Ayna olarak anne...

Duyguları ifade etmek büyük iş. Özellikle biz yetişkinler duygularımızı tanımaktan; onları açıkça ifade etmekten aciziz. Çoğunlukla nezaket kalkanının altına saklarız onları; olumsuz duygularımızla nasıl başa çıkacağımızı öğrenmediğimiz için yok saymaya çalışırız: “Öfkeli değilim, kızgın değilim, kırgın değilim...”


Halının altına süpürür ve görmezden geliriz...

Kaybolmaz kırgınlıklar, ayağının takılıp halının tersyüz olacağı günü beklerler.


Sadece olumsuz değil olumlu duygularımızı da kırılmak, zayıf görünmek, duygusal diye etiketlenmemek uğruna açık açık yaşamayız. Çok ağlamaktan korkup çok fazla gülmeyiz; nazar değer diye mutlu olduğumuzu söylemeyiz öyle değil mi...


Biz ve bizden önceki nesiller hep makul bir duygu seviyesinde kalıp aşırılıkları törpülemekten yana olanlardanız... Şimdiki çocuklar öyle değil.


Uzay 2 yaşına bastığında haftada 3 sabah oyun grubuna gitmeye başladı. Bu oyun toplantıları ona sosyalleşmesi için güzel bir olanak sağlarken bana da oyun grubuna ev sahipliği yapan Iraz Toros Suman’dan danışmanlık alma fırsatı verdi...


Ne zaman annelikle ilgili içinden çıkamadığım bir konu olsa Iraz’a sorabildim böylece.


Ondan aldığım en önemli nasihatlerden biri “aynalama” konusunun önemi oldu.


Böylece Uzay’la yaşadığımız kaotik durumlarda kullanılacak şu şekil bir iletişim öğrendim.


Örnek durum:

Uzay’la parktayız. Akşam olmuş, hava soğumuş, yorulmuşum vs. gibi dış etkenler sebebiyle parktan ayrılıp eve dönmemiz gerekiyor. Uzay olduğu yerde tepiniyor: “Gitmicem, burada kalıcam!” (Ortalama bir anne tavrı, çocuğu yaka paça toparlayıp arabaya, pusete oturtup uzaklaşmak veya yaka paça toparlayamayıp kendisi de ağlayacak hale gelene kadar sinirlenmek şeklinde olabilir.) Ben Uzay’ın boyuna eğiliyorum: “Parkta oynamak ne kadar güzel değil mi? Şimdi bu oyunu bırakıp gitmek hiç hoşuna gitmiyor. Daha çok oynamak istiyorsun ve bunu yapamadığın için kızıyorsun.” Uzay duruyor. Bana bakıp biraz daha tepiniyor ve susuyor. Elimi tutuyor arabaya biniyor. Sonra şöyle diyor: “Anne ben niye ağladım biliyor musun? Daha çok oynamak istemiştim. Oynayamadığım için üzüldüm.” Uzay onun duygularını fark ettiğim ve kabul ettiğim için sakinleşiyor. İşte buna aynalama deniyor.


Bunun tersi de şu şekilde oluyor: Yine aynı durum, çocuk ağlıyor. Anne yanına gelip, “Ne var canım ağlayacak. Bir şey olmadı ki. Hadi gidiyoruz. Bak kuş geçti. Ben sana çikolata alayım mı. Ağlama dedim sana” şeklinde aklına gelen ne varsa sayıp dökmeye başlıyor...


Çocuk bu yolla bir ihtimal sakinleşti ama öğrendiği şey, “Benim duygularım gerçek değiller. Annem beni görmüyor” oldu...


Yetişkinliğe geçtiğinde başladı halının altına süpürmeye... Tıpkı bizim gibi.


Deneysel çocuk yetiştirme

Arkadaşım Perihan, Uzay’dan 6 ay büyük Ayda’nın annesi. Geçen gün onunla da yukarıda bahsettiğim duyguları ifade etme konusunda bizim çocukların nasıl da geliştiğini konuşuyorduk. Öyle ki bazen şunları da duyabiliyoruz: “Sen şimdi öteki arabalara çok kızdığın için korna çaldın di mi anne?”


Şimdilik ikimiz de durumdan memnun olsak da ileride neler olacağı konusunda soru işaretleri yok değil. Nitekim daha önce bu şekilde büyümüş insanlarla karşılaşmadık.


Biz kendimiz de öyle büyümedik... Duygularıyla barışık, onu ifade eden çocuklar bizim gibi deneysel anneler açısından henüz onaylanmış bir tür değil...


Bakalım bunun ne gibi sonuçlarını göreceğiz?


“Anne olmak, kontrol grubu olmayan bir deneyi uygulamaya benzer” diyerek yazıyı bitirebilirim.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.