HT Hayat Anasayfa Rock star gibi yaşayan dâhi: Haluk Akakçe | Yaşam

İtiraf etmeliyim ki ben bu adama bayılıyorum... Zaten ne zaman kendimden çılgın birini görsem, mahallenin delisi gibi takılır peşinden giderim. O gece Haluk Akakçe’yi karşımda bulunca, yine şeytan dürttü, konuşup üç beş satır bir şeyler yazayım dedim gazeteye. Sonra birden aklıma geldi, daha bir ay önce röportaj yapmışım adamla. Biz burada ekmek parası peşinde koşarken, bir de Memet Güler’den fırça yemek var. Demez mi insana; “Yahu İzzet, ayda iki Bülent Ersoy, üç Akakçe röportajı getirmeye başladın, konuşacak adam mı bulamıyorsun bu derya gibi âlemde...” Der valla ve haklı da olur. Birden zekâ fışkıran kafamdaki ampul yanıverdi; ‘İzzet’in anket defteri’ ayağına yatıp neden bir güzel konuşmuyordum Haluk’la? Tabii bu cin fikrimi ‘büyüklerime’ yedirip yediremeyeceğim de ayrı bir soru işaretiydi. Bu yazıdan hiç haberiniz olmamışsa demek ki yedirememişim. Eğer bu satırları okuyorsanız... Neyse daha ileri gidip de kovulmayalım durduk yerde...


Sakallı Mireille Mathieu


O gece, benden önce Cahide’ye gelmiş Haluk yanında da dünyaca ünlü moda ikonu Stacy Engman ile yine uluslararası şöhrete sahip sanat danışmanı Suzanne Egeran... Tabii bizim Cahide’nin de çılgınlıkta Haluk’tan geri kalan yanı yok. İki arada bir derede Haluk fırlamış, kulise girmiş. Cahide kızlarına “Ben de şova çıkacağım” diyor. Kendine bir elbise seçiyor, kafasına önce pembe peruk takıyor, sonra ten rengine uymadığı için siyah, kısa ve küt bir perukta karar kılıyor. Aynaya bakıyor; “Aaaa Mireille Mathieu’ya benzedim” diyor. Sakallı Mireille Mathieu! Ve Cahide kızları ile birlikte sahneye fırlayıp Rock’n Roll Show’a katılıyor, tabii kendi çılgın figürleriyle. Ben içeriye girdiğimde ter içinde sahneden iniyordu ‘Sakallı Mireille’... Hemen bir iskemle kapıp yanlarına çöktüm. Sohbet derinleştikçe konuştukları konular benim ‘sanat düşkünü’ bünyeye biraz ağır gelince öksürüp tıksırdığımı Haluk da fark etmiş olmalı ki birlikte bir başka köşeye göçüp kısa bir muhabbet ettik.


Röportajdan beri annem küs


“Seninle yaptığımız röportaj var ya...” diye şakayla karışık söze başladı “Vallahi annem o günden beri benimle konuşmuyor!” Eh, adam kendi alanında dünyaca ünlü bir star olsa da, anne de annedir işte. Aslında Haluk gerçekten bir rock star gibi yaşıyor. O da bunu kabul ediyor: “Bu benim seçimim, kimse de karışamaz” diyor. Belki de bu yüzden gece hayatında ve eğlencenin göbeğinde sık sık görüyorum onu. Zaten kendisi de atölyesine kapanıp saatlerce çalışmanın ufkunu daralttığını söylüyor. Aslında sanat çevresinde olmaktan uzun süredir sıkılmış. “Her türlü insan girdi çıktı evime. Sanat dünyasındaki bohem görünümlü insanların ne kadar sıradan olduğunu görmeye başladım” diyebilecek kadar cüretkâr bir adam Haluk Akakçe. Düşününce ona hak veriyorum doğrusu; galiba normal insanlar aslında daha çılgın hayatlara sahipler.


Maçka'dan Madison Avenue'ye


Hazır yanımdayken Haluk’a bir de New York’a taşınacağının doğru olup olmadığını sor dum. “Her gittiğim yere hayatım boyunca orada yaşayacakmışım gibi kuruluyorum” diyen Akakçe şubat ortasında ABD’ye gideceğini doğruluyor. Anlaşılan İstanbul’a ‘kurulmasının’ son günleri bunlar, artık midillisini Maçka yerine Madison Avenue’deki Chanel’in önünde gezdirir. “Bir deli ile aramda tek fark var; ben deli değilim” demiş ya çılgın ressam Salvador Dali. Haluk Küçüklüğünden beri iç içe geçmiş dünyaların ortasında yaşadığını, her zaman enerji ve evrenin gücünün farkında olduğunu’ anlatırken Dali’nin bu sözünü hatırlıyorum. Kimin deli olup, kimin deli olmadığına Dali bile karar verememiş anlaşılan.


Hayatım Ersoy'la tanışmak


Deli mi, çılgın mı bilinmez ama Akakçe’nin bambaşka bakış açısıyla bir dâhi olduğu kesin. “Sihirli dünyalar bana ilham veriyor” diyor ve sonra Grace Jones, Daphne Guinness gibi dünya starlarıyla sıkı dost olan bu adam beni çok şaşırtacak bir şey söylüyor. “En büyük hayalimin Bülent Ersoy ile tanışmak olduğunu biliyor musun İzzet?” Eh, sihirli dünyalar onun ilham kaynağı olduğuna göre Bülent Ersoy ile tanışmak istemesi de çok normal. İsterseniz bu ‘kısa’ girişten sonra geçelim anket sorularımıza... Yani tabii hâlâ kovulmamışsak...


Dünyada en sevdiğin yer neresi?

Roma.


Favori restoranın? (Yurtiçi veya yurtdışında)

San Lorenzo, Londra.


Olmazsa olmaz dediğin aksesuvarın nedir?

Şapka.





Hangi parfümü kullanıyorsun?

Frederic Malle Vetiver Extraordinaire.


Hayalindeki meslek nedir?

Dünyayı yönetmek.





En iyi arkadaşının ismi ne?

Philip.


En son izlediğin film?

Twilight-Breaking Dawn.


En sevdiğin ressam?

Damien Hirst.


Sana özel bir anket sorusu sorayım, eserlerine isim verirken neden ilham alıyorsun?

Bazen bir film seyrediyorum, eğer beni etkilerse oradaki karakterlerin isimlerini veriyorum. Çizgi filmlerden bile tablolarıma isimverdiğim oluyor, mesela İngilizlerin ‘Bay ve Bayan Çaydanlık’ın serüvenleri gibi...


Kimsenin bakmadığı anlarda ne yaparsın?

Saçımı boyatırım.


Hayatının filmi çekilse, seni kimin oynamasının isterdin?

Giovanni Ribisi.


En son kime sarıldın?

Stacy Engman.


Şu an kimi özlüyorsun?

Philip Treacy.


Süper güçlerin olabilse, hangisine sahip olmak isterdin?

Zaten var ama insanların bilmelerini istemiyorum.


Tarihten 3 kişiyi yemeğe davet etme şansın olsa, kimleri davet ederdin?

Mevlânâ, Martha Graham, Erte.


Belirli bir sıra izlemeksizin, kendin hakkında 2 gerçek bir yalan söyle.

2006 yılında dünyanın en uzun gecesinde42 kişiyle birlikte aynı yatağa girdim. Grace Jones köpeğimin sevgilisi. Uçan balonum .

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.