2013’ün ağustos ayıydı. Bir sabah telefonum çaldı ve sevgili Güzin Özyağcılar dışarıdaki güneşi içime taşıyan bir sesle kızı Zeynep Özyağcılar’ın Tiyatro Martı adında bir tiyatro kurduğunu müjdeledi. Tiyatro Martı, geçtiğimiz sezon Yıldırım Fikret Urağ’ın yönettiği, Zeynep Özyağcılar, Aydın Şentürk, Bahar Çebi ve Simge Defne’nin rol aldığı, kadına şiddet konusunu ele alan, ‘Uçlar’ adlı oyunla havalandı. Oyunun prömiyerinde, ömürlerini oyunculuğa adamış Güzin Erdal Özyağcılar çiftinin heyecanı, mutluluğu gözlerinden taşıyordu. 2 hafta önce Tiyatro Martı’nın Erdal Özyağcı - lar, Berna Laçin ve Gözde Çetiner’in rol aldıkları yeni oyunu ‘Hoşgeldin Boyacı’ya gittiğimde, aynı duyguları bu kez Güzin Abla ile Zeynep’in gözlerinde gördüm. Donald Churchill’in yazdığı, Arif Akkaya’nın yönettiği oyun; bir evlilikte yaşanan yasak bir ilişki üzerinden hayata ve sınıf mücadelesine dair çok şey söyleyen bir karakter komedisi. Durumlar güldürürken, replikler düşündürüyor. Erdal Özyağcılar, bu oyunla 18 yıl aradan sonra yeniden tiyatro sahnesine çıkıyor. Boyacı rolünde olduğu oyunu seyrettikten sonra neler hissettiğini kendisinden dinlemek için soluğu Erdal Abi’nin yanında aldım. Yüzünde öyle güzel bir ifadeyle karşıladı ki beni. Çok mutluydu, çocuk gibiydi... İşte bana söyledikleri...
‘Hoşgeldin Boyacı’nın prova sürecinde “Beni en çok kızımın seyredecek olması heyecanlandırıyor” demiştiniz. Zeynep’ten nasıl bir tepki geldi?
Zeynep bana hep “Baba tiyatro serüvenim başladıktan sonra seni hiç sahnede göremedim, seyretmedim” diyordu. Ne mutlu ki birlikte kurduğumuz tiyatroda seyretmek nasip oldu. Bu arada Güzin benim dizi sektörünü çok sevdiğimi bilse de onun gönlü de hep tiyatro yapmamdan yanaydı. Prömiyerde ana-kız, en ön sırada ele ele tutuşarak beni seyrettiler. Işık gibiydiler. Öyle güzel reaksiyonlar verdiler ki coştum. Oyundan sonra Zeynep “Oyuncu gözüyle sana baktım ve çok gururlandım” dedi. Güzin de öyle. Onlar bana torpil geçmezler, her zaman açıkça eleştirilerini dile getirirler. Bu yüzden onlardan “Gururlandım” kelimesini duymak beni çok mutlu etti. Bir de torunumun oyunu seyrettikten sonra “Dede çok sevdim, beraber fotoğraf çektirelim mi?” demesi...
18 yıl boyunca tiyatro burnunuzda tütmedi mi?
Elbette ki özlem vardı ama ben dizilerde de çok mutluyum. Sette kaç insan varsa onları ilk seyircilerim olarak kabul ederim. Onlara sorarım, bakışlarından bir şeyler çıkarırım. Sahnede ise perde arası alkışı duyduğumda ve seyircilerden özellikle repliklere gelen reaksiyonları gördüğümde tabii ki çok mutlu oluyorum. Tiyatroda seyirciyle nefes nefesesin. Onlara bir ruh aktarıyorsun. O ruhu önce sen hissedersen seyirciye de geçiyor. Tiyatronun kutsallığı yürek işi olmasında. Çok yüksek bir iş, insanın çok yükselmesi gerekiyor, öbür türlü olmuyor. Seyirciye yalan söylemezsen, enstrümanını çok yürekten çalarsan; o tını mutlaka seyirciye geçiyor.
Başta ‘Bizimkiler’ olmak üzere çok uzun soluklu birçok dizide rol aldınız. Son dönemde diziler hemen yayından kaldırılıyor. Neden sizce?
Şu anda reyting ölçümleri Türkiye’nin genelini yansıtmıyor. AB kategorisi kültür düzeyinden gelir düzeyine kaydırıldı. O yüzden bir dizi AB’de 4’üncü, totalde 28’inci oluyor. Eski reytinglerde ilk 20’ye giremeyen diziler bugün 2’nci, 3’üncü. Seyrediyorum, kalite olarak hiçbir fark göremiyorum. Reklam verenler açısından da bir saçmalık var. Herkese günah! Bu sistem bir an önce değişmeli. AB kültür düzeyine göre verildiğinde söz konusu olan orta sınıftır, sağduyulu estetik beğenisi olan insanlardır ve onların üzerinden hikâyeler üretilir. Yapımcılar da ne üzerine hikâye üreteceklerini şaşırdı. Tam bir kaos var.
Ekranda hep farklı karakterlerde izledik sizi. Genelde tutan bir karakter oyuncunun üzerine yapışıyor. Nasıl oldu da bunu yaşamadınız?
Profesyonel olmak “Hayır” demektir. Ben “Hayır” diyebildim.‘Yabancı Damat’tan sonra Türker İnanoğlu bir Karadeniz işi yaptı. Bana rol teklif etti. “Bu seferlik izinli olayım. Hikâyeyi çok sevdim ama bu karakter ‘Yabancı Damat’taki baklavacı Kahraman’a çok benziyor” dedim. Oyuncu kendini korumalı. Bunu yapmayanları yargılamıyorum, herkesin kendi tercihidir. “Hayır” demek yaşamsal kısıntılara neden olabiliyor. Onu da göze alacaksın. Benim bu yüzden evime çekildiğim, sıkışıp kredi çektiğim zamanlar oldu. Şener (Şen), “Yapımcıların birinde benim param duruyor ama ne zaman verecekler bilmiyorum” der. O para gerçekten bir yerde durmaktadır ve gelmesi gerektiği zaman gelir.
Şener Şen demişken, keşke Tiyatro Martı’nın bir oyununda birlikte rol alsanız. Düşüncesi bile kanatlandırdı beni...
Ne güzel söyledin. Şener zamanında müzikaller yaptı ama aradan çok uzun zaman geçti. Hiç konuşmadık ama onun yüreğinde de tiyatro aşkının alev alev olduğunu düşünüyorum. Hatta Şevket Altuğ’u da alsak yanımıza. Gerçekten düşüncesi bile çok iyi geldi, ne güzel olur.
'Oyuncu olimpiyatlara hazırlanan atlet gibidir'
Yeteneğiniz zaten yadsınamaz, ayrıca çok da disiplinli olduğunuzu duydum.
Öyleyim. Yaklaşık 30 senedir dizi çekiyorum. Hâlâ her dizimde, her bölümden önce 2 saat bir sonraki bölümün ezberini yaparım. Karşımda senaryosuna bakmadan gelmiş birini görünce haliyle çıldırıyorum. Oyuncu olimpiyatlara hazırlanan atlet gibidir. Hem ruhsal hem de fiziksel sağlığına özen göstermesi gerekir. Gerçek sanatçılık hastalık barındırmaz. Ego fazlalığı, gerçekçi olamama, bazı şeyleri yalan üzerine kurma, sinirlerine hâkim olamama, nedensiz hırçınlaşma gibi durumlar ruh hastalığına işaret eder. Oyunculuk ruh hastalığı değildir, ruhun yükselmesidir. Böyle klinik durumlara sahipsen sanatçı, oyuncu gibi görünürsün ama aslında değilsindir. Sadece kendini kandırıyorsundur. Bedenine de çok iyi bakman gerekir. Her gece feneri başka bir yerde söndürüp 3 saatlik uykuyla sete gelemezsin. Oyuncunun bohemliği ruhundadır, yaşamında değil. Ben 8 saat uyumadan sete gitmem. 3 saatlik uyku insanın sadece yaşam enerjisine yeter, onu sanat enerjisi haline getiremezsin.
Sağlığınızı korumak için uykunuza dikkat etmek dışında neler yapıyorsunuz?
Yediklerime, içtiklerime, öğünlerime dikkat ediyorum. Geçen sene 18 kilo verdim. Sigarayı bıraktım. Kahvaltıma çok özen gösteriyorum. Ertesi gün erken kalkmam gerekiyorsa ya da setim varsa içki içmiyorum. Düzenli olarak spor yapıyorum. Her hafta mutlaka masaja, arada da hamama gidiyorum. 10-15 senedir göz altlarım için krem, cildim için nemlendirici kullanıyorum. Tabii bunları yaparken günlük hayatımdaki özel tatları bir kenara atmıyorum. Hayatı ıskalamadan yaşamak gerekiyor.
Röportaj: Ece SARUHAN
Fotoğraf: Sinan BİLGENOĞLU
YORUMLAR