X

Bizim neslin yaşadığı en büyük zorluklardan biri, içine doğmadığımız dijital dünyada çocuklarımızı büyütmek. Çocukluğumuzdaki salon telefonları ve internet cafeler yerlerini tabletlere, akıllı telefonlara bırakalı çok oldu. Bu da bizim için bize yapılan ebeveynliğin farklı bir türünü keşfetme mecburiyeti doğurdu. Bizim çocuklarımız artık el yazısı öğrenmeden klavye kullanabiliyor, konuşmayı öğrenmeden youtube aramaları yapabiliyor hale geldiler. Peki sınırları nasıl koymalıyız ki hem onlara karşı kısıtlayıcı olmayalım hem de onları dipsiz bir kuyunun içinde tek başlarına bırakmayalım… Nasıl?


Geçen hafta HTHayat.com ekibi olarak blogger annelerle birlikte Amerikalı bir anne ve çocuk doktorunun Ekran Nesli isimli belgeselini izledik. 11 yaşına gelen kızına bir akıllı telefon almak üzere yola çıkan annenin bu telefonu sorumlu ve sağlıklı kullanım üzerine yaptığı röportajlardan oluşuyor filmin konusu. Teknolojinin nörolojik etkileri, ailelerin teknolojik alet kullanımını çerçevelendirmek için başvurduğu yöntemler ve ergen yaştaki gençlerin bu konuya dair tutumları dahil olmak üzere konunun birçok farklı boyutu incelenmiş. Buradan yola çıkarak teknolojinin çocuklarımızın hayatındaki dahiline bir göz atalım istedim.


Ulaştırma Bakanlığı İnternet Kurulu tarafından yapılan 9-16 yaş grubu çocukların Sosyal Paylaşım Sitelerini kullanma alışkanlıklarının analiz edildiği bir çalışma var. Buna göre Facebook yüzde 99’luk kullanım oranıyla en fazla kullanılan sosyal ağ. Kullanıcıların yüzde 25’i sitenin gizlilik ayarlarını bilmiyor ve kullanmıyor. Kullanıcıların %40’ının doğum tarihi gibi kişisel bilgileri herkesle paylaşıyor. Çocukların yaklaşık %70’i interneti günde en az bir kere, %66’sı ise sosyal ağları günde en az bir kere kullanıyor ve burada ortalama 72 dakika zaman harcıyor. Çocukların %50’si sosyal ağlara kaydolurken karşılaştıkları gizlilik ve kişisel bilgileri korumaya yönelik yönergeyi okumadıklarını ya da anlamadıklarını ifade ediyorlar. Çocukların %25’i ev adreslerini, %29’u cep veya ev telefonlarını ve %51’i aile bireylerinin isimlerini arkadaşlarıyla veya herkesle paylaşıyor. %46'sının tanımadığı kişilerden gelen arkadaşlık isteklerini kabul ediyor, %100'ün e-posta adresini, %30-40'lık kesimi ise aile ve arkadaşlarıyla ilgili bilgileri paylaşıyor.


Bu sayılardan anladığımız bir şey var: Çocuklarımızı araba kullanmayı bilmezken direksiyon başına oturtmadığımız gibi bilgisayar başına da oturtmamalıyız. Aksi halde zarar görebilirler.


Şimdi tekrar aile içinde teknolojik alet kullanımına buradan da kendimize batırmamız gereken çuvaldıza dönmeliyiz… Çocuk gözler ve öğrenir. Çocuk olmanın en temel kuralı budur. Bu da şu demek, eğer siz cep telefonunuzu ya da tabletinizi bir an bile elinizden düşürmüyorsanız çocuğunuzdan böyle yapmamasını bekleyemezsiniz. Bu bir. İkincisi eğer siz TV ya da diğer ekranlı aletleri “bakıcı” olarak kullanıyorsanız, yani “Biraz otursun ben de işimi yapayım, biraz oynasın ben de biraz dinleneyim” gibi o zaman çocuğunuzun bunlara dair bir bağımlılık geliştirmesine engel olamazsınız. Yani önce dönüp bir kendinize bakın: yemek saatlerinde, çocuğunuzla geçireceğiniz özel saatlerde, yatağa yatmadan ya da gözünüzü açtıktan hemen sonra neredesiniz? Olduğunuz yerde mi yoksa her an bipleyerek sizi olduğunuz yerden kopartabilecek olan telefonunuzun gizli dünyasında mı?


Her ailenin yaşamı, koşulları kendine özel. Bu yüzden çocuğunuz ve teknolojik aletler ilişkisini en iyi yine siz düzenleyebilirsiniz. Bu düzenlemeyi yapmadan önce Amerikan Pediatri Akademisi’nin önerilerine göz atmakta fayda var:



Bu konu çok geniş ve detaylı bir konu… Devam edeceğim.