X

Yirmili yaşlarımda Londra’da master yaparken eczanelerin bir duvarının üzerinde Homeopaty yazan ilaçlara ayrıldığını görür, biraz merak eder ama pek de oralı olmazdım.


Sonra zaten Türkiye’de Homeopatiyi o yıllarda ara ki bulasın. Gündemimden çıktı gitti. Benim için biraz bildiğim, pek haşır neşir olmadığım bir alternatif tıp şekli olarak kaldı.



Olur olmaz her şeye merak salarken Avrupa toplumun yüzde 50’sinin rağbet ettiği bu en yaygın alternatif tıp yöntemine niye merak salmadığımı hiç bilmiyorum. Neyse bu güne kısmetmiş, sonunda kronik bir sağlık sorunum nedeniyle iki ay önce bir homeopatın kapısını çaldım. Tabii geçen yirmi senene içinde eczanelerde bir duvarı kaplayacak kadar yaygınlaşmasa da Türkiye’de de homeopati baya serpilmiş, onu da öğrenmiş oldum.



Açıkçası henüz meyvelerini toplamaya başlamadan bu yazıyı yazmak istememiştim ama homeopati yavaş çalışan bir sistem. Yani konvansiyonel tıpla pek çok açıdan ayrıldığı gibi bu noktada da ayrılıyor. Benim de ağzımda bakla ıslanmadığı için daha işin başında felsefesi ile beni bu kadar etkileyen bu alternatif tıp sistemini yazmak istedim.


Neyi bu kadar sevdin derseniz, bana ilaç olarak beni vermesini sevdim. Benimle 1.5 saatlik bir mülakat yapıldı ve 4 bin remedi (ilaç değil remedi, yani çare diyorlar) içinden Esra’yı bulmak için samanlıkta iğne arar gibi uğraşıp sonunda Esra’ya Esra çaresini verip kendi içinde sistemin dengelenmesini bekliyorlar. Yani sizi patolojize eden bir sistem değil, huyunuzdan suyunuza fiziksel özelliklerinize bir bütün olarak ele alıp saygı gösterip kendi içinizde kaybolan dengeleri kurdurtmak istiyorlar. Benim tedavim bir yıl sürecek. Bir yıl boyunca homeopatımla görüşüp gerek duyulan sıklıkta Çaremi alacağım.


Remediler çok hassas ve doğallar. Bir yıl boyunca, kahve ve içki içmem yasak. Bir de nane yiyemiyorum ve içinde mentol olan hiçbir şey kullanamıyorum çünkü bu üç şey Remedi’nin etkisini azaltıyor ya da öldürüyor. Aşağıdaki bilgileri Türkiye’deki Homeopati Derneği’nin sitesinden aldım.


“Grekçe’de “homeos” -“benzer”, “pathos”- “hastalık” demektir. Homeopati, “benzeri benzer ile tedavi etme” (similia similibus currentur) prensibine dayanır. Hastalık belirtileri aslında, hastalık ile savaşan vücutta meydana gelen değişikliklerdir. Klasik tıp bu belirtileri ortadan kaldırmaya çalışır; öksürüğü keser, ateşi düşürür, ağrıyı dindirir.. Homeopati ise belirtileri olduğu gibi ele alır, vücudun savunma sistemine dair işaretler olarak görür, bastırmaya çalışmaz ve hastalığın başka bir düzlemde olduğunu savunur. Örneğin, yüksek tansiyon hastaları hayatları boyunca tansiyonlarını dengede tutacak ilaçlar kullansalar bile, genellikle kalp enfarktüsü, beyin kanaması gibi komplikasyonlar neticesinde hayatlarını yitirmektedirler. Bu ve benzeri durumlar, belirtileri ortadan kaldırmanın hastalığı iyileştirmediğini, hatta başka düzlemlerde daha fazla komplikasyona yol açabildiğini göstermektedir.”


Kişiye özel ve bütüncül bir tedavi şeklidir



Herkesin DNA sarmalı kendine özgüdür ve bu sarmal o kişinin fiziksel ve psişik özelliklerini belirler. Homeopatide her hasta için tamamıyla doğal maddelerden (bitkiler, mineraller, organik ürünler, doku ekstreleri..) tek bir karışım (remedi) hazırlanır. Homeopatik remediler sağlıklı kişilerde hastalığa özgü belirtiler oluştururken, hastalarda iyileşme aracı olur. Her remedi, bireye özgü belirtiler bütününe etki eder, çünkü her insanın vücudu ve hastalığı kendisine özgü belirtiler gösterir. Remediler maddelerin enerji verici özelliklerinden faydalanarak vücuttaki uyum ve dengeyi tekrar sağlar, savunma ve iyileşme sistemlerini güçlendirir; bir başka deyişle kişinin “yaşama gücünü” harekete geçirir. Remediler hastanın kendi gücüyle çalıştığı için yan etkisizdir; bebeklerde, hamilelerde ve yaşlılarda güvenle kullanılabilir.


Doğal hastalık – doğal iyileşme



Homeopatide kullanılan arnica, veratrum, lycopodium gibi bazı bitkiler Fitoterapi’de; belladona, kinin gibi bazı ilaç hammaddeleri klasik tıpta kullanılır. Homeopatik ilaçlar bu maddelerin enerjilerini açığa çıkaran “potansiyalizasyon” yöntemiyle hazırlanır. Bu ilaçlar ileri derecede sulandırılır ve mekanik enerjiye tabi tutulur.


Homeopatik ilaçların iyileştirme süreci, hastalıkların kendiliğinden iyileşme sürecine benzer. Önce kişide hastalığın bütün belirtileri görülür. Örneğin bir kişiye astım ve sedef hastalığı için “sülfür” remedisi verildiğinde astımı artmasa bile tıbbi ilaçlar ile baskılanmış sedef hastalığı alevlenecektir. Sonrasında zamanla hastanın hem astımı hem sedefi iyileşecek, yeterli dozda remedi alınmışsa hasta ömrü boyunca aynı şekilde hastalanmayacaktır. Homeopatideki kalıcı etki genellikle tek doz ilaç kullanımıyla sağlanır. Homeopatiden her türlü fiziksel rahatsızlıkta, ciddi kronik hastalıklarda, ruhsal bozukluklarda faydalanılabilir.