X

Bir banka oturup denizi seyretmek için biraz yaşamış olmak gerekir. Şükür ki, kendi çapında bir yaşamışlığımız var. Herkes kadar. Ama sanırım bazılarından biraz fazla.


Yaklaşık on yıldır, kutuplaştırmanın moda olduğu bir ülkede ben de kendi kutuplaştırmamı yapacağım müsaadenizle.


Sözüm diğerlerine.


Sevgilinle bir banka oturup denizi seyrederken onun elini tutmanın sevap değil, günah olduğunu düşünüyorsan.


Yaz geldiğinde deniz kenarlarında gördüğün güzellikler sana cenneti değil cehennemi çağrıştırıyorsa.


Bazen bir ağacı, bir insanı ya da bir hayvanı Allah yarattığı için değil, sadece bir ağaç, bir insan, bir hayvan olduğu için sevmiyorsan.


Hayatında bir kez olsun bir rakı masasında insanlarla şarkı söylememişsen.



Ele ele ya da sarmaş dolaş bir çift gördüğünde sevgi değil, nefret duyuyorsan.



Kadıköy vapurundan inen kadınları etek boylarına ve dekoltelerine göre değerlendiriyorsan.


İnsanları fikirler olarak değil yüzdeler olarak ifade ediyorsan.


Bir kez olsun içinde aşka dair bir sızı duymadıysan.


Korkuna rağmen korkunun üzerine yürümediysen.


Bir birey olduğunu göstermek için toplumu ve sevdiklerini karşına alıp bile isteye hata yapmadıysan.


Hayatı iyilik-kötülük üzerinden değil, günah-sevap üzerinden yorumluyorsan.


Geçmişi sadece “ecdat” sözcüğü üzerinden tanımlıyorsan ve kendine ait bir geçmişin yoksa… Bizden değilsin.


O yüzden bankımdan denizi seyrederken yanıma oturursan, benden ve mesafeli köpek abimden güler yüz bekleme.



Ben de geçmişimin ihya edilmesini istiyorum!

Mademki memleketimde bir kişi kendi istek ve iradesine dayanıp bütün kamuoyunu ve uzmanları dikkate almadan geçmişin yeniden canlandırılmasını istiyor, ben de bir kişi olarak kendi geçmişimin yeniden canlandırılmasını talep ediyorum.


“Ecdad”ımıza ait bütün yapıların tekrar hayata kazandırılması ne kadar mümkünse, benim kendi geçmişimin ihyası da o kadar mümkündür, diye düşünmeden sıralıyorum: