Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Arzu İlknur Özdemir’e ülkemizde artan sezaryen oranlarının nedenlerinden sezaryen sebeplerine; hamilelerin doğumla ilgili alması gereken tavra kadar her şeyi konuştuk. Konuya ilişkin tüm detayları Op. Dr. Arzu İlknur Özdemir, hekim penceresinden doğumu detaylı olarak anlattı.
Ülkemizde sezaryen oranı neden arttı?
Bunun birçok nedeni var. Geçmişte yaşayan kadınlara göre fiziksel aktivitenin azalması bu nedenlerden bir tanesi... Kadınlar eskiden ev işleri, temizlik gibi şeyler için fiziksel güçlerini kullanıyorlardı. Beslenmek bir diğer neden. Bununla birlikte anne olma yaşı artık geçmişe göre çok ileride. Annelerimiz 17-18-19 gibi tüm çocuklarını doğurup doğum olayını kapatırken şimdi 30’lardan önce anne olan oldukça az. Dolayısıyla kadının yaşının, doku elastikiyetinin azalması da nedenler arasında sayılabilir. Korku, en büyük nedenlerden bir diğeri. Eski Türk filmlerinin doğum sahnelerini hatırlarsak, sancılar, çığlık ardından bebeğin sesi... Dolayısıyla doğumu acı, sancı olarak kodlayan nesiller oldu. Bu noktada da kadınların bu kodlamasını değiştirmek için sistemli bir bilinçaltı temizliği gerekiyor. En önemli sebeplerden biri ebelik sisteminin eksikliği. Biz doktorlar hastalarımızı çok yakından takip ediyoruz, son anlarına kadar hep yanlarındayız. Bunun yanında biz doktorların takip etmesi gereken onlarca hamile oluyor ve bu nedenle doğum yaklaştığında hastanede ebelere ihtiyaç duyuyoruz. Bazı hastanelerde ebe yok. Böyle durumlarda hastanede, doğuma kadar takibi biz yapıyoruz. Ebelik sisteminin gelişmesi normal doğumun yaygınlaşması için çok gerekli ve önemli.
Hangi durumlarda sezaryen doğum yapılmalıdır?
Bebeğin ters geldiği durumda, makat geliş de denir. Yan, yüz, transfers, ayak geliş gibi durumlarda sezaryene yönleniyoruz. Daha önce geçirilmiş rahmin kesildiği operasyon varsa yine sezaryen gerekebiliyor. Bebeğin büyüklüğü ile annenin çatısının uyumlu olmadığı durumlar yine bir sebep, baş-pelvis uyumsuzlukları diyoruz buna da. Annede aktif herpes enfeksiyonu varsa yine sezaryen gerekebiliyor. Bunlar en genel sebepler olarak sayılabilir, bunlar dışında hamile özelinde değerlendirmek gerek.
Sezaryen doğumun doktorlar tarafından kolaylık olarak görülmesi gibi bir algı söz konusu... Gerçekten böyle mi?
Eğer anne adayı doğum konusunda uyum sağlamakta zorlanacaksa, normal doğum sürecine dair anne adayında bir hassasiyet hissetmişsek sezaryen kolaylık olabilir doktor için. Burada biz doktorlar zorlayıcı anılarla değil de kutlama tadında yaşamalarını isteriz takip ettiğimiz hamilelerin dolayısıyla normal doğuma ilişkin kaygı çok yüksekse sezaryen tercih edilmelidir bence. Sonuçta sezaryen elimizin altındaki bir şey. Eskiden sezaryen bu kadar yaygın değildi; anne-bebek ölümleri oldukça yaygındı. Omuz takılmaları, iri bebeklerle ilgili yaralanmalar, selebral palsiler (doğum sırasında) gibi sorunlar daha yaygındı. Amacımız anne, baba ve bebeği sağlıklı biçimde buluşturmak. Dolayısıyla aşırı pimpirikli anne adaylarının olması sezaryen oranının artmasına sebep olabiliyor. Burada art niyet aramak yanlış. Hekim arkadaşlarımın da önceliği anne ve bebeğin sağlıkla kavuşmasına verdiklerine, ellerinden geleni yaptıklarına eminim.
Normal ya da sezaryen doğum olacağı ne zaman belli oluyor?
Ben 37-38. haftada bebeğin çatıya girmesiyle, angajman dediğimiz olay gerçekleştikten sonra genel olarak bir çatı değerlendirmesi yapıyorum. Ama bu kontrol yüzde yüz gerekli bir şey değil. Daha çok majör bir engel var mı diye bakıyorum, çok belirleyici olamayabiliyor. Doğum anına kadar durum tamamen değişmiş olabiliyor. Önce normal doğuma uygun değil diye düşündüğümüz hastaların ilerleyen saatler içinde bebeğin iyi yerleşmesi ve başının aşağı inmesiyle gayet iyi pozisyona geçebiliyor. Çatı darlığına ilişkin sebep olucu çok net farklı durumlar var tanı koyduğumuz böyle durumlarda doğumun gideceği yönle ilgili önceden aileyle görüşüyorum mutlaka.
O zaman hamileliğin başında anne adayı, doğum yöntemini kendi belirlememeli, bu konuda keskin olmamalı, öyle değil mi?
Doğumu aslında normal mi sezaryen mi diye düşünmemiz gerekiyor. Hepiniz aslında hamileliğin başlarından itibaren böyle düşünüyorsunuz. Bu aslında 1950’lerden sonra hastanelerde müdahaleci doğumların artması ile ilgili bir şey bence. Doğum aslında gayet fizyolojik bir olay; yemek, içmek, sevişmek gibi. Maalesef normal doğuma takık hamile profilleriyle de sık karşılaşıyoruz. Doğum sürecinde bir sürü şey olabiliyor; bebek takılı kalıyor, kalp atışları bozulabiliyor aniden sezaryene almak gerekebiliyor. Böyle durumlarda sezaryen sonrası iyileşme süreçleri çok uzuyor. Ben de normal doğum istiyordum hamileyken fakat 36. haftada yüz geliş bir sezaryen doğum yapmak durumunda kaldım. Benim eşim de ( Op. Dr. Serkan Aydoğdu) kadın doğum uzmanı ben de öyleyim. Şunu demek istiyorum bu belirlenebilir bir şey değil. Burada şundan bahsetmek gerekir ki davalar var birçok doktor arkadaşımın aleyhine açılmış. Bu davalarda ‘neden normal doğurttun?’ diye sorular. Normal doğumda da aslında birçok komplikasyon görülebilir ve bu komplikasyonların birçoğu öngörülemez komplikasyonlar. Dolayısıyla ortaya bir komplikasyon çıktığında ‘Neden sezaryeni tercih etmedin?’ diye soruyorlar bu davalarda. Birçok doktor önemli tazminatlar ödedi bu süreçte. Durum böyle olunca herkes kendine göre gardını alıyor bunun doğru olduğunu söylemeye çalışmıyorum. Bu süreçte düzeltilmesi gereken şeyler var. İşin hekim tarafında da pek çok farklı şey var aslında. Bana bu konuda kızıyorlar bazen normal doğuma bu kadar yönlendirerek risk alıyorsun diye. Ben kadının doğasına güvenerek yönlendiriyorum. Tek derdim; sağlıklı anne ve bebekler.
Sezaryene giren ya da girecek bir anne adayı aslında normal doğuma alınıp alınamayacağını anlayabilir mi?
Hayır, anlayamaz. Burada esas olan şu; hekime güvenmek! Çünkü hiçbir hekim takip ettiği hamile ya da hastasına art niyetli davranmaz. Hekimler bunun için yemin ediyor. Dolayısıyla sezaryene ilişkin çok farklı gereklilikler doğmuştur ki tercih etmiştir diye düşünüyorum.
Röportaj: Bengü Kantekin Günal
YORUMLAR