Ne zaman Ankara’ya gidip de Şermin’le buluşsam, telefonum susmuyor. “Benim için öper misin? Seni çok kıskandım.” mesajları geliyor art arda. Öyle güzel bir enerjisi var ki, ne yalan söyleyeyim yanından ayrılasım gelmiyor benim de. Her Ankara’ya gittiğimde arıyorum. Çünkü aynen sosyal medyada gördüğünüz gibi. Doğal, samimi ve sıcak. Kitaplarını okumak da keyifli, Instagram’da, Facebook’ta yazdıklarını da… Şimdi ben size Şermin Çarkacı’nın kim olduğunu yazmayacağım, nasıl olsa biliyorsunuz. Tuna, Mete ve Name’nin annesi, Oyuncu Anne desem, Dedemin Bakkalı, Sihirli Değnek, Oyuncu Anne, Başlarım Şimdi Anneliğe, Kötü Alışkanlıklara İyi Öneriler kitaplarının yazarı desem…J
Yazılı röportaj yapmak zor oluyor, insan duyguları yansıtamıyor. Ancak Ankara’ya gitmeyi bekleyemedim. Yine de sordum bir şeyler. Aklımdakilerin beşte biri ancak… Daha o kadar çok soru var ki! Gittiğim zaman video çekeceğim, buradan haber vereyim kendisine de…
Çocuk kitabı mı yazmak daha keyifli annelere yönelik kitaplar mı?
Keyifli olan şey yazmak, onu ayıramazsın, yani ben ayıramıyorum. Yıllarca reklam metinleri yazdım, o da keyifliydi, yetişkinlere hitap eden öyküler yazmak da, çocuk kitapları yazmak da keyifli. Sadece orada tatmin noktan değişiyor sanırım. Yetişkinlere annelikle ilintili olmayan metinler yazmak, edebiyatçı olarak tatmin ediyor beni. Bir derdim var ve bunu anlatıyorum. Annelere yazmak kendimi bir anne olarak iyi hissettiriyor. Çünkü deneyimini paylaşıyorsun. Aralarında anlattıklarını zaten bilenler de var, ama bilmeyene öğretiyor olmak, yeni bir bakış açısı sunuyor olmak, yani bir anlamda onu besliyor olmak müthiş bir his. Yani şunu düşün, Anadolu’da küçük bir kasabada yaşayan bir anne. Çocuğuyla oyun oynamak istiyor ama ne yapacağı konusunda bir fikri yok, seni okuyor ve bir oyun önerin onun işini kolaylaştırıyor. Bu açıdan keyifli. Çocuklara yazmak çok daha önemli, ama değeri çok sonra anlaşılacak bir nokta. Bugün bir çocuk kitabı yazıyorsun, o sadece bir masal, bir hikaye değil ki. İçinde mesajları var, o çocuğa bir şekilde bir bakış açısı kazandırıyorsun. Senin söylediklerin onun dünyasında yer buluyor ve bunun kıymeti ancak çocuk büyüdüğünde anlam kazanıyor. Bunun keyfi de burada.
Yeni projelerin varsa söylemek ister misin? Hadi söyle söyle…
Var… Ama adı konmuş işler değil. Yazmaya devam, bakalım hayat ne getirecek, biz hayata ne götüreceğiz?
Çok merak ediyorum, gerçekten bu kadar pozitif misin? Biraz bana da bulaştırır mısın?
Evet çok şükür, pozitifim. Bunu kaybetmemeye çalışıyorum. Bulaşıcı zaten, etrafında öyle insanlar olduğunda sen de pozitif oluyorsun. Karamsar insanlardan uzak dur, kötü şeyler düşünme ve haline şükret. Temel sıkıntımız şükürsüz bir millet olmamız. Hep daha fazlasında, daha iyisinde gözümüz. Bak bakalım yahu, gerçekten sıkıntı duyacak, üzülecek şeyler mi hayatındakiler? Yoksa senden kötü durumda olanlar var mı?
İş günleri çocuklarla ne kadar zaman geçiriyorsun? Ve de hafta sonları… "Bu geceyi kendime ayırayım" diyor musun hiç?
Hafta içi çocuklar zaten okuldalar. Sabahları erken kalkıyor, öpüşüp, koklaşıp, sarılıp, şakalaşıp evden öyle çıkıyoruz. Öyle çok acelem yok şimdilik. Aheste sabahlar. Ucu ucuna yetişiyoruz okula, işe… Ama yetişiyoruz sonuçta. Çocukları okula kendim bırakıyorum, arabadaki dakikaları çok seviyorum. İnanılmaz güzel sohbetler dönüyor arabada. Akşam eve girdiğimizde uyku saatine kadar oyunla, sohbetle, çocuklarla geçiyor. O arada başka bir iş yapmıyorum. Hafta sonları da beraberiz, çok zorda kalmadıkça hafta sonu çalışmamaya gayret ediyorum. “Bu geceyi kendime ayırayım” demiyorum. Belki yanlış görünebilir karşıdan ama bu bence senin ne istediğinle alakalı. Gece çocukları bırakıp dışarı çıkmak beni üzüyor, mutsuz oluyorum. Onlarla o kadar iyi hissediyorum ki kendimi zaten her gecemi kendime ayırmış oluyorum. Beni bu konuda çok eleştirirler. Anlamadıkları şey, ben sahiden çocuklarla buluşurken çok heyecanlanıyorum. Bir an önce eve gidelim, oynayalım, konuşalım, vakit geçirelim istiyorum. Onlar uyuduktan sonra aç kitabını oku, yazı yaz, arkadaşlarını davet et, internette takıl. Kendime zaman ayırma kısmı bu ve bu bana yetiyor.
Bana Türk annesini 5 cümleyle anlat desem ne dersin?
Değişti o. Bizim anneleri mi anlatacağız, şimdiki anneleri mi? Arada uçurum var. Bizim annelerimiz için
- Yavrumbeniiim
- Sofrada yedin yedin, bi daha aç kalırsın
- Geliyor şimdi terlik
- Bak valla babana söylerim
- Çabuk eve gel.
Şimdiki anneler
- Aşkım/prensesim/paşam
- Yemeğini ye, yemeğine ye, yemeğini ye.
- Sen çok özel ve önemli bir çocuksun.
- Her şey organik ve hijyenik
- Şurda kurs var, gidelim mi?
Bakınca, yetişme tarzımızla yetiştirme tarzımız arasında uçurum görüyorum ben.
Tanıdığın bloggerlar var mı? Kiminle tanışmayı istersin?
Hiçbir bloğu takip etmiyorum. Sadece sosyal medya kullanıyorum. Bloggerları da sosyal medya hesaplarından takip etmiş oluyorum. İkinci bir hamle zor geliyor bana. Yani profildeki linke tıklayıp okumuyorum.
Sosyal medyayı seviyor musun? Bu hesabı açmadan önce çok kullanır mıydın?
Yazmak için kullanıyorum evet, ama okumak için kullandığım söylenemez. Başkalarının hayatına bakmıyorum. Kendi sosyal medya hesabımı açmadan önce, memleketten ve akrabalardan uzak olduğum için onlarla bir iletişim kanalı olarak kullanırdım. Ama evet seviyorum. Amacına uygun kullanıldığı takdirde seviyorum. Yani, yedik, içtik, gezdik, çok eğlendik diye değil, içinde bilgi olan, birilerine fayda sağlayacak paylaşımları seviyorum. Kendim de o yolda paylaşımlar yapmaya gayret ediyorum.
Bunca şeye yetişmeye çalışırken kendini hiç “yorgun” hissetmiyor musun?
Sanırım çok yorulmuyorum. Yani fiziksel yorgunluk elbette oluyor. Gün boyu ayaktayım. Bazen öyle haftasonları yaşıyorum ki, sanki 4 gün bir araya gelmiş gibi. Sabah yaşadığım bir şeyi hatırlayınca iki gün öncesini hatırlamış gibi oluyorum. Hiç oturmadan geçirdiğim haftasonları oluyor. O zaman yoruluyorum işte, ama uyuyunca geçiyor, dinleniyorsun. Ama o ruh yorgunluğunu çok yaşamıyorum. Yaşam enerjisinden bahsediyorsan eğer, onu çoğu zaman en keyifli haliyle yaşıyorum. Diri tutmak için de elimden geleni yapıyorum. İyiyim, çok şükür.
Seni en çok ne dinlendiriyor? (Çocuklarla oynamak dışında.)
Yorulmuyorum dedim, ısrarla soruyorsun. (E-posta ile röportaj sorusu gönderince böyle oluyor işte…)
Çocukken de 3 çocuğun ve bu işin hayalini kuruyor muydun?
Evet. Çok çocuklu bir ev istiyordum, hatta daha da çok. İkizlerim olacağını tahmin ediyordum. Hep gözümde öyle canlandırıyordum. Yazarlık hayalimdi, bu yüzden edebiyat okudum ve elimden kalemi, kitabı hiç bırakmadım. Bütün hayallerim gerçek oldu bir şekilde, çok şükür.
Evde zaman geçirmeyi seviyor musun yoksa her fırsatta kendini sokağa atıyor musun?
Yok, evde olmayı severim. Dışarıda vakit geçirmeyi de severim. Koca gün, eve de yetiyor, sokağa da…J
Bugüne kadar sosyal medyada seni en çok etkileyen ve en çok üzen olay nedir?
Özel olarak bana yazılan ve benim sayfada vuku bulan herhangi bir olaya değil, genel olarak sosyal medya üzerindeki kavgalara çok üzülüyorum. Kavgacı, sorgulamayan, kolay küfredebilen, anlamayan, negatif, mutsuz insan profilini görmek üzüyor beni. Ve evet çok görüyorum.
Sence böyle kitaplar yazmak için uzman kimliği şart mı?
Yazdığın kitaba ve üslubuna bağlı. Ben deneyimlerimi yazıyorum ve ideal olanı anlatmıyorum. Oyun önerisi sunmak için illa uzman olmak gerekmiyor. Ama her kitabımda ciddi bir titizlikle uzman görüşleri alıyorum.
Aile büyüklerine işini nasıl anlatıyorsun? (Sosyal medyada olanı.)
Kullanıyor onlar sosyal medyayı zaten, biliyorlar, takip ediyorlar. Sosyal medya hesabım benim işim değil. Blogger olsam bu ayrı. Ben sayfam aracılığı ile para kazanmıyorum, o sayfa benim uğraşım. İş olarak baksam başka olurdu sanırım.
Üzgün olduğunda paylaşmıyorsun genelde. Bunun özel bir nedeni var mı? Ve hayatını toz pembe sananlardan "hayat sana güzel" mesajları alıyor musun?
Sıkıntılarımı genel olarak paylaşmam, sosyal medyayla değil, arkadaşlarımla da paylaşmam. Sadece benim sıkıntıma çare olabilecek insanlarla, şöyle bir sıkıntım var, bunu nasıl çözeriz diye anlatırım. Milletin derdi başını aşmış, bir de beni mi düşünsünler. Hayat sana güzel, evet çok söylüyorlar. Ama pek takılmıyorum. Hayat bana güzel evet, çünkü ben bu hayatı hayal ettim ve o hayale ulaşmak için çok çalıştım. Hayat bana güzel evet, çünkü benim senden çok da farklı bir hayatım yok. Çalışıyorum, üretiyorum, çocuklarıma bakıyorum, onlarla ve tek başıma hayattan keyif almanın yollarını deniyorum. Allah güç versin hepimize, gerisinin üstesinden geliriz.
De bana Şermin, sence her şey düzelecek mi ülkede? Çocuklarımızın geleceği ile ilgili endişelerin var mı?
Bu ülkenin tarihi bizim yaşadığımız yıllardan ibaret değil. Endişelenecek isek sadece kendi çocuklarımız için değil, ulusumuz için endişelenmemiz gerek. Dönüp bak geçmişe, ne badireler atlatılmış, neler görmüş bu topraklar. Bu zor zamanlar da geçer inşallah.
Sokakta seni çevirdiklerinde çocuklar ne tepki veriyor?
Bu tür durumları çok yaşamıyoruz. Biz çıkarsak ormana gideriz, köye gideriz. Hastanede, yemekte falan birkaç kez denk geldi, arkadaşım dedim, geçtik öyle.
Yorumların hepsini okuyabiliyor musun?
Okuyamıyorum. Mesajları da okuyamıyorum. Göz atıyorum sadece.
Özel hayatınla ilgili sorular geldiğinde ne yapıyorsun?
Cevaplamıyorum. Merak etmesin, ne yapacak benim özel hayatımı?
Haftada kaç kitap okuyorsun?
Tüm günüm kitaplar arasında geçiyor. Al, bitir, rafa koy bir ilişkim yok kitapla. Bir yazı yazmak için karıştırıyorum, eski bir bilgi için karıştırıyorum, şiir için karıştırıyorum. Yani Google’a günde kaç kere bir şey soruyorsak, o kadar da kitap geçiyor elimden.
Seminerlerde ne hissediyorsun? Kadınlara dokunabiliyor olmak nasıl bir duygu?
Dokunuyor muyum, işe yarıyor mu bilmiyorum. Herkes kendi hissettiğini biliyor neticede. Fakat kendi hesabıma hissettiğim şu, farklı illerdeki, farklı hayatlardaki bir sürü kadınla ortak dertlerde, ortak hedeflerde, ortak hayallerde buluşmak inanılmaz motive ediyor beni. Düşünsene, ben orada demişim ki, “şunu şunu yaparak çocukla şöyle vakit geçirebilirsin ve bu şu işe yarar...” O eve gidince bunu yapmış. Sonra bir mesajla, mektupla teşekkür etmiş bana, o günden sonra hayatımızda şunlar değişti, diye. Düşün bendeki sevinci, aldığım gazı... Tutmayın küçük enişteyi durumları. J
Sana bakışlarından hislerini anlıyorsun değil mi?
Çok sevdiklerini, beğendiklerini söylüyorlar imzalarda, seminerlerde. Söylemesinler, ne diyeceğimi bilemiyorum. Utanıyorum.
Çocuklara bırakmak istediklerin?
Kendi çocuklarıma mı? Sormak istediğin ne anladım ama dur bak başka bir şey konuşalım. Yavrularım şimdiden affetsin, öyle bankada para, ev, araba vs. bırakamayacağım. Öyle bir hayatımız yok. Bizim milletin en büyük yanılgılarından biri bu. Ben çok gülüyorum bu duruma. Çocukların geleceğini garanti altına almak için hababam çalışıp para biriktiriyorlar, evler alıyorlar falan. O birikimi yapmaya çalışırken çocuğun çocukluğu, senin gençliğin kaçıp gidiyor. Dikkat edin, sonra da bu birikimi, çocuklarının gençliğinde vermiyorlar, kendileri ölünce çocukları rahat ediyor. Çocuklar da zaten mirası paylaşamıyor, mutlaka kavgalar çıkıyor, paylaşabilseler bile, anan baban ölmüş doksan yaşında, sen gelmişsin 60 yaşına, o yaştan sonra sahip olduğun evi, parayı ne yapacaksın?
Şu çocukların geleceğine yatırım meselesini bir daha düşünmek lazım. İyi bir eğitim en değerli miras. Ama o da sadece iyi okullara göndererek olacak iş değil. İnce ince, nakış gibi işliyoruz çocukları yıllar içerisinde. Söylediğimiz her söz, her davranışımız bir miras aslında. İyi mi, kötü mü zaman gösterecek. Bırakmak istediğim şeyler var tabi. Kendi ayaklarının üzerinde durabilme gücü bırakmak isterim. Hayal kurabilme, hayaline doğru yürüyebilme gücü bırakmak isterim. Dünyaya karşı duyulacak sonsuz bir sevgi bırakmak isterim. İyiyken iyi, kötüyken kötü demesinler, şükretsinler. Öyle bir şeyler kötü gittiğinde hemen pes etmesinler. Çok sevdiğim bir Pir Sultan Abdal sözü bırakmak isterim kalplerine, zorluklarla karşılaşınca “Bu bir demdir gelir geçer” desinler ve devam etsinler, gözleri hep gelecekte olsun. Kendilerine güvensinler, yeteneklerini tanısınlar, yapabilecekleriyle hayata tutunsunlar isterim. Dar çerçevelerle düşünmesinler, daha geniş bakabilsinler isterim. Merak duygusunu hiç yitirmesinler, her gün şaşıracak, öğrenecek, merak edecek bir şeyler bulsunlar isterim. Bu saydıklarımı bırakabilirim sanırım, bende var olduğunu biliyorum, üçüne de bölüştürürüm. J Üçüne de birer ev bıraksam, ancak başlarını sokacak bir yuvaları olur. Ama bunları bırakırsam, kendilerine içine başkalarını da alabilecekleri kocaman bir dünya kurabilirler.
Buradan herkese bir mesaj göndermeni istesem…
Sevdiğim kelimeleri yazayım mı? Bunların üzerinde düşünsünler. Benim hayatım bu kelimeler üzerine kurulu. “Çocuk, çocukluk, hayal, sevgi, anlayış, sabır, şükür, düşün, oku, oyun, gayret, geçer, hadi, kalk.” Bir de çay var. Herkese bir bardak çay ısmarlamak isterdim şimdi bak, ama mümkün değil. Herkes kalksın çayını demlesin, söylesin, doldursun... Hep beraber içtiğimizi hayal edelim.
YORUMLAR