X

Bazen bütün kocalardan, sevgililerden uzak, kırda, kocaman bir evde ailenin birbirini seven, kırmayan bütün kadınları bir arada yaşayıp gidelim istiyorum. Bahçeli, iki katlı, çok odalı, yerleri ahşap, tavanı yüksek, miadı dolmuş eşyaların tavan arasında beklediği bir ev. Arada güllerini budadığımız, salataya nane, maydanoz lazım olunca çıkıp topladığımız, masa sandalye atıp çardak altında öylece oturduğumuz bir bahçe. Değil serçe, börtü böcek sesini duyduğumuz bir yer. Kapısı tahta, kilidiyle anahtarı, kadife koltukları, bez masa örtüleri, uçları dantelli keten perdeleri eski, zamanla yarışmayan bir ev.


Bu evde huzur var.


Klozetin etrafına, yerlere sıçramış sarı damlaları, yuvarlak tüyleri, lavabodaki sakal kırıntılarını, duştan taşan kirli suları silmek yok. Kimsenin yatağını, sofrasını, sehpada bıraktığı tabağı, kül tablasını toplamak yok. Akşam kimseye çay yetiştirmek, yanına kurabiye takviye etmek yok.


Herkes kendinden mesul. Ortak işler paylaşılıyor. Biri hastaysa ona çorba yapılıyor, başucunda ateşi elle ölçülüyor, sirkeli ıslak bez iyi iş görüyor. Şefkatle ayağa kalkan gördüğü iyiliklerin kıymetini biliyor, nankörlük etmiyor.


Dolapları açınca üzerine gereksiz alet edevat, sonu bir yere varmayan meşgalelerin döküntüleri düşmüyor. Kalabalık eden eşyaları kapının önüne koydun diye kıyamet kopmuyor. Gece yıkanmamış, ter kokan bir bedenin yanında uymak, kokan nefese, horultulara uyanmak zorunda değilsin. Zorla sevişmek, seksten soğumak yok.


Basit bir evde gösterişten uzak kadınlarla bir arada olmanın huzuru. Kendini kimseye beğendirme derdin yok. Sen istediğin için içine girdiğin elbiseler, tarayıp gevşekçe topladığın ya da bıraktığın saçlar, yüzünde sadece sen istedin diye sürdüğün ruj var. Giydiğine çok açık diyen yok. Al bunu giy diye zorlayan yok.


Pencere kenarında oturup dışarı bakıyorsun, önündeki çiçekleri suluyorsun. Pirinç ayıklıyorsun. Kokusu odalara mis gibi yayılacak kekin hamurunu bir kapta çatalla karıyorsun. Taze demlenmiş çayın yanındaki tat en güzel anılar hanene yazılıyor. Gece uyanıp kimse kek kabını boşaltmıyor, sabaha da biraz kalıyor.


Ailenin birbirini seven kadınları birbirine kötü söz söylemiyor, ses yükseltmiyor, biri diğerini incitmiyor.


Basit bir ev. Sabun kokan bir banyo, tezgâhında renk renk reçelin sıralandığı, üç beş tabak çanaktan ibaret bir mutfak, yürürken gıcırdayan tahtalar.


Hayat böyle geçer mi?


Bilmem.


Şimdi nasıl geçiyor ki?