X

Geçtiğimiz hafta Kanseri İyileştirmek (Healing Cancer Summit) adında bir zirveye katıldım, alanında çok başarılı, Psikolog Robert Holden, Dr. Christiane Northrup gibi isimlerin oturumları vardı. İstisnasız her biri, "hayır" diyebilmenin öneminin altını çizdi. Bu konu, beni de meşgul eden konulardan biri olunca sizinle de bir an önce paylaşmak istedim. İtiraf ediyorum, ben çok rahat “Hayır” diyebilen biri değildim. "Hayır" desem bile, ardından suçluluk duyup önce kendimi ikna etmeye çalışır, sonra "hayır" dediğim kişiye dakikalarca “çünkü böyle, çünkü şöyle” diye açıklama yapardım. “Evet”ten başka bir şey söylemenin beni kötü bir arkadaş, kızkardeş, çalışan, yönetici, eş, evlat yaptığına inanıyordum, resmen “evet”e programlanmıştım. Kanserden önce tam bir “evet”çiydim, hastalandıktan sonra kendime daha fazla odaklanıp kendimle daha sağlıklı bir ilişki içine girmeye başladıkça “hayır” kelimesi ağzımdan da yüreğimden de daha rahat çıkmaya başladı.


Özellikle biz kadınlar, hem kendi kendimize yaptığımız hem de toplumdan gördüğümüz “Herşeyi bir arada yapmalısın” baskısı nedeniyle genellikle otomatikman her ricaya, her isteğe "evet" cevabını veriyoruz. "Hayır" demenin bizi kötü biri yapacağını düşünmemiz, "memnun etme hastalığı"mızın bir belirtisi.


Eskiden tüm programımı değiştirmem, hoşlanmadığım şeyleri yapmam, kendimi sıkıştırmam, çılgınlarca koşturmam gerekse de "evet" demek, "hayır" demekten daha kolay geliyordu. Benim için "evet" demek, o kadar uzun süredir sahip olduğum bir alışkanlıktı ki "hayır" demeyi bilemediğim için kendimce kolay yolu seçiyordum. Sonra da o anda kolay yolu seçmemin zorluklarını yaşayıp bedelini de ödüyordum. Siz de benim gibi koyu bir evetçiyseniz, öncelikle neden "evet" kelimesinin size daha kolay yol göründüğünü çözmenizde fayda var.


"Hayır" diyememenizin altında ne gibi bir düşünce yatıyor?


Nedenlerini bulduktan sonra, yavaş yavaş sınırlarınızı çizmeye başlayabilmeniz kolaylaşacak. Yine, kendi örneğimden anlatayım.


Ne değişti de "hayır" diyebilmeyi öğrendim?

Kanser teşhisimden sonra, odağımı kendime çevirmek durumunda kalmam, isteklerimi daha net bir şekilde ifade edebilmem için ilk adım oldu. İlk önce kendime, neden "hayır" demem gerekirken evet dediğimi sordum:



Bunları fark ettikten sonra, özellikle tam emin olamadığım ve kendimi rahat edemediğim konularda, ilk önce yukarıda saydığım maddeleri sorgulamaya başladım.


Sonraki adımımda kararlarımla ilgili kendime aşağıdaki soruları sormaya başladım. Böylece, bundan sonra karar verirken kendimi daha iyi tanıyarak, isteklerimi bilerek ve daha özgüvenli, daha net cevaplar verebilmeye başladım.



"Hayır" diyebilmeyi, sınırlarımı çizebilmeyi, kendimi net bir şekilde dürüstçe ifade ettikten sonra suçluluk duymamaya başladığımdan beri hafifledim. Bu alışkanlığı edinebilmek, tabii ki bir adımda olmuyor. Bir sabah uyandığınızda herşey değişmiyor ama küçük adımlarla, zamanla, her bir zaferinizi kutlayarak git gide gönlünüz daha rahat, daha emin bir şekilde kendinizi ifade edebiliyorsunuz.


Çok sevdiğim Dr. Brene Brown, bir yazısında “Başkalarını hayal kırıklığına uğratmak riskine rağmen sınırlarımızı belirlemeye çalışmak, kendimizi sevme cesaretine sahip olmaktır. Sadece yeterli olduğumuza inandığımızda ‘yeter’ diyebiliriz” demiş. Cesur olun. Sevilmek, onaylanmak ve kabul görmek için herşeye "evet" dememize gerek yok. Seçimlerimizi kendi yaşantımız, inançlarımız ve enerjimize göre yaptığımızda da seviliriz. İstemeyerek dediğiniz her “evet”, özgürlüğünüzden, mutluluğunuzdan, huzurunuzdan ve kendinize ve sevdiklerinize ayırabileceğiniz zamandan çalar.


Sevgilerimle, mutlu haftalar


Deniz Alayat