HT Hayat Anasayfa Memenizi koruyun | Yaşam

Memenin neden kansere bu kadar yatkın bir organ olduğunu bilmemekle beraber erken teşhis sayesinde ölümcüllüğünün azalacağını biliyoruz. Erken teşhisin yolu da nitelikli ve düzenli taramalardan geçiyor. Prof. Dr. Ayşegül Özdemir meme konusunda uzman bir radyolog. 2013 sonbaharında yayımlanan "Memenizi Koruyun" isimli kitabında nitelikli radyolojik taramalar sayesinde "suistimale çok yatkın bir organ" olarak tanımladığı memeyi nasıl koruyabileceğimizin yanı sıra bilinçli bir hasta-hekim ilişkisinin gereğini anlatıyor.


Annesini meme kanserinden kaybetmiş biri olarak konu beni can evimden vuruyor. Kitap elime geçtiğinde Ayşegül Özdemir ile mutlaka tanışmam gerektiğini düşündüm ve yola çıktım. Benim sorularıma arkadaşlarımınkiler de eklenince çok detaylı bir röportaj çıktı ortaya... Buyurun:


Kitabınızın önsözünde "Kanserle savaş adına en çok zarar gören organ memedir" diyorsunuz. Bu ne demek?

Meme çok çabuk suistimal edilebilen bir organdır. Nüfusun yarısının kadın olması ve memenin bir kadın organı olması birinci nedendir. Çok insanı ilgilendiren konular suistimale açıktır. İkinci neden ise meme kadınlarda en çok kanser gördüğümüz organdır. Kanser korkusu kolaylıkla suistimal edilebilir; endişe yaratır.


Meme taramaları için kadının adet döngüsü dikkate alındığında en uygun zaman ne zaman?

Aslında radyolojik açıdan her zaman uygundur yani tanıyı etkilemez. Lakin mamografi çekmek için memeyi sıkıştırırız. Bu esnada insanların canı acımasın diye, rahatsız olduğunuz zamanlarda gelinmemesini öneriyoruz. Sadece adet döngüsü değil aynı zamanda psikolojinizin de güçlü olduğu zamanda tarama yapılsın. Adet dönemine yakın zamanda kadında hassasiyet varsa gelmemeyi tercih etsin.


Annemde meme kanseri olduğu için 20’li yaşlardan beri ultrasona girerim düzenli. Bu muayenelerde bana "fibrokistik" bir yapım olduğu söylendi. Ne demektir bu?

Mamografi yapılan kadınların %95’inde kist, denz, fibrokistik hastalık gibi terimlere rastlanır. Kanser şüphesi gibi öne çıkan başka bir bulgu yoksa bu raporları yorumlayan hekimler hastalara memelerinin fibrokistik yapıda olduğunu söylerler. Bu kadınlar kanser risklerinin arttığı endişesiyle sık sık muayeneye gider ve biyopsi önerilerini kolaylıkla evet derler. Aslında fibrokist diye bir şey yoktur. Bu uydurma bir sözcüktür. Fibrokistik değişiklikler tanısı günümüzde gereksiz takip, tetkik ve ameliyatların en yaygın gerekçelerinden biridir.

Aile hikayesinde meme kanseri olanlar bunun için en yüksek risk grubu mu?

Bizim için ailenizde meme kanseri olması en mühim şey değil. En mühimi sizde olması. Yani bir kere meme kanseri yaşamış bir kadında genetik veya başka faktörlerden dolayı tekrarlama eğilimi vardır. Bu da bu işi yaşamayanlara göre daha fazla risk altında demek. Ailenizde meme kanseri olmasından ziyade kaç yaşında olduğu ve size ne kadar yakın olduğu önemlidir. Halanızın meme kanseriyle annenizi meme kanserinin size olan etkisi farklı olduğu gibi annenizin 40 yaşında meme kanseri olmasıyla 80 yaşında meme kanseri olmasının etkisi de farklıdır. Genetik ulaşan kanserleri genelde genç yaşta görüyoruz. Özellikle 40 yaşın altında tanı koyulduysa bunun genetik yoluyla ulaşması daha muhtemeldir.

Erken adet görenler meme kanserine daha mı çok yakalanır?

Bu tamamen östrojen progestronla, üreme yeteneğinizin olduğu süreyle alakalı. Adet görmeye ne kadar erken başlar ve geç bitirirseniz bu, östrojene maruz kaldığınız sürenin aratması demektir.




"Doğurdum, emzirdim, meme kanseri olmam" demeyin!

Çok doğurmak ve çok emzirmek meme kanserinden korur mu?

Bu oldukça göreceli bir durumdur. Diyelim ki bir kadın 13 ila 45 yaş arası adet gördü. Onun östrojene maruz kalma süresi, 52 yaşında menopoza giren kadından daha kısadır. Bu çok küçük bir farkla erken menopoza gireni diğerinden daha avantajlı duruma getirebilir. Oldukça şüpheli bakın, birkaç soru işareti koyuyorum. Diğer yandan emzirdiğiniz süre boyunca genellikle gebe kalınamaz. Çünkü östrojen düşüktür. Aynı şekilde hamileliklerin sayısı ne kadar fazlaysa o dönemlerde östrojen miktarında düşme olur. O nedenle de (göreceli olarak) ne kadar geç yaşta adete başlarsan, ne kadar erken menopoza girersen, ne kadar çok hamilelik geçirirsen ve ne kadar uzun emzirirsen östrojene maruziyet süren azaldığı için, meme kanseri riski bunlar olmayanlara göre biraz daha az diye düşünülebilir.


Kesin bir koruma durumu söz konusu değil diyorsunuz?

Ne yazık ki iletişimde sorunlar çok. Deniyor ki: "Emzirmek iyidir, meme kanserinden korur." Bunu duyan kadın: "Ben on çocuk doğurdum, kaç yıldır emziriyorum. Bende meme kanseri olmaz’" yanılgısına kapılır.


Bunun mahsuru nedir sizce?

Çok doğurdum çok emzirdim diye kadın kendini emniyette hissediyor. Bu etkenler meme kanserine yakalanma riskini bunları yapmayanlara göre azaltsa da yine de bağışıklık yaratmaz. Buna benzeyen başka bir yanlış algı da kendi kendine elle muayene ile ilgili. Normalde elle yapılan kendi kendine muayene "Hiçbir şey yapmıyorsan bunu yap bari" demektir. Hiçbir şekilde koruyucu değildir. "Ben kendimi muayene ettim, hiçbir şey bulamadım, demek ki bende risk yok" diye düşünmemek gerekir.


Kadın "bende olmaz" diye düşününce ne oluyor?

Bende olmaz diye düşünen kadın düzenli taramaya gitmiyor. 2007 yılında Türkiye’de meme kanseriyle yaşayan hasta sayısı 44253 olması gerektiği hesaplanmıştır. Oysa bilinen hasta sayısı (16883) bunun çok altında. Yani meme kanseri olduğunu bilmeden yaşayanların sayısı tanı koyulanların çok üstündedir. Bu kanserlerin bir kısmı yakalandıklarında ileri evrede olacaklar. Tamamen ücretsiz olduğu halde taramaya davet edilen kadınların sadece %30’u gidiyor. Bulunan kanserlerin büyük bir kısmı da taramaya değil tanı konmaya giden kadınlara aittir.






Olabildiğince Erken Teşhis

Kitabınızda kanserin gelişme sürecini anlatıyorsunuz. İlk 5-7 senede bir mm.ye ulaşır diyorsunuz. Bunu elle hissetmek mümkün mü?

1 cm’ye kadar elinizle hissedemezsiniz bile. 1 cm’den sonrası katlanarak büyür. Bir eşiktir. Kanser standart bir hastalık değildir ve herkeste farklı seyreder. Kanser ile savaştan kayıpsız çıkmanın en güvenilir yolu, kanserin dolaşıma girmeden önce yakalanmasıdır. Önemli olan olabildiğince erken teşhis edilmesi. Mesela ikinci evrede tanı koyulan bir kadın sıfır ve birinci evrelere göre daha şanssızdır lakin üçüncü evreye göre şansı daha yüksektir.


"Ultrason mu? Mamografi mi?" diye soruyorlar mı size bu ikisinin yararı zararı nasıl karşılaştırılır?

Örneğin bir memede fiziki muayenede bile anlayabileceğimiz bir kanser var. Bunun kanser olduğunu söylemek için değil, ne kadar yayıldığını anlamak için mamografiye gerek vardır. Mamografi kullanımını tanısal ve tarama olarak düşünmeliyiz. İkisindeki gerekçelerimiz farklıdır. Tanısal uygulamalarda "Şikayetimin sebebi ne?" diye gelirsiniz. Taramada ise "Bir şikayetim yok ama kontrol olmak istiyorum?" diye gelirsiniz.


Mamografi herkese gerekli, ama ultrason mamografiden memesini gördüğümüz hastanın sadece bir kısmına gerekli. Türkiye'de genel uygulama tam tersi şekilde: her kadına ultrason, mamografi. Yararı olmayan bir şeyi isterseniz ayda bir yapın meme kanserini görmezsiniz; işte bu bir zarardır. Yani radyasyon almasın diye yanlış yöntemle tararsanız hastaya zarar verirsiniz; mevcut kanseri atlarsınız.


Mamografi konusunda birçok tartışma duyuyorum. Yararlı mı zararlı mı diye. Siz ne düşünüyorsunuz?

Her tıbbi karar yarar-zarar dengesi gözetilerek verilmelidir. Mamografi de, ultrason da, MR da lüzumsuz kullanılmamalıdır. Gereksiz olan her şey zararlıdır. Fiziksel olmasa bile ruhsal, ekonomik, sosyal açıdan bir şekilde size zarar verir. 40 yaşından itibaren yılda bir mamografi gereklidir dememiz 40'a kadar bir şey yapmayalım anlamına gelmez. Mamografi aslında her yaşta yapılır, önemli olan neden yapıldığıdır. Bunu yaparken hasta ne kazanacak ne kaybedecek? Bir kazanım umuluyorsa 25 yaşında da mamografi yapılır. 40-55 yaşları arasında yılda bir, 55-74 yaşları arasında iki yılda bir yapılan mamografide 100 bin kadından 86’sında kanser gelişebileceği, buna karşılık 497 kadının erken tanı sayesinde meme kanserine bağlı ölümden korunabileceği gösterilmiştir. Kısaca mamografinin yararı, potansiyel zararından çok daha fazladır.


Röportajın devamını okumak için tıklayınız...


Röportaj: Damla Çeliktaban

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.