X

Hava düzelmiyor.

Doğru dürüst baharı göremedik, baharı göremeyene yaz gelir mi?

Gelemiyor.


Gerçi böyle memlekete böyle hava.


Bizim buralara bulut, yağmur çamur yakışır.


Elmalarla armutların toplandığı, sapla samanın karıştığı memleketlere bahar gelmez.


Geldiği gibi kaçar.


Paçasından yakalayamayız.


Kim bilir belki de yukardaki, “Bunlar baharın da hakkını veremez, değmez.” diyordur.

Çünkü biz oldukça ölü verdik.

Çünkü biz oldukça baharı haketmedik.


Memlekete bahar Uludere yüzünden gelmeyecektir.


Hani orada baharı göremeden ölenler oldu ya onların “ah”ıdır bu.


Onların ardından bir özür bile dilenmedi ya, ondandır.


Onlara söz vermiştik, “Unutursak kalbimiz kurusun” demiştik ya, sözümüzde duramadığımızdan bahar gelmeyecektir.


Memleketin başında duran her ağzını açtığında sanki “Nöbetçiler yakalayın” diye bağıracakmışcasına kürsüye geçiyorsa, kalkıp da kadınlarla memleketin ölülerini bir cümlede yanyana getiriyorsa, bu manzaraya bahar gelmez.

Burada, ölüsünden bir özrü çok görenlerin memleketinde, baharın kucağına yatma, çimenlere uzanma bir hayaldir.


Hele bir de memleket açmış bağrını bir bahar akşamı âşık olmayı beklerken, oturmuş kalbini değil de bacaklarının arasını konuşuyorsa...


Memleketin büyük büyük abileri kadınların sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceklerse, nihai karar buysa, memleketin büyük ablaları da çıkıp tek bir kelam etmiyorsa, bize yakışan kışlıkları geri çıkarmaktır.

Besbelli memleketin baharı da bir gecede Uludere’de kaybedilmiş, o da vuruşarak çekilmiştir.


Bahar gelmiyorsa gelmesin.


Biz söylenmeden bekleriz.


Çünkü biz biliriz, her yağan yağmur bize Uludere’yi hatırlatmak içindir.


Onlar da bilsin ki, biz sabırlıyız, özrü de baharı da beklediğimiz gibi bekleriz.

Yatıp kalkıp baharı bekleriz, yatıp kalkıp Uludere deriz.

Belki bahar gelir, belki yatarız kalkarız, belki sevişiriz, belki 3 değil 5 çocuk doğururuz.


Uludere’de kaybettiklerimizin yerini nasıl dolduracağımızı biz biliriz.