Sabahın erken saatlerinde Pera’daki Mila’da buluştık Özge Gürel ve Murat Yıldırım’la. Çıtır çıtır simitlerimizi ısırıp kahvaltımızı ederken, sıcacık çaylarımızı da yudumladık. Onların güzel sohbetiyle, kahvaltımız daha da renklendi. ‘İlk Öpücük’ sezonun en iddialı romantik komedi filmlerinden biri. Fragmanında da kalitesini ve farkını belli ediyor. Sevgili Özge ve Murat’la sohbetimiz su gibi akıp gitti...
İlk Öpücük’ filmi haftaya vizyona giriyor. Hayırlı uğurlu olsun öncelikle. Konusundan bahseder misiniz biraz?
Murat Yıldırım: Çok tatlı bir hikâye. Çağlar Yurt, ‘50 İlk Öpücük’ü, bizim örf ve âdetlerimize göre uyarladı, çok da güzel ve sıcak oldu. Bir kadın var ve bu kadının hafızası bir günle sınırlı. Ertesi gün kalktığında her şeyi unutuyor. Ben de bu kadına âşık olan adamı oynuyorum. Biz çekerken çok eğlendik ve böyle güzel geçen setlerin sonucunun da kötü olduğuna hiç şahit olmadım. İnşallah seyirci de beğenir.
Özge, sanırım sen de filmde bir öğretmeni canlandırıyorsun.
Özge Gürel: Evet, sıkışmışlık hissiyatı çok yoğun bir öğretmeni canlandırıyorum. Geçirdiği kazadan sonrasını hatırlamadığı için travmanın adını koyamıyor. İçinde bir boşluk hissediyor ama bunun sebebini bilmiyor. Hakan da (Murat Yıldırım) Bahar’a o travmayla yaşamayı öğretiyor. Kazanın üstünü örtmek yerine bununla yüzleştirip mutlu olmasını sağlıyor.
‘Annem doktor olmamı çok istedi’
Aslında çok zor bir durum.
Ö.G.: Muazzam zor. Hatta Murat’ın durumu benimkinden daha zor. Her gün “Beni seviyordun” hissiyatını vermek çok güç.
Gerçek hayatta sevdiğin insana her gün bunu yapabilir misin?
Ö.G.: (Gülüyor) Denerim, çok da isterim yapmayı. Ama ne kadar yaparım, nerede tükenirim bilmiyorum.
Filmin ismi ‘İlk Öpücük’. İlk masum öpücüğünüzü hatırlıyor musunuz?
M.Y.: Annemin beni öptüğü ilk öpücük.
Ö.G.: Ben ilk öpücüğümü hatırlamıyorum gerçekten. (Gülüyor)
Murat, filmde bir veterineri oynuyorsun. Var mıydı çocukken böyle hayallerin?
M.Y.: Annem doktor olmamı çok istedi. Ama şimdiki halimden çok memnunum.
‘Kaza sahnesinden çok etkilendim’
Fragmanda, bir köpek ısırma sahnesi var. Zor oldu mu o çekimler?
M.Y.: O gerçek köpek değildi, çok hareketli bir sahneydi. Oyuncak köpek kullandık. Ama gerçek köpeği kucağıma aldığım ilk sahnede köpek beni ısırdı. Halbuki köpeklerle de aram iyidir ama sahibine gitmek istedi.
Özge, filmde seni de yılan soktuğu bir sahne varmış. Zor oldu mu çekimler?
Ö.G.: Beni o sahne zorlamadı ama Cezmi Baskın’la olan kaza sahnem çok etkiledi. Kaza anını hem fiziksel hem içsel olarak hissetmek fikri çok enteresandı.
‘Dalgıç kıyafetiyle sokakta koştum’
En keyifli sahne?
M.Y.: Dalgıç kıyafetiyle tek başıma sokaklarda koştuğum sahnede hem çok eğlendim hem de çok garipti benim için. Koşarken bir dükkânda “Dalgıç kıyafetiyle dolaşmayınız” diye bir yazı gördüm. Önce bizim ekip şaka olsun diye yazdı zannettim ama halk bundan rahatsızmış. Düşünsene tek başına dalgıç kıyafetiyle koşan bir Murat Yıldırım. (Gülüyor) Tanıyanlar garipsiyor, tanımayanlar kızıyor.
‘Evliliğin en güzel yanı her gün kendine âşık etmek’
Erkekler evlenince kilo alır derler. Oldu mu öyle bir şey?
Murat Yıldırım: Yok olmadı, sadece birkaç kilo aldım. Canım ne istiyorsa her şeyden biraz yiyorum. Daha çok protein ama bu aralar karbonhidrat da hayatıma girdi.
Fas mutfağına alıştın mı?
M.Y.: Çok alıştım, Avrupa’da da çok sevilen bir mutfak. Eşimle bir yere gittiğimizde Faslı olduklarını öğrendiklerinde hemen yemeklerinden bahsediyorlar.
Evlilik nasıl gidiyor?
M.Y.: Güzel gidiyor. Evliliğin en güzel yanı, her gün kendine âşık etmek. Eşim, “Her gün sana daha çok âşık oluyorum” diyor. Sevmek ve sevilmek çok güzel. Sevgi için çabalamak çok güzel.
‘Evlenmeyi düşünüyoruz ama acelemiz yok’
Özge, Murat sana evliliği tavsiye ediyor mu?
Özge Gürel: Sohbetlerimizde hep söylüyor, ne kadar mutlu olduğunu görüyorum. İmane ile konuşunca, onda da hissediyorum. Özendiriyorlar çünkü çok keyifli duruyor. Zamanı gelince neden olmasın?
Serkan Çayoğlu’yla sen de en çok yakıştırılan çiftlerdensiniz. Evlilik kararı aldığınız söyleniyor.
Ö.G.: Düşünüyoruz tabii ama şu an öyle bir şey yok. Bu kararı aldığımızda çok rahat bir şekilde ilan ederiz. Evlilik için bir ön hazırlık lazım. Şu an, bu yoğunlukta, öyle bir tempoya girmem söz konusu değil. Keyfini çıkarabileceğimiz bir zamanda ve alanda olmasını istiyoruz. Acelemiz de yok.
Çocuk fikri nasıl geliyor?
Ö.G.: Çocukları çok seviyorum ama şu an çocuğum olduğunu hayal edemiyorum.
İmane Elbani’nin hamile olduğuna dair haberler çıktı. Doğru mu?
M.Y.: Yok şu an öyle bir şey.
‘Anne yemeklerini çok özlüyorum’
Madem pazar kahvaltısında buluştuk, en iyi yaptığınız yemek?
Murat Yıldırım: Güzel kahvaltı sofrası hazırlarım. Sonuçta hayat müşterek. Bir de çok güzel menemen ve güveç yaparım.
Özge, senin aşçılık eğitimin de var. Çok güzel yemek yapıyormuşsun.
Özge Gürel: Patlıcan musakkayı ve fırın yemeklerini güzel yaparım. Sadece pilavla sıkıntım var. Önemli bir şey olduğunda asla tutmayıp beni rezil ediyor. (Gülüyor)
Serkan Çayoğlu’yla birlikte mutfağa giriyor musunuz?
Ö.G.: O çok güzel yemek yapar. “Çırak kim olacak? Domatesleri kim doğrayacak?” gibi konuşmalar oluyor aramızda. (Gülüyor) Serkan, Hint mutfağını çok sever. Ben anne yemeklerini çok özlüyorum. Annem Kumburgaz’da, Çerkez’dir kendisi ve şahane Trakya böreği yapar. Gece saat 03.00’te canım bir şey istese, hiç üşenmez pişirir. Annemden ev makarnaları ve tarhanalarla dolu valizlerle eve dönüyorum.
Buna rağmen çok fitsin.
Ö.G.: (Gülüyor) Bazen ipin ucu kaçıyor, sonra bir yerden tutmaya çalışıyorum. Özel bir diyet yapmıyorum. Gereksiz kalori almamaya çalışıyorum, abur cubur yemiyorum. Tatlıdan uzak duruyorum.
‘Gizlice ablalarımın kıyafetlerini giyerdim’
Nasıl bir çocuktun Özge?
Özge Gürel: Çok meraklı ve heyecanlı bir çocuktum.
Ailenin en küçük kızı olmak nasıldı?
Ö.G.: 2 ablam var. Hem güven veriyor, hem eğlendiriyor. Ablalarımın kıyafetlerini gizlice giyip çok dayak yemişimdir. (Kahkahalar) Şimdi çok iyi anlaşıyoruz.
‘Köyde büyüdüm’
Çocukluğun nasıl geçti Murat?
Murat Yıldırım: Çok güzel bir çocukluk geçirdim.Köyde doğal bir ortamda büyüdüm. Öğretmen çocuğuyum. Sınıf arkadaşlarım ilkokulda lastik ayakkabı giyerdi. Kendi ayakkabılarımla onların yanına gitmeye utanırdım. Ayakkabılarımı bahçede bırakır, babamdan habersiz edindiğim lastik ayakkabılarla sınıfa girerdim.
Röportaj: Ömür Sabuncuoğlu
Fotoğraflar: Hakan Öcal
YORUMLAR