X

Kızınızı nasıl alırdınız; İyi huylu mu kötü huylu mu? Yumuşak başlı mı, asi mi? İnatçı mı, uyumlu mu? Terbiyeli mi, cadaloz mu? Saygılı mı saygısız mı?


Ben kızımı pek iyi huylu yetiştirmedim. Yetiştirmemeye de büyük özen gösterdim, kendisinin huysuzluğundan çok da gurur duyuyorum. Sanmayın ki kolay... Bazen kendim ettim kendim buldum diyorum. Sonuç ürün, hayli zorlayıcı oldu ve tabi ki bir Murphy Kanunu olarak arada beni gelip popomdan ısırıveriyor.


Bir iyi huylu olmayan kadın, bir iyi huylu olmayan kız çocuğu; zaman zaman karşı karşıya geliyoruz ve zavallı etrafımızdakiler masa sandalye artık ne varsa bir şeylerin arkasına altına saklanmak zorunda kalabiliyor.


İyi huylu olmamak ne demek, öncelikle onu kendi bakış açımdan tanımlamak isterim. Benim için iyi huylu olmamanın tanımı şu: İstemediğim şey, durum ve insanlara; ayıp olur, yazık olur, ne denir, üzülür gibi nedenlerle uyum göstermemek. İyi huylu olmamak sıklıkla ve bazen sertçe “hayır” diyebilmek demek. Nezaket kurallarını değil aklımdan geçeni söylemeyi tercih etmek demek. İçimden gelenin, dışarıdan yadırganması pahasına galip gelmesi demek.


İyi huylu olmamak, çokça cadolozluk, dik başlılık ve huysuzluk gerektirir. Yoksa kendinizi “hayır” diye hissederken,“evet” derken; gitmek istemezken giderken, kalmak istemezken kalırken buluverirsiniz.


Kızımı biraz bilerek biraz bilmeyerek buna doğru yönlendirirken çok da uzun uzun düşünüp büyük kararlar almamıştım. İkimiz de kendiliğinden oluverdik. Kendimden ya da kendi çocuğumdan şüphe duyduğum zamanlar tabi ki oldu. “Ne olurdu şu çocuk biraz daha yumuşak başlı olaydı da rahat edeydim” ya da “ne olurdu ben biraz daha yumuşak başlı olaydım da insanlık rahat edeydi.”


Sonra Kurtlarla Koşan Kadınlar’ın ilgili paragrafını okumdum ve “oh çok şükür” diyerek arkama yaslandım. Kitabın yazarı, bir psikanalist olan Estes diyor ki; “Eğer size bir kez bile; cadaloz, inatçı, huysuz vs dendiyse, bilin ki doğru yoldasınız”.


Estes, toplumun ama en çok da ailemizin bizden uyumlu ve tutarlı olmamızı beklediğini bu beklentinin de vahşi doğamızı her geçen gün örselediğini söylüyor. Estes’in anlattıklarından iyi huylu olmamanın kadının kendi içgüdüsel doğasında ısrar etmesinden kaynaklandığını anlıyorum. Etrafınıza şöyle bir bakın, içinden gelen şeyde ısrar edip bunun için gerekirse kıyameti koparan ne kadar kız çocuğu varsa hepsine ağzımıza geleni sayıyoruz; “şımarık, huysuz, terbiyesiz!”


Üstelik Rene Brown’ın yaptığı o ünlü araştırmaya göre; sınır koyamayan insanlar yakınlık da daha zor kuruyor, “hayır” diyemezseniz şefkatli de olamıyorsun. Brown ile yapılan bir röportajda son sözleri şöyleydi; “artık eskisi kadar tatlı biri değilim ama daha sevgi doluyum biriyim.”


Gerçek sevgi, şefkat ve nezaket için bir miktar “hayır”, bir miktar sevimsiz olmayı göze almak gerekiyor.