Altı süper kahraman
Süper güçlere inanır mısınız?
Pragmatik ve katı realist bir insan olduğumdan, fantezinin türevini alıp da gerçeği bulmayınca keyif alamayanlardanım ben.
Sıkıcı mıyım?
Gerçekçilik fakiri becerikli de yaptığından, etrafımdakiler bunu hiç dile getirmez ama biliyorum ben. Evet. Bazen. Sıkılıyorum yani ben de kendimden. Misal Star Wars’u, Yüzüklerin Eziyetini (!) sevmek isterdim çok. Lakin sevemiyorum. Haksızlık ettiğimi de biliyorum.
Sinemalara da küsmüştüm aynı nedenden.
Romantik komediler aynılaştığından, macera çok bilimkurgu olduğundan, senaryodaki korku ve şiddet dozunun perdeye yansıması teknolojiyle hayli tırmandığından, bu durum beni salonlardan sürmüştü.
Tam “Hemşire, nerede o gazozlu, mavi boyalı ahşap sandalyeli yazlık sinemalar” nostaljisine yenik düşmek üzereydim ki, Gökçe’yle beraber vizyondakilere hızlıca geri döndüm.
Önce Karlar Ülkesi geldi. Karakterlerinin ismi bile fenomen olmuş, “Animasyonda su böyle çizilir ağalar” diye rakiplere güç gösterisi yapmış bu çizgi film, sadece kız çocuklarının değil, annelerinin de taparak izlediği bir aile animasyonu oldu.
Bir Miyazaki’nin Kiki’si, bir de Karlar Ülkesi sürekli gösterimde bizim evde.
“Karlar Ülkesi’nin yapanların elinden yeni çizgi film çıktı” denince, koşa koşa gittik ‘6 Süper Kahraman’ın ön gösterimine.
Cinema Pink’in afili deri koltuklarına gömülüp izlerken “Gökçe’yi getirmekle hata mı ettim acaba, bu film onun için çok mu hızlı, kötü adam rüyalarına girer mi gece?” endişelerimin arasında, yoklayıp durdum onu, “Çıkmak ister misin?” diye.
Sizinki de muhtemelen çıkmak istemeyeceğinden, gitmeden dersinizi iyi çalışmakta fayda var.
Ebeveynlerden biri ya da ikisini, onlar yoksa ailenin sevilen bireyini öldüren ve o korkunç yoksunluğun tornasından küçük çocukları lider ya da kahraman olarak imal eden Disney, ezberi bozmamıştı bu sefer de. Kıymetlilerin yitip gitmesi, hayata onlarsız tutunabilmenin elzemliği üzerine kurguladığı dersini veriyordu yine perdeden.
Bizim çocukluğumuzda olduğu gibi gözyaşı pıtırcığını da getirip koyuvermişti boğazımıza.
Belki annelik beni daha köfte yaptı; belki de yetenek ve bilginin süperleştirdiği insanlardı benim kabulüm, bilmiyorum. Ama 6 Süper Kahraman’ı sevdim ben. Çıkınca babasına anlatmasından anladım ki, Gökçe de takip edebilmiş ve beğenmişti çizgi filmi.
Teknolojinin onu kullanana bağlı olarak yapıcı ya da yıkıcı olması, iyi – kötü insan oluş arasındaki eşik, soylu bir amaca hizmet eden fedakarlığın aslında kurban olabilmek anlamına gelişi küçükler için dersleriydi filmin.
Teknolojiyi en iyi kullanan minikler olduğundan, liderliği kaçınılmaz olarak onların ele alacağı, o yüzden çok iyi rehberlik edilmeleri gerektiği de büyüklere öğretisiydi Walt Disney’in.
Stüdyo Karlar Ülkesi’nde kız çocuklara yaptığı kıyağı, erkekler için yapıyor bu sefer sevgili anneler ve teknoloji meraklısı garson boylara iyi bir sömestr eğlencesi vaat ediyor.
Endüstricim son sözüm sana:
GDO’lu da olsa fahiş fiyata satılan mısırlar bir yana, keşke sinemalar daha uygun fiyatlı olsa. Bir de o ses seviyesini köklemesen de duyuyoruz, haberin ola.
YORUMLAR