X

Anne tarafım Laz’dı benim. Anneannem Lazca konuşur, annem anlar ama konuşmazdı. Ben birkaç kelime haricinde hiç Lazca bilmiyorum. (Bu arada sık sık altı çiziliyor ama tekrarlamakta fayda var: Lazca, Türkçe’nin eğilip bükülmesi sonucu oluşan bir şive değil, bilmediğin herhangi bir dil gibi anlaşılamayacak, kendi başına bir lisandır.)


Lazca 2007 yılında UNESCO tarafından unutulmaya yüz tutmuş diller kategorisinde Dünya Kültür Mirası listesine eklendi. 1980 yılında yapılan bir araştırmada Türkiye’de Lazca konuşan kişi sayısı 30 bin olarak belirtilmiş. Daha yakın tarihli başka bir kaynak ise Lazca konuşan 250 bin kişi olduğundan dem vurmuş. Bu konuda yapılmış resmi bir çalışma olmadığı için rakamlar birbirinden bu kadar farklı ve her halükârda kesin sayıdan epey uzağız...


Oysaki dil insanı yaratan bir unsur. Dil sadece iletişimin değil yaşamın da aynası. Bu yüzden küçük ya da büyük her dil bir zenginlik, farklı bir düşünüş, bilinmedik bir duygu demek. Konuşulan dil; konuşanların karakterinin, yaşadıkları ortamın, neye ne kadar önem verip hangi konuları detaylandırdıklarının aynası...


Mesela Lazca’da ‘fındığın içine kurtçuğun girmesi ve fındığın içini yiyip boşaltması sonucunda oluşan içi boş ve işe yaramaz duruma gelmiş olan fındık’ için bir kelime var: "Punt'uğa" tek bir kelime. Tüm dünyanın İngilizce konuşması, insanların birbiriyle iletişimini kolaylaştırıyor olabilir ama düşünce kalıplarını da tekdüzeliğe sürüklediği bir gerçek...


Lazca sözlü bir gelenekten gelen bir dil. Bu yüzden ‘Küçük Prens’ romanının Lazca’ya çevrilmiş olması güzel bir haber. Romanın Türkiye’deki koleksiyonerleri, 16-24 Mayıs’ta Ankara Tayfa Kitap Kafe’de kolektif sergi açıyor. Sergi 20 yıldır koleksiyon yapan Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Mehmet Sobacı’nın önderliğinde açıldı...


Kaybolan diller