X

İstanbul, yine Taksim’de. Herkes şehrine sahip çıkmanın haklı gururunu yaşıyor. Kimse yan çizmemiş. Yalana dolana başvurmamış. Kendine gaz sıkana, plastik mermi atana, daha da ötesi canına kast edene karanfil uzatmış. Yaralanmış, ölmüş, yine de yılmamış. Bütün Türkiye’yi ve bütün dünyayı arkasına alarak “Diren Gezi!” demiş, direnmiş ve sonunda kazanmış. Üstelik, hem adalet anlamında, hem de bu adaletin hukuka uygunluğu anlamında. Yani demokrasi dersi de vermiş. Buradan, Gezi Parkı direnişini başlatan bir avuç çevreci çapulcuya saygılarımı ve teşekkürlerimi sunuyorum. Meğer ne güzel insanlarmışız biz. Meğer direniş, ne çok yakışıyormuş İstanbul’a ve Türkiye’ye. Sayenizde, sayemizde kendimizi daha çok seviyoruz artık. Ve biliyoruz ki yaşadığımız sürece, içimizdeki “Her yer Taksim, her yer direniş!” sesi hiç susmayacak.


Bir teşekkür de Gezi Parkı direnişinin zaferini hâlâ gölgelemeye çalışanlara.



Kısacası, siz olmasaydınız başaramazdık.


Şimdi de (6 Temmuz Cumartesi) mahkemenin gerekçeli kararını tebliğ etmek için kendi parkına, Gezi’ye girmek isteyen insanları anlamsız şiddetinize maruz bırakıyorsunuz. Biz biliyoruz ki bu tavrınızın altında sınır tanımayan kibriniz var. Mazlumun zalime dönüşmesi var. İsteği gerçekleştirilmeyen şımarık çocuğun hırçınlaşması var. Sözü üstüne söz söyleyene duyulan öfke var. Demokrasiyi içselleştirememiş insanların sözde demokrasi anlayışları var.


Mahkeme, kararında;


Artık şunu anlamanız lâzım. Gezi Parkı direnişçilerinin sesi sizden daha çok çıkıyor ve bugün onlarda öfke yok, kibir yok, sesini yükseltmek yok, onlar-bunlar ayrımı yok. Onlarda vakar var, gerçek bir kahramanın bilgeliği var, sağduyu var, akıl var ve zarafet var. Gerçek anlamıyla “dikleşmeden dik durmak”ın ve kazanımlarının ne demek olduğu sanırım bundan sonra daha iyi anlaşılacak.