Aile meydan savaşlarını engellemek…
Anne baba olmak her gün çözülecek yeni bir kriz, üzerinde uzun uzun düşünülecek yeni konular ve ağızdan çıkan her kelimenin yaratacağı etkiyi hesaba katmak adına yapılacak planlar demek...
Bir arkadaşım var. Biri 3 yaşında diğeri 3 aylık iki oğluyla günlerini çamaşır makinesinin içine girmiş gibi çitilenerek yaşıyor. 3 aylık oğlanın talepleri kısıtlı. Meme emmek, bezinin değişmesi, annesinin kucağı ve bol bol uykudan başka bir isteği yok. Arkadaşımın zihinsel çitilenişinin asıl sebebi 3 yaşındaki oğlan. Yaşıtlarının çoğunda olduğu gibi inat, dediğim dediklik, her soruya “hayır” cevabı verme, uyumak ve yemek istememe, sık sık çığlık atma davranışlarıyla annesine hayatı zorlaştırmak için ciddi bir çaba içinde. Yani arkadaşımın bakış açısıyla bu davranışların sebebi sadece annesine eziyet etmek. Bunu çocuğunun yanındayken de sık sık dile getiriyor. “Ali bugün beni canımdan bezdirdi! Bu çocuk hiç akıllanmayacak. Tek isteği beni üzmek.”
Peki gerçekten böyle mi? 3 yaşındaki çocuklar becerikli birer işkenceci midir? Hiç sanmıyorum. Arkadaşım bana büyük çocuğuyla ilgili sıkıntılarını anlattığından beri üzerine düşünüyorum. 3 yaşında bir çocuk neden bağırır, neden uyumak, yemek istemez? Birçok sebep olabilir elbette. Bunu da benim dışarıdan gözlemlerimle çözümlemek çok zor lakin bildiğim bir şey var ki çocuklar anne- babalarını aynalamakta bire birdirler.
Kelimeler bıçak gibidir
Çocuklara davranışlarımız, sarf ettiğimiz kelimeler ve onların üzerindeki etkileri hakkında çok açıklayıcı bir kitap var elimde. Dr. Haim Ginott’un “Anne, Baba ve Çocuk Arasında” isimli kitabı... Anne-babalar ve çocuklar arasındaki ilişkileri mercek altına alan kitap şöyle başlıyor: “Tıpkı cerrahlar gibi anne babaların da çocukların gündelik istekleriyle başa çıkmaları için özel beceriler öğrenmeleri gerekir. Neşter vururken dikkatli olan bir cerrah gibi ebeveynlerin de kelimeleri kullanma becerisine sahip olmaları gerekir. Çünkü kelimeler bıçak gibidir. Kelimeler fiziksel olmasa da duygusal yaralara yol açabilirler.”
İletişim Çıkmazı:
Ginot’un kitabının anahtar kelimelerinden biri çocukların davranışlarına değil duygularına karşılık verebilme yetisini kazanmak. Bu da şöyle bir şey demek.
Anne: Hadi artık eve gitme zamanı.
Ali: Ben oynamak istiyorum.
Anne: Gidiyoruz dedim sana; yoksa bir daha gelmeyiz parka.
Ali tepinerek ağlar. Anne öfkelenir; çocuğu yaka paça götürmeye çalışır.
Empatik İletişim
Anne: Hadi artık eve gitme zamanı.
Ali: Ben gitmek istemiyorum.
Anne: Parkta oynamak çok eğlenceli. Bu eğlenceyi bırakıp ayrılmak istemiyorsun.
Ali: Evet.
Anne: Ben de çok sevdiğim şeyler yarıda kesildiği zaman üzülür, bırakmak istemem biliyor musun.
Ali: ...
Anne: Hadi şimdi gidelim, yarın mutlaka geliriz tekrar.
Aynanın görevi
“Bir aynanın işlevi, herhangi bir kusur ya da iltifat eklemeksizin bir imajı olduğu gibi yansıtmaktır. Bir aynanın bize ‘Berbat görünüyorsun, gözlerin kanlanmış, kendin için bir şey yapsan iyi edersin’ demesini istemeyiz... Bir aynadan vaaz değil görüntü isteriz. Aynı şekilde duygusal aynanın işlevi de, duyguları çarpıtmadan yansıtmaktır... İster cam aynada ister duygusal aynada olsun imajın betimlenmesi, insanın kendini geliştirmesini ve değiştirmesini mümkün kılar...” diyor Haim Ginott kitabında. Diyalogda olduğu gibi çocuklara onların hangi duygular içinde bulunduğunu kelimelerle yansıttığımızda aldıkları mesajın “Benim için önemlisin, duygularını anlamak istiyorum” şeklinde olduğunu ve bunun çocuklar için olaylarla ba