X

Tercih ettiğin, özellikle istediğin, planladığın bir şey değildi ama oldu. Etkilendiğin, seninle ilgilenen adam evli ve ona karşı koyamıyorsun. Sen ne kadar uzak durmak istesen de o etrafında geziyor. Arıyor, soruyor. Karşına çıkıyor. Israr ediyor. “Yok” diyorsun, “Sen evlisin, olmaz.” “Mutsuzum” diyor. “Zaten ayrılmayı düşünüyorum.”


Takılıyorsun: Zaten ayrılmak istiyor!


Soruyorsun, neden? İnsan başkasının mutsuzluğuna bakmayı sever. Yolda durup kazaya bakar gibi. “İyi ki onun yerinde ben yokum”, “Oh, benim başıma gelmedi” demek için. Neden mutsuz? Neden kurulu düzenini, hayatını bırakmak istiyor?


“Artık âşık değilim diyor.” “Karıma olan sevgim şekil değiştirdi.” “Her şey rutine döndü.” “Artık sevişmiyoruz.” “Heyecan bitti.” “Ben zaten hayatımı sorguluyordum. Böyle mi öleceğim diye.” “Çocuklar olmasaydı bu kadar da beklemezdim.”


Anlattığının meali: Sıkılmış. Hormonları başka kadın diye bağırmaya başlamış. Ölmeden şu fani dünyanın tadına varmaya karar vermiş.


Ama sen duyduklarına inanmak istiyorsun. Konuyla sen arasındaki ilgiye odaklanıyorsun. Neden sen? Soruyorsun, “Neden ben?” İşittiklerin gururunu okşuyor. “Çünkü sen çok farklısın.” “Çünkü senin yanında huzurlu hissediyorum.” “Çünkü sen çok güzelsin.”


Düşünüyorsun. Sen ayırmayacaksın ki onu karısından. Adam zaten mutsuz. Madem ayrılacaklar, o zaman beraber olmanızda ne sakınca olabilir ki?


İlişki başlıyor. Sen hâlâ tereddüt ediyorsun. En vurucu sözlerini bugüne saklamış. “Benim bir tane hayatım var. Ben muhasebemi bir kere yaptım.” Ya çocuklar? “Onlar benim çocuklarım. Onları ben yetiştirdim. Onlara anlatacağım ve beni anlayacaklar.”


Tamam o zaman. Her şey onun kafasında hazır zaten. Çok kararlı. Neden olmasın ki?


İlk günlerde her şey çok heyecan verici. Sana karşı çok da nazik. Seni tanımaya çalışıyor. Üzerine titriyor. Bütün ilgisi senin üzerinde. Sen hiç onun evli olmasını sorun etmiyorsun. Bütün günü senin yanında geçirip evine dönmesinden hiç rahatsız olmuyorsun. Akşam karısının yanından sana mesajlar yazıyor, seni düşündüğünü, seninle olmayı hayal ettiğini biliyorsun ya sana yetiyor. Onun yanında uyusa ne olur ki?


Kimsenin bir şeyden haberi yok. Sokaklarda çok dikkatlisiniz. Dört duvar arasında her şey muhteşem. İki kişilik bir dünya kurmuşsunuz. Kimse o büyüyü bozamaz.


Aradan zaman geçtikçe işler değişiyor.


Neden harika bir günün sonunda ayrı evlere gidiyorsunuz ki? Neden birlikte uyumuyorsunuz ki? Hep böyle mi devam edecek? Ne zaman bir araya geleceksiniz? Hep böyle gizlenecek misiniz? Önce kendine sonra ona soruyorsun bu soruları.


“Olacak” diyor. “Bir araya geleceğiz. Herkes bilecek birlikte olduğumuzu, rahat rahat gezeceğiz sokaklarda.” “Ne zaman?” Cevap yok. “Nasıl?” Cevap yok. “Karınla konuştun mu?” “Daha değil.” “Ne zaman konuşacaksın?” “Doğru zamanı bekliyorum.” “Doğru zaman ne zaman?” “Yakında.” “Ne kadar yakında?” Cevap yok.


Zaman geçiyor. Birkaç gün, birkaç hafta, birkaç ay... Sözüne güvenip sevmek için kendine izin verdiğin adam dilini yutmuş gibi. Seni idare ediyor.


Sanıyorsun ki işler evde hiç de yolunda değil. Uzaklaşmış bir çift var ortada. Birbirlerine mesafeliler. Çocuklar için bir arada olduklarını düşünen ve yakında ayrılacak bir kadınla bir erkek hayal ediyorsun. Ama senin yanındayken karısı telefon ediyor. “Akşama ne yapayım?” dediğini duyuyorsun. “Kıymalı bamya” dediğine inanamıyorsun. Çocuklar arıyor mesela, “Baba ya, eve gelirken donut alır mısın ya” diyorlar, sinir oluyorsun.


Sen o günlerde anlıyorsun ki karısı bir şeylerden şüpheleniyor. Çocukları da işin içine katarak evliliğine sarılıyor. Çok geçmeden aslında ayrılmayı kafasından geçirenin sevgilin olduğunu, karısının aklından boşanma filan geçmediğini kavrıyorsun. Çünkü hayatları normal devam ediyor, sevgilin de ona karşı gayet iyi davranıyor, araları bozuk filan değil. Cumartesi sabahı hep beraber kahvaltı ediyorlar. Markete gidiyorlar, eve dönüp buzdolabını dolduruyorlar. Çocuklarla sinemaya gidiliyor.


Kanatlanan ilişkiniz, bu noktadan sonra serbest düşüşe geçiyor. Kıskançlığından ölüyorsun. Onun seni idare ettiğini kabul etmek istemiyorsun. Sinir krizleri geçiriyorsun. Aranız bozuluyor. Ondan nefret etmeye başlıyorsun. Heyecanlı hikâyeniz kâbusa dönüşmeye başlıyor yavaş yavaş.


Önünde iki seçenek var. Ya gideceksin, ya biraz daha bekleyeceksin.


İkinci bölüm haftaya...