HT Hayat Anasayfa Bülent İnal: Oğlum hayatımı tamamen kapladı | Yaşam

Bülent İnal’la Tarabya’da buluştuk. Pek mutlu, pek neşeli geldi röportaja. Yeni dizisi ‘Urfalıyam Ezelden’in sevilmesinden ve beğenilmesinden ötürü gururluydu. Minik oğlu Çınar’ın kulaklarını da sık sık çınlattık sohbetimiz sırasında.


Urfalıyam Ezel’den dizisi sizin projeniz sanırım.

Evet, benim Urfa ve sıra geceleri ile ilgili kafamda böyle bir proje vardı. Neşeli olan ama hayatları çok da neşeli olmayan bir ailenin hikâyesi. Bir akşam Tarabya’da Sinan Tuzcu eşi Dolunay Soysert ve benim eşim Melis’le oturuyorduk. Sinan Tuzcu, senaryo yazımı üzerinde çalıştığını söyledi, ben de onunla bu fikrimi paylaştım. Sinan da “Gel bunu yazalım” dedi ve birlikte çalışmaya başladık.


Siz Şanlıurfa’da mı doğup büyüdünüz?

Yedi yaşına karar Urfa’daydım. 1973 doğumluyum, 1980 yılında İstanbul’a geldik. Hatırladığım kadarıyla güzel bir çocukluk geçirdim. Terör sorunlarının çok yoğun yaşandığı yıllardı. Özellikle de bizim ikamet ettiğimiz kasabada.


Ama güzel hatıralar da vardır...

Tabii ki, olmaz mı? Kalabalık aileler ve kalabalık sofralar, damlarda ve avlularda uyumalar. Sokaklarda büyüdüm ben.


Damda uyurken hiç düştünüz mü damdan aşağı?

(Gülüyor) Yok ben hiç düşmedim. Aslında öyle şeyler pek yaşanmıyor, çok nadir oluyor. İnsanlara eğlenceli geliyor ama aslında damdan düşmek sıkıntılı bir durum. (Kahkahalar)


Şimdi ki çocuklar apartmanlarda büyüyor, bilgisayarda vakit geçiriyor. Sokakta oynanan oyunları bilmiyorlar. Oğlunuz, bu anlamda nasıl bir çocukluk geçiriyor?

Çınar şu anda 2.5 yaşında. Oyun oynayacağı zamanların üç beş saatini sokakta yani sitede geçiriyor. Toprakla, bahçeyle ve arkadaşlarıyla oynuyor. Mümkün olduğunca onu dışarıda dolaştırıyoruz ve gezdiriyoruz. Biraz sosyalleşmesini ve sokakta yaşamasını istiyoruz. Ben evde büyüyen çocuklardan yana değilim. Öyle olmasını istemem.


'Baba olunca dinginleştim'

Çınar çok güzel bir isim. Bu ismi koymaya nasıl karar verdiniz?

Çok isim düşündük ama öyle çok da bir anlam yüklemek istemedik. Sevdiğimiz çok isim vardı ama çocuğu bunlarla yormak istemedik. Doğadan ve ağaçtan bir isim olsun dedik ve Çınar isminde karar kıldık.


Baba olmak sizi değiştirdi mi? Farklılıklar hissediyor musunuz?

Aslında değiştirdi. Baba olmak iç dünyanızda sizi daha farklı boyutlandırıyor. Bana çok şey kattı, daha bir dinginleştim.


Kadınlar hep anne olduktan sonra daha sabırlı olduklarını söylerler. Aynı şey babalık için de geçerli mi?

Evet, çocuk sabırlı olmayı size öğretiyor. Bazı şeyleri onunla birlikte tekrar öğreniyorsunuz. Melis’Te de bende de aynı duygu var. Zaten sabır göstermezseniz hem çocuk için hem de sizin ruh dünyanız için pek iyi olmaz. (Gülüyor)


Babaların, oğullarıyla maça gitme hayalleri vardır. Sizin de var mı?

Mümkün olduğunca onunla parklarda gezintiye çıkıyorum ama maç olayına daha gelmedim. (Gülüyor) Ben Galatasaraylı, eşim Beşiktaşlı, dedesi Fenerbahçeli. Kim kazanacak diye bakıyoruz.


Evlilik nasıl gidiyor?

Güzel ve çok keyifli. Her şey yolunda.


'Mevsim bizi çok zorladı'

Oyunculuk çok zor bir meslek. Bu anlamda evlilikle birlikte yürütmek zor mu?

Eşim bizim sektörden olduğu için beni çok iyi anlıyor ve bu ailemizde hiç sorun olmuyor. O şu an Çınar için mesleğine 1-2 yıl ara verdi ama tekrar çalışacak. Bazen de ben çalışmayacağım, Melis sabahlara kadar çalışacak.


Başrolünü Sanem Çelik ile oynadığız ‘Balık’ filmi de vizyona girdi. Hayırlı olsun.

Teşekkür ederim. Güzel bir film oldu. Derviş Zaim zaten çok sevdiğim kıymetli bir yönetmen ve önemli bir senaristtir. İnsan olarak da çok değerli bir insandır.


Film çekimlerinde en çok hangi sahnelerde zorlandınız?

Öyle büyük sıkıntılar yaratacak sahneler olmadı ama mevsim bizi çok zorladı. Çekimlerin 15 günü kış aylarında çekilmeliydi. Yerlerin bir metre kar ve buz tutması gerekiyordu ama geçen kış kar yağmadı. Çevre sorunlarını bire bir yaşadık. Sokaklara kamyonlarca tuz döküldü. Teknik olarak çok zorlandık. Karlı sahneleri çekebilmek için Uludağ’ın iki bin metredeki köylerine ulaşıp zar zor çekim yaptık.


Çekimlerde çok kürek çektiğinizi ve zorlandığınızı duydum.

(Gülüyor) Gölün üstünde çok vakit geçirdim, doğru. Avuç içlerimde çatlamalar oldu.


Balık tutmayı sever misiniz?

Balık tutmayı pek beceremem. Bir ara denedim ama çok yapabildiğim bir şey değil açıkçası. Avlanmayla ilgili büyük sıkıntılarım var. Balık yiyoruz ama tutarken acıyoruz gibi bir durum var. Hele silahla avlanmak, hiç tasvip ettiğim bir durum değil.


‘Artık dizilerde çift ekip çalışıyoruz’

Türkiye’de hangi rolle başlarsanız sonraki dizilerde de hep benzer roller teklif ediliyor. Mesela siz ters köşe yapıp komedide oynamak istemez misiniz?

Sinemada öyle bir tip komedisi çok düşünmüyorum ve yapabileceğimi de sanmıyorum ama senaryosu durum komedisinden oluşmuş bir dizide, biz yazarsak ve içime sinerse olabilir.


Dizilerdeki çalışma saatleri biraz düzeldi mi? Yoksa her şey yine aynı mı?

120 dakika dizi yaptığınız sürece hiçbir şeyin düzelmesi mümkün değil. Dünyada eşi benzeri olmayan bir sistemin içersindeyiz ama tek bir fark var, eskisi gibi tek yönetmen ve tek ekiple çalışılmıyor. Çünkü yetişmesi mümkün değil ve insanların gerçekten canı çıkıyor. Artık neredeyse bütün diziler e çift ekip çalışılıyor. Böyle biraz dengelenmeye başlandı.


Oysa artık Türk dizileri dünyaya satılıyor.

Evet öyle ama bizim bir bölümümüz, dışarı üç bölüm olarak satılıyor. Çünkü dünyada 120 dakika diye bir şey yok. Nasıl yetiştiriyoruz? Nasıl yapıyoruz onu biz de bilmiyoruz. Sanırım vücutlar da buna zamanla alıştı. Şu an böyle idare ediyoruz ama ilerde sağlık sorunu olarak başımıza ne gelecek bilmiyoruz.


Tükenenler oluyor.

Olmaması mümkün değil.


Siz böyle bir tükenmişlik durumu yaşadınız mı?

Bunaldığımız dönemler tabii ki oluyor. Bizim meslekte biri bunu söylediğinde gündeme oturuyor ama her insan bunu kendi mesleğinde yaşar. Olmaması mümkün değil. Günün 20 saatini, 2 yıl boyunca bir sette geçirip, hiçbir sosyal hayatı olmadan gündemden düşmeyip her türlü konuya maruz kaldıktan sonra, 2 yılın sonu tatsız olabilir.

'Urfalılar memnun'


Bıyıklardan sıkıldınız mı?

Benim için bir sıkıntı yok. Seyirci öyle seviyorsa bırakıyoruz, ya da iş öyle gerektiriyorsa öyle kullanıyoruz. Ama çok da sıkılmıyorum.


Dizilerde şivelerin yanlış kullanıldığı konuşuluyor ve bu konu çok eleştiriliyor...

Bir Urfalı olarak bizim dizide yüzde doksana yakın doğru kullanılıyor diyebilirim. Urfalılar memnunlar. Tabii ki ufak tefek hatalar olabilir.


'Ekmek almaya giden bendim'


Kendinize vakit ayırdığınız ilk an ne yaparsınız?

Hayatımızda Çınar olduğu için, her boş anımda oğlumla vakit geçiriyorum.


Çınar’a bir kardeş düşünüyor musunuz?

Şu an için öyle bir ihtimal yok.


Siz kaç kardeşsiniz?

Biz üç kardeşiz. Kardeş hayattaki en önemli şeylerden biri. Bu aslında daha çok annenin vereceği bir karar, o yüzden ben de pek bir şey diyemiyorum. Çocuğa karşı değilim, iki üç tane olabilir.


Hayatınızın dönüm noktaları nelerdi?

Urfa’dan çıkmak. Urfa’dan İstanbul’a gelip yeniden bir hayat kurmak. İstanbul’da tutunmaya çalışmak ve babamı kaybetmem. 12 yaşındaydım babam öldüğünde sonra İzmir’e göç ettik ve orada yeniden bir hayat kurduk.


Neden çok şehir değiştirdiniz?

Annem ve babam memurdu ve o dönem Doğu’da olaylar karışıktı. İnsanlar çocuklarını kurtarabilmek için tayin istedi. Biz de İstanbul’a geldik. Babamı kaybedince, annem İzmir’e kardeşlerinin yanına gitmek istedi.


Ailenin en büyüğü siz misiniz?

Yok ağabeyim ve ablam var. En küçük benim. Bakkala ekmek almaya giden benim yani.


Zor dönemler geçirmişsiniz. Erken mi olgunlaştınız?

Tabii, babamı kaybettiğimde bocaladım ama annem sağ olsun bize o eksikliği hiç hissettirmedi.


Röportaj: Ömür SABUNCUOĞLU

Fotoğraf: Mesut TURAN

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.