Tuna Kiremitçi’nin meşhur oluşu, benim lise dönemlerime denk gelir. Dönemin yakışıklı, kıvrak zekâlı, hafif ukala edebiyatçı kontenjanını o dolduruyordu. Yine de yalnız meşhur olmasıyla ünlü biri sayılmazdı. Yıllar içinde sayısını bilmediğim evlilik yaptı; bazen cesur, bazen küskün ve bazen korkak şiirler, şarkılar yazdı, söyledi. Albümleri çıktı, bir ara müziğe küstü, çekip Bulgaristan’a gitti. Belli ki ruhu pek dalgalıydı. Şimdi 44 yaşında ve Nişantaşı’nda bir terasta karşımda oturmuş kahvesini yudumlarken, sakin, kendini korumaya çalışmaktan vazgeçmiş görünüyor.
“Yıllardan ve yollardan sonra dönüp baktığında, şiirle ve şarkıyla dolu bir hayat görüyor o zamanki delikanlı” diye yazmışsınız yeni kitabın girişine. Hayatınıza uzaktan bakacak kadar yaşlandınız mı?
Umarım yaşlanmışımdır. Kendimi, bildim bileli ifade etmeye çalışmışım. Bir elimden müzik bir elimden şiir tutmuş, yatılı okulun koridorlarından müzik koluna, oradan profesyonel müzik hayatına, şarkılara, şiir kitaplarına... Türkiye’nin değişen ve giderek daha da enteresanlaşan şartlarına rağmen bugüne kadar gelmişiz. Bundan sonrası için de kararlıyım.
Kitabın ismini kim koydu?
‘Bir Uyumsuz Bulut’ benim şarkılarımdan birinin adı. Teklif ettim, yayıncım Kutlukhan Perker de uygun buldu sağ olsun.
Kapak fotoğrafında Nâzım Hikmet’i andırıyorsunuz sanki.
Bu iltifat bana bir süre yeter. (Gülüyor...)
Özellikle mi seçtiniz?
Yok, estağfurullah. Nâzım da suyun öteki yakasından olduğu için simaen bir benzerlik olabilir. Gerçi biz Bulgaristanlıyız, o Selanikli. Ama 40 yaşından sonra duymaya başladım bu sözü, iltifat kabul ediyorum.
“Benim hayatım bir başarısızlıklar silsilesidir” demişsiniz yıllar evvel. Hatırlıyor musunuz?
Evet. Bütün sanatçıların, her başarısının arkasında silsile halinde gelen başarısızlıklar vardır. Bir bestecinin tutmuş bir şarkısının arkasında tutmamış onlarca şarkısı vardır. Her romancının başarılı bir romanının arkasında bitirmeyi bile başaramadığı onlarca kitabı vardır. Önemli olan direnip kaleye şut çekmeye devam etmek. “Direnmek de yeteneğe dahildir” diye bir söz duymuştum gençliğimde, zorlandığımda hep onu hatırlarım. Bilim adamları dünyanın en başarısız insanlarıdır mesela, sürekli deney yapar ve yanılırlar. Televizyona çıkıp memleketi kurtaran adamlar her gün yanılıyorlar, hiçbir dedikleri çıkmıyor. Ben hayatta üreterek varım. Dolayısıyla başarısız bulduğum çalışmalarımı da bu saatten sonra sahiplenmeyi tercih ederim.
“En büyük başarısızlığım” dediğiniz şey neydi?
Sinemacı olmak istemiştim bir ara, olamadım. Aslında sinema okulu mezunuyum. Vaktimi müziğe ve edebiyata ayırdığımdan yeterince yoğunlaşamadım. Şimdi sinema okulunda hiç olmazsa öğrendiklerimi öğrencilere aktararak bir nebze teselli buluyorum.
‘Artık savaştan da zevk alıyorum’
Bir ara müziği bıraktınız. Derdiniz neydi?
O dönem kendimi biraz yalnız hissettim. Müzik sektörünün beni anlamadığını düşünüyordum. Oysa öyle değilmiş. Biraz çocukça, duygusal davranmıştım. Bir şeyler yapmaya karar verdiğinizde, bir de samimi olursanız arkadaşlarınız size destek oluyormuş. O dönem yaşadığım Bulgaristan’dan döndüğümde aklımda sadece müzik yapmak vardı. Sonra eski arkadaşlarım ortaya çıktı ve kendimi yeniden bir grupta çalar buldum. Atlas grubu ticari olarak başarılı olamadı ama müzik yazarlarından övgüler aldı, bu da bana başka projeler için cesaret verdi.
Bulgaristan’da 3 yıl ne yaptınız?
Bulgaristan bizim ata toprağımız. Bazı akrabalarımı keşfettim, arkadaşlarım vardı, edindiğim arkadaşlarım oldu. Bulgaristan çok iyi davrandı bana, evimde hissettirdi, yaralarımı sardı ki münzevi bir hayat yaşıyordum orada. Sofya’nın biraz dışında bir kasabadaydım. O süre biraz Doğu öğretileriyle de ilgilenme fırsatım oldu, bu sayede bir iç denge oluşturdum. Müzik ve şiir dışında hiçbir şey yapmak istemediğimi, sadece bu şekilde kendime ve başkalarına yardımcı olabileceğimi fark ettim. 2012’de döndüğümde bakış açım değişmişti; mesela artık medyada köşe yazarlığı yapmak istemiyordum ya da makale yazmak, siyasetle ilgilenmek istemiyordum.
Yazdığınız şarkıları en iyi kimler yorumladı size göre?
Müslüm Gürses’in ‘Affet’ yorumu bir klasiğe dönüştü, çok seviyoruz. Gülay’ın söylediği ‘Mucize’yi çok severim. Bir de Haluk Levent’in ‘Bu Aşk Burada Biter’ yorumunu seviyorum, kendi janrasında güzel söylemişti.
“Çok huzursuz bir evde büyüdüğüm için hep huzurlu bir ortamda olmayı hayal ettim” demişsiniz bir de. 44 yaşında o huzura erişebildiniz mi?
Hayatımdan memnunum, çok şükür. Özellikle çoluk çocuk sahibi biri olarak herkes gibi işten, güçten, Türkiye’den, dünyanın halinden yana kaygılarım var ama kendi dengemi bulduğumu düşünüyorum. Böyle olacağını bilseydim 40’lı yaşlarıma 10 yıl erken girerdim.
Eskiden olmayan ne var hayatınızda?
Kadınların 30’larda yaşadığını erkekler 40’larda yaşıyor. O güne kadarki bütün savruluşlar, denemeler, yapamayışlar, kafa karışıklıkları eğer ders çıkarmayı bilirseniz birden dengeye dönüşmeye başlıyor. Yoksa hayat mücadelesi devam ediyor. Bir de bizim için para kazanmak da, var olmak da başkaları için olduğu kadar kolay değil. Her gün kendimizi yeniden motive etmemiz gerekiyor. Bunlar baki ama şimdi o savaştan da zevk alıyorum.
Şu zamanda size hâlâ ne şiir yazdırıyor?
Şiir yazmak, o anda dünyaya taze bir çocuğun gözlerinden bakabilmek gibi. Kanıksanmış bakış açılarının dışına çıkabilmek, ruh ve madde arasında yeni ilişkiler kurabilmek demek. Meditasyon gibi bir şey, bu duyguyu çok seviyorum.
Röportaj: Gizem Sevinç Selvi
YORUMLAR