X

Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Merkezi’nin ‘Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı’na dair araştırmasının ortaya koyduğu sonuçlara göre kadının kamusal alanda pek de adı yok.


Kadın güzel bir kelime. Bayan değil. Eşitlik, özgürlük, demokrasi, umut, sevgi, adalet güzel kelimeler; haksızlık, baskı, tehdit, korku, metazori güzel kelimeler değil. Kadın olmak, yaşamın kaynağında, yaratımın yakınında durmak güzel şeyler; kadın olduğun için şiddete uğramak, daha az eğitim almak, daha az ücret almak bunlar saçma...


8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlanacak bir şey sanmak da saçma. 23 Nisan kutlanır, Anneler Günü kutlanır, bayram seyran kutlanır... 8 Mart bu zamanda ve bu mekânda dönüp birilerinin acısına bakmak demek. “Bazı hayvanların diğerlerinden daha eşit oldu- ğunu” sadece George Orwell’in romanında değil günlük hayatta da görmek demek. 8 Mart daha çok cinsiyet eşitliğini özlemek demek.


23 İLİ KAPSAYAN ARAŞTIRMA


Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Merkezi 3 yıldır ‘Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısına’ dair bir araştırma yapıyor... 8 Mart kadının toplum tarafından algısı üzerine düşünmek için iyi bir tarih... Araştırma 23 ilde, kadın ve erkek 1216 kişiyle gerçekleştirilmiş... Buna göre Türkiye’de:


Bütün bu rakamlar diyor ki kadının kamusal alanda pek de adı yok. Velhasıl 8 Mart kutlu olmasın. 8 Mart adil, eşit, şiddetsiz, özgür, umutlu olsun...



Kitap önerisi: Kadınlar Ülkesi


Charlotte Perkins Gilman’ın 1915’te yayınladığı ‘Kadınlar Ülkesi’ isimli feminist ütopyası sadece kadınların yaşadığı bir ülkeye düşen üç erkek ziyaretçinin gözlemlerini anlatır. Gilman’ın ‘Kadınlar Ülkesi’ kadınların kendi kendilerine, erkekler olmadan, gayet medeni, rahat ve huzur içinde yaşadıkları bir dünyadır. Bu olmayan ülkedeki en baskın hissiyat ‘analık’tır… Üreme işini kadınlar kendi kendilerine halledebilir hale gelmişler ve cinsel güdülerini tamamen kaybetmişlerdir. Annelik ve kız kardeşlik temelleri üzerine kurulmuş, dolandırıcı politikacıların, çevreyi kirleten fabrikaların, nükleer bombaların, kıskançlık krizleri, sahiplenme gibi kavramların olmadığı sevgi, gelişme ve paylaşımla süren bir hayatın hayalidir.


‘Ev’ kavramını yok etmiş olması gözden kaçırılmayacak bir noktadır. Kitabın kahramanlarından Ellador ülkelerine gelmiş olan erkek ziyaretçilerden birine şöyle bir cümle kurar: “Bir erkeğin evini sevmesi için bütün gün burada oturmasına gerek yoksa, kadının oturmasına ne gerek var?” ‘Kadınlar Ülkesi’, bütün ülkeyi ev olarak benimseyen anne ve çocuklar topluluğunun yaşam alanıdır.


“Erkek özelliği dediğimiz cesaret, güçlü- lük, yaratıcılık, cömertlik ve dürüstlük gibi özellikler aslında bütün insanlara özgü özelliklerdir. Bu gerçek kadınlardan esirgenmiş, böylece kadınlar bunların sadece erkeklere özgü olduğuna inandırılmışlardır. Bir kadının ‘namuslu’ olması için gereken tek şey bekârettir. Kadınlar gelişmemiş erkek değildir, insanlığın yarısını oluşturan kadınlar geliş- mesi engellenmiş insanlardır” demiştir Gilman. Bugün bir de ona selam edelim.