Ateşi düşürmek ya da düşürmemek!

İlkbahara doğru gün sayıyorum. Aslında İstanbul’da kışı görmedik bile. Kurak, yağmursuz, puslu geçiyor günler. Lakin hastalıklar herhalde iklime değil takvime göre işliyor. Uzay yine ateşlendi pazar gecesi. Yorgun, bitkin, yemek yemez, su içmez bir hale geldi.


3 yılı geçkin annelik, okuduğum yüzlerce kitap, konuştuğum onlarca uzmanın söyledikleri bir anda siliniveriyor aklımdan. Varlığımın en ilkel hali alerte geçiyor hemen: “Çocuk hasta, çocuk hasta!!!...” . Eşzamanlı olarak çocuğun başına gelen her sıkıntının sebebini kendinde arayan parçam konuşmaya başlıyor: “Havaya güvendin, ince giydirdin! Yorgunluğunun farkına varmadın, tiyatroya götürdün!!!...” Zar zor kontrolü ele alıyor neo-cortex (mantığım diyelim): “Panik yok, sadece ateş, hem bu kaçıncı, atlatırız!!!” Onun sesi en kısık çıkıyor.


Uzay’ı sadece atletle yatağına yatırıp kısacık süreceğine emin olduğum uykusuna geçişinin ardından kitaplarıma koşuyorum. “Yardım edin, ne yapacaktım, neydi, neydi?”

Hasta çocuk ilgi ister, hasta çocuk şefkat ister ya; hasta çocuğun annesi de içini serinletecek, evhamını dizginleyecek bir ses istiyor. İlk iş Aviva Jill Romm’a danışıyorum. Hem doktor, hem herbalist, hem ebe, hem de 4 çocuk annesi Aviva’nın sesi bana ihtiyacım olan yumuşaklığı, güveni veriyor:


“Ateş, tek başına bir hastalık değildir. Vücudun bir enfeksiyona verdiği tepki; hastalığa dair bir sinyaldir. Ateşi düşürmek konusuna odaklanmaktansa çocuğa ihtiyacı olan çevreyi, rahatlığı sağlayarak bedenin enfeksiyondan kurtulma çalışmasına, dengeyi bulmasına ve iyileşmesine destek olun. Ateş, istenmeyen bakteriyi def etmek için vücudun ısısını yükselterek onun rahat edemeyeceği koşulu yaratmaya; bağışıklık sisteminin harekete geçmesine yarar.”

Aviva’ya inanıyorum. Uzay’ın koltuk altından aldığım derece 39.5 ateşi gösteriyor. Çocukların bünyeleri ateşe yetişkinlerinkinden çok daha dayanıklı... 40 derece olana kadar bekleyebilirim, yine de sevgilime (pazar akşamı) koşup, bir eczane bulup ateş düşürücü şurup almasını söylüyorum. Şurubu kullanmayacağım, ama evde olduğunu bilmek istiyorum.


Amerikalı çocuk doktorları Sears’ların “Portatif Pediatri” kitabını açıyorum.


“Yüksek ateş illa ki çok ciddi bir hastalığın işareti değildir. Bazı zararsız virüsler ancak yüksek ateşle yok edilirler” diyor kitap...


Uzay arada inleyerek uyanıyor. “Su iç oğlum.” İçmek istemiyor. Yalvar yakar, her türlü mantıklı açıklama, sevme, okşama denemesinden sonra bir yudum içiyor. “Oh!” Ateşli çocuğun herhangi bir şey yemesine hiç gerek yok; ama sıvı almalı, aksi halde dehidrasyon oluşabilir; sonu da serum olur.


İçimdeki ilkel sesin ayarları çoktan bozuldu. “Şurup ver, şurup ver!!!” Başka bir ses aynı anda: " Doğaya güven, bekle!" Kısıtlı homeopati bilgimle ani çıkan yüksek ateş remedisi olduğunu bildiğim Belladonna’ya davranıyorum. Uzay bu minik topçukları reddetmiyor ve tekrar uyuyor; “Uyuyamasaydı eğer şurup verecektim” diye düşünüyorum. Uyuyor, dinleniyor, vücudu hastalıkla savaşıyor.


Gecenin bir yarısı kâbus görerek kalkıyor. Tam kâbus da değil. Uyanıklığa rağmen devam eden bir rüya... Gece terörü deniyor buna sanırım. Sıkıca sarılıyorum. Ağlıyor. “Yanındayım oğlum, ben seni korurum.” 10 dakika süren bu korku halinden sonra ter boşanıyor. Üstünü değiştiriyorum, uykuya yatıyor tekrar.


Sabaha kadar uyuyoruz. Sabah uyandığında ateşi düşmüş. Çenesi açılmış. Bıcır bıcır anlatıyor. Şurup vermediğim için mutluyum. Kahvaltıda bir şeyler yiyor... Birkaç gün okul yok şimdi Uzay’a; onu evde bırakıp işe geliyorum. Bu yazıyı yazıyorum... Çocuklarda ateşle ilgili bir şeyler daha var yazacak. Yarına.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.