdiğim için oyuncu oldum biliyor musun?
En sevdiğim ses; tiyatro aşkının sesi...
Ne tiyatrosu ayol! 16 yaşındayken bir erkeğe duyduğum aşkın sesi. O ses sayesinde konservatuara yazıldım ben. (Kahkahalar)
Ben bunca zamandır nasıl bilmiyorum bu hikâyeyi? Anlatın hemen...
16 yaşındaydım ve koleje gidiyordum. Ailem avukat ya da doktor olmamı istiyordu ve benim de aklımda başka bir şey yoktu. Sonra bir gün oyuncu Ayfer Feray'ın oğlu Ali Tara'yı gördüm ve ilk görüşte âşık oldum ona. Hemen araştırdım, konservatuarda okuduğunu öğrendim. Sırf onunla tanışabilmek için konservatuar sınavlarına girdim. Üstelik işimi garantiye almak için hem tiyatro hem de şan bölümünün sınavlarına. (Kahkahalar) Sonuçta iki bölümü de kazandım. Ama benim okula başladığım yıl, Ali Tara mezun oldu.
Boşa mı gitti bunca emek?
Sorma. Aşk tesadüfleri sever ya; Ali Tara için girdiğim okulda Abdullah Şahin'i bulup onunla evlendim. O kadar hedefime kitlendim ama başaramadım. Ama bu aşk sayesinde tiyatroya başladım. Ali'nin böyle bir misyonu varmış demek hayatımda. Bir aşk benim sebebim oldu. Yıllar sonra o ünlü bir yönetmen oldu, ben de reklam filminde oynamaya gittim. Bana, “Çok yeteneklisin, oyunculuğuna hayranım” dedi. Ben de, “Konservatuara sana çok âşık olduğum için girdim. Yeteneğimi sana ve aşka borçluyum” dedim ona. Nutku tutuldu resmen.
Hiçbir şey olmadı mı aranızda?
Yok, evliydi. Sonra da kanserden kaybettik zaten. Gör işte benim âşık halimi Ece! Henüz 16 yaşındaydım. Ben sana daha ne anlatayım, bundan daha güzel bir hikâye var mı? Bu, aşkın yalın hali! Aşk böyle yaşanınca aşk işte!
Nilgün Belgün’den kadınlara ilişkilere yönelik tavsiyeler:
Türk kadını çok kaprisli ve dırdırcı. Unutmayı bilmiyor. Ağaçkakan gibiyiz adamların yakasında! Tık tık da tık tık! Ne susuyoruz ne de unutuyoruz. Büyük hata!
Bizde kadın bitiremiyor ilişkiyi. Ben sevilmediğimi anladığım anda uzarım. Zorla güzellik olmaz! Düşün artık şu adamların yakasından! İstenmediğiniz yerde kalmayın! Kendi kıymetinizin farkına varın!
Etrafta aşkın öldüğünü düşünen insanlar görüyorum. Oysa aşk yaşıyor, aşk hayatta! Ortalıkta olmasa da insanın yüreğinde var. Benimkinde var en azından. Beni başkası ilgilendirmiyor. Akıllı olan gelir hayatıma girer, akılsızsa keyfi bilir. Hiç umursamam, yoluma giderim.
Saygı ve hayranlık aşkı besler. Sevmek için önce karşı tarafın kişiliğine haran olmak ve saygı duymak şart! Ben küfrettiğim adamı sevemem. Saygı büyüdür!
Sevgiyi de aşkı da besler. Saygı bittiği anda aşk da biter. Bir erkeğe, “Beni aldatıyorsun” diyen ama onun yanında kalmaya devam eden kadınlara çok kızıyorum mesela ben! Bunu söylüyorsan, ayrılmayı göze alacaksın! Hem söyleyip hem devam edersen, saygı sıfırlanır o ilişkide! Dikiş atar, bir daha da tutmaz!
Fotoğraflar: Sedat Suna
YORUMLAR