Bazı olumsuzluklar hayatınızı öyle bir şekillendirir ki kontrolün sizde olduğunu unutup ordan oraya savrulursunuz. Dahası bu olumsuz olaylara takılıp, kendinizi gün geçtikçe daha da aşağı çekersiniz. Kişisel Gelişim Uzmanı İkbal Kaya'nın hikayesi de tam olarak böyle başlıyor. Ancak Kaya, Reiki ile tanışıyor ve hayatının kontrolünü geri alıyor. Onun hikayesinden yola çıkarak kendi hayatınızdaki birçok olumsuzluğu düzeltebilirsiniz ve evet küllerinizden doğabilirsiniz!
Reiki’ye başlama hikayeniz oldukça ilginç, bunu bizimle de paylaşır mısınız?
Reiki ile tanışmam; benim hikayemin, arayışımın, kendimi bulmamın ve bugünlere gelmemin başlangıcı oldu. Hayatta seçimler yaparız ve bu seçimlerimiz doğrultusunda da yaşamaya ve sonuçlarına katlanmayı öğreniriz. Seçimlerinizin kendi üzerinizde kimin yaptığını sorgulamaya başladıysanız eğer kendinizi aramaya çıktınız demektir. Toplumumuzda yaşayan her birey gibi benden bekleneni yaptım. Okudum, işe başladım, evlendim. Buraya kadar bir sorun yok. Taa ki sıranın çoluk çocuk sahibi olmama gelmesine kadar...
İşte tam bu nokta işler ters gitmeye başladı. Hiçbir fiziksel sorunumuz olmamasına rağmen çocuğumuz olmadı. Tam 8 yılımızı hiç durmaksızın tedavilere ve çocuk sahibi olma arayışına verdik. Hem fiziksel, hem de duygusal çok yıprandık. İşte o arayışın içindeyken Reiki’yle tanıştım. Dediler ki, “Bir şifa enerjisi var, uyumlanıyorsun, ellerinden şifa akıyor ve kendini şifalandırabiliyorsun.” Ben de hemen kendimi Reiki eğitmenin yanında buldum ve Reiki 1’le tanıştım. Çocuğuma kavuşma arzusuyla Reiki yapmaya başladım ama olmadı. Bu seferde dediler ki, “Reiki 2’yi de al. Çünkü çocuk sahibi olamama sebebin bilinçaltında yatan olumsuz düşüncelerden ya da duygusal travmalardan olabilir.” Bunun üzerine Reiki 2 alarak bu sefer kendimi duygusal şifalandırmaya başladım. Ancak yine değişen bir şey olmadı, istediğim çocuğa kavuşamadım.
Tam “Bu Reiki hiçbir işe yaramıyor” derken, bir baktım ki zaman içinde çocuk sahibi olma isteğimdeki algı değişmeye başlamış. Kendimi kendi kendime sorular sorarken yakalamaya başladım. “Çocuk sahibi olmak kimin isteği, bunu gerçekten sen mi istiyorsun?”, “Çocuk sahibi olduğunda hissedeceğin duygu ne?” Bu sorulara gerçekten içimden, özümden gelerek cevap verdiğimde bir baktım ki, çocuğu isteyen ben değilim, üzerimdeki aile ve toplum baskısı. Aslında bu benim seçimim değil, toplumun ve ailenin bizler üzerindeki gelenek ve değerlerden kaynaklanan dayatması.
İkinci soruyu kendime sorduğumda ise hissettiğim duygu ‘başarma’ duygusu oldu. Bu da bize çocukluktan öğretilen her şeyi başarma beklentisiydi. Başardığınızda, gerçekleştirdiğinizde, hedefe ulaştığınızda ise sevilme ihtiyacınızın karşılanması yani onaylanmanız ve kabul edilmeniz... Peki, kimin tarafından? Aile, toplum ve diğer otoriteler... Peki, bu durumun içindeyken siz neredesiniz? Siz ne hissediyorsunuz, Sizin gerçek seçiminiz ne? Bunların hiçbir önemi ve değeri yok. Tek değer ve önem sizin dışınızdaki her şey. İşte ben buna “Uyanma, aydınlanma ve özgürlüğe kavuşma ve derin bir ohhhh çekme anı” diyorum. Sonrası mı? Sonrası çok kolay oldu. Bir baktım ki, çocuk sahibi olmak benim merkezim değil. Başarı mı? Başarıya illaki ulaşırsınız. Yeter ki, hedef sizin hedefiniz olsun. Kendi hedefimi buldum. Ona doğru yürüyorum.
Hayatımızda zaman zaman birçok olumsuzlukla karşı karşıya kalabiliyoruz. Peki, bu olumsuzluklarla nasıl başa çıkabiliriz? Reiki’den yola çıkarak düşünürsek eğer kişiye neler katar?
Hayatımızda yaşadığımız olumsuzluklar çok olmaya başladıysa ve biz birini çözmeden diğeri geliyor ve birikiyorsa işte o zaman hem duygusal, hem de fiziksel anlamda sorunlar yaşamaya başlıyoruz. Duygusal sorunlar psikolojik sorunlara yol açıyor. Tükenmişlik, depresyon, derin mutsuzluk...
Çözemediğiniz her duygusal problem ise bir süre sonra bedende hastalık olarak kendini göstermeye başlıyor. İyileşmeyen ya da nedeni bulunamayan hastalıklar. İşte, bu noktadan baktığınızda Reiki’yle tanışır ve uygulamaya başlarsanız. Değişim ve iyileşme kendiliğinden başlar. Çünkü Reiki bir şifa enerjisi. Evrenden gelen enerjinin, sizdeki enerjiyle birleşip uyanması ve uyguladığınızda ellerinizden şifa akması. Reiki öyle bir enerji ki, sorunlara bütünsel yaklaşır. Siz sorunun tek parçasına odaklanırken o bütünden yola çıkarak çözmeye başlar ve bu kendiliğinden olur. Bunun için düzenli uygulama ve zaman gerekir. Reiki benim için mucizenin kendisi ve değişimin anahtarının bana sunulması.
Kişilerin özel hayatlarında yaşadığı olumsuz olaylardan başka bir de toplumsal olarak da kötü olaylarla sarsılabiliyoruz. Yakın geçmişe bakarak Irmak bebek cinayeti, terör olayları gibi canımızı sıkan birçok olumsuz haberler alıyoruz. Ve bu haberler karşısında çaresiz hissediyoruz, kızmaktan, öfkelenmekten başka bir şey yapamıyoruz. İzlediğimiz, duyduğumuz okuduğumuz haberlerden zihnimizi arındırmanın bir yolu var mı? Size göre bu haberleri izlememekten başka bir çaremiz var mı?
Çok haklısınız, etrafımızda sürekli mutsuzluk, hastalıklar, acılar, kayıplar var. Sosyal medyaya baktığımızda görsel olarak sürekli bu haberlerle zihnimiz, duygularımız paramparça ediliyor. Gördüğümüz her görüntü korku ve endişe yaratıyor. “Ya benim başıma da gelirse?”, “Ya sevdiklerime bir şey olursa?” kaygısı oluşturuyor. İşte bu korku bir süre sonra öfkeye dönüyor. Çünkü olayları yönlendiremediğinizi gördükçe öfkeniz daha da çok artıyor. Bu sefer de bu öfke boşalacak yer arıyor.
O, “Yakınlarımızın başına bir şey gelirse ne yaparım?” kaygısını, en yakınlarımıza kendimiz zarar vererek kendimiz gerçekleştirmiş oluyoruz. Aslında bu okuduğumuz her olumsuz haberde, gördüğümüz her can acıtıcı görüntüde içimizden çıkıp gelen bir döngü. Aslında birbirimize aynalık yapıyoruz. Birinin bu döngüyü kırması gerekiyor. Kişi eğer içindeki güzelliği görmeye başlarsa, kendini sevmeyi öğrenirse belki de bu haberler, bu görüntüler de değişmeye başlar.
Peki, o zamana kadar ne yapalım?
Açıkçası ben izlemiyorum. Bunun adı kaçmak değil. Olan bitenin farkındayım. Ama, “Tüh tüh, vah vah”larla sorunlar çözülmüyor. Ama bizdeki anlayış bu. Ekranın karşısına geç, acı çek, kendini onun yerine koy ve ağla. Bu anlayış pompalanıyor. Aslında bizim el birliği ile “Ne yapabilirim?”lere ihtiyacımız var. Çözüm üreten, sorunun kaynağını gören, harekete geçen durumunda olmalıyız. İlk önce de kendimizden başlamalıyız. Bir söz var, “Biz değişirsek tüm dünya değişir.” Değişimin gücü, sende, bende, bizde. Bunun farkında olmalıyız.
"Affedelim de unutalım mı?"
Yazılarınızda affetmenin ve sevginin öneminden sıklıkla bahsediyorsunuz. Peki, affetmek nelerin çözümü? “Affettim” kelimesini söylemek sanırım pek yeterli değil, insan gerçekten nasıl affeder?
Affetmek o kadar değerli ki, bire bir özgürlük demek. Affetmediğiniz sürece (ki bu, kendinizi affetmek ya da geçmişte yaşadığınız bir olay sonucu birini affetmek de olabilir) orada takılı kalıyorsunuz, bir adım gidemiyorsunuz. Hem duygu olarak orada kalıyorsunuz, hem de düşünce olarak... Sürekli ‘Keşke’ diyorsunuz, kendinizi ağır eleştiriyorsunuz, suçluyorsunuz. Her hatırladığınızda eliniz ayağınız titriyor.
Olay bir kere oluyor. Ama siz sürekli hatırlayarak bin kere tekrarlıyorsunuz. Bu haksızlığı kendinize yapmaya devam etmeyi seçmek mi, yoksa yürüyüp gitmek mi? Yürüyüp giderseniz affetmiş olursunuz. Birçok insan yürüdüğünü sanıyor. İşte, sorunda bu. Affetmediği için geçmişte yaşıyor. Zihin sürekli geçmişle meşgul olursa şu an hayatına almak istediği şeyleri alamadığını görür. Örneğin; aşk ister, evlilik ister. Ancak ya eski sevgilisi aldatmıştır ya da terk etmiştir. “Bana bunu nasıl yaptı?” diyerek öfke doludur. O kişiden özgürleşmediği sürece hayatına istediği gibi biri girmez. Ya da eski sevgilisinin benzeriyle birlikte olur. Bolluk bereket ister. İş ortağından kazık yemiştir. İşyerinde hep hakkı yeniliyordur. Kızar, öfkelenir, “Asla affetmem” der ve benzeri olayları yaşamaya devam eder. İşte, bunlara “Dur” demek istiyorsak, yeniden başlamak istiyorsak, geçmişin yüklerinden özgür kalmamız gerekiyor. Su dolu bardağı düşünün, boşaltmadan yeniden dolduramayız.
Bana diyorlar ki, “Affedelim de unutalım mı?” Affetmek demek unutmak değil zaten. Tabii ki unutmayacağız. Derslerimizi alacağız. Hatırladığımızda duygu olarak aynı öfkeyi taşımayacağız. “Yaşandı ve bitti” diyeceğiz. Öfkeden sıyrıldığınızda affettiniz demektir. İşte, o zaman adım atabilir, yürüyebilirsiniz. Zincirlerinizden kurtulmuş olursunuz. Kendine buna izin veren kişi kendini seviyor ve değer veriyor demektir. Kendini seven kişi başkalarıyla uğraşıp durmaz. O olayı yaşar, olaydaki kendi sorumluluğunu bilir ve bir daha aynı şeyi tekrarlamayacağını da bilir. Çünkü derslerini alır ve güçlenerek yoluna devam eder.
"Fiziksel rahatsızlığınızın altında yatan duygusal mesajlar var!"
Kişi geçmişini gerçekten de geride bırakabilir mi? Ciddi sorunlar yaşamış kişilerin küllerinden yeniden doğması mümkün mü? Ve tabii ki nasıl?
Dediğim gibi çözüm geçmişin yükünü taşımaktan, vazgeçmekten yatıyor. Geçmişi bırakmak ama geçmişi unutmadan, sadece acılardan özgür kalarak anda yaşamayı başarmak önemli. Bunu başardığınızda mutlu, hayattan tatmin olan, kendi potansiyelinizin farkına vardığınız, güçlü insanlar oluyorsunuz. Küllerimizden doğabiliriz. Yeter ki, isteyelim. Geçmişi yük etmektense, sorumluluğumuzu alarak, “Bu sorunda benim sorumluluğum neydi?” diyerek kendimizle de yüzleşerek, derslerimizi alarak ancak kendimize de yüklenmeden, o günkü şartlarda yapabileceğinizin en iyisini ve elinizden geleni yaptığınızı bilerek, olanı olduğu gibi kabul ederek yeniden başlayabiliriz.
Fiziksel rahatsızlığın altında duygusal mesajların olduğunu söylüyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?
Fiziksel rahatsızlıklarımız aslında bize ulaşmak isteyen kendimizden gelen mesajlar vardır. Hastalıklar aslında bize birer mesajdır. Tabii görebilirsek... Biz görene kadar onlar varlıklarını güçlendirerek devam ederler. Örnek vermek gerekirse:
Mide problemleri: Aşırı stres, baş edemediğiniz sorunlar bir süre sonra mide sorunları yaşatmaya başlar. Reflü ve ülser gibi... Şimdi düşünün ve hatırlayın. Bu ilk ne zaman ortaya çıktı? Ne olmuştu? Hatırladığınızda kaynağa da ulaşmış olacaksınız. O problemi ve benzerlerini de çözerseniz. Hastalık kendiliğinden gider, iyileşir ya da daha hafif yaşarsınız.
Ayak, bacak ağrıları: Bulunduğunuz noktada mutsuzsanız ya da gittiğiniz yer (burası iş ya da ev de olabilir) artık gitmek istemediğiniz bir yerse bacaklar ağrı olarak mesaj verir.
Baş ağrıları: Migren ataklarınız varsa bir bakın bakalım kendinizi çok mu eleştiriyorsunuz? “Yapamadım, beceremedim, başaramadım, yine aynı hatayı yaptım” diyerek kendinize yükleniyorsanız migren ataklarınız peşinizi bırakmaz.
Bağırsak problemleri: Kime bu kadar öfkelisiniz? Kim hakkınızı yedi? Kimleri suçluyorsunuz? İşte, bunların farkına vardığınızda sorunun duygusal kaynağını görüp değiştirmeye, çözmeye karar verdiğinizde iyileşme gerçekleşmeye başlar.
Bu arada sakın yanlış anlaşılmasın, tabii ki tıp sorunlarımıza çözüm buluyor. Bunun üzerine de biz altta duygusal sebebi bulur ve çözersek hastalıklar tekrarlanmaz, direnç göstermez ve daha çabuk iyileşir.
Günlük hayatınızda bu hatalı cümleleri kullanmayın!
Size göre günlük yaşamda sık kullanılan hatalı ifadeler neler? Ve bu ifadelerin yerini hangi ifadeler almalı?
Olumsuz düşünmeye ve olumsuz ifade etmeye öyle alışmışız ki, olumlu konuşuyorum derken bile olumsuz söylemlerde bulunuyoruz. Yolculuklarda “Kazasız belasız git” yerine “Sağlıkla, güvende git”, bir şeyi hatırlamak istediğinizde “Unutmayacağım” yerine “Hatırlıyorum”, kilo için “Şişman olmak istemiyorum” yerine “İdeal kilomda olmayı istiyorum”, bolluk bereket için “Dardayım, para zor kazanılıyor” yerine “Maddi rahatlık içindeyim”, mutluluk için “Mutsuz olmak istemiyorum yerine” “Neşeli, mutlu ve özgürüm”, kendini sevmek için “Kendimi hiç beğenmiyorum” yerine “Kendimi olduğum gibi kabul ediyor ve seviyorum”, “Hasta olmak istemiyorum” yerine “Sağlıklı ve kendimi iyi hissetmek istiyorum” deyin. Ne istemediğinizi değil, ne istediğinizi söyleyin. Ve söylerken de şimdiki zamanı kullanın. Çekim yasası şimdiki anda çalışıyor. Sır bu...
Son olarak sizin eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Çözüm çok basit aslında. Bir formül de diyebiliriz. Kendimizi ve başkalarını suçlamaktan vazgeçtiğimizde, olaylar karşısında kendi sorumluluğumuzu aldığımızda geçmişte yaşayarak, kendimizi acımaktan, kurban gözüyle bakmaktan vazgeçtiğimizde özgür kalıyoruz. Özgür kalan kişi ise yeniliklere hazır oluyor. Kendi potansiyelinin, kendi gücünün farkına varıyor. İşte, o zaman geçmişle oyalanmayı bırakıyor. Kendine değer veriyor ve seviyor. Dikkatini şu ana getirerek, “Ne yaparsam kendimi daha iyi, sağlıklı, mutlu, huzurlu, zengin hissederim?” sorusunu soruyor. Siz soruları kendi kendinize bir sorun. Yanıtlar içinizden tek tek gelecek. Sonrasında da harekete geçin. Bir bakacaksınız ki yaşadığınız hayat razı olduğunuz hayattan çıkmış, yaşamak istediğiniz hayata gelmiş. Unutmayın, değişimin gücü sizsiniz.
Röportaj: Dilay Argün
YORUMLAR