X

Geçen yıl kışın aldığım yünlü ama ince çorapları çok sevdiğimden çıkarmıyorum hep üşümeyi görev bilmiş ayaklarımdan. Verdiği mesai, ayakkabıya değen topuğunu inceltmiş, dokumadaki son ipler saydam görüntüye veda edip, kopmak üzere.


Gözüm çorabımda, aklım geçen hafta aldığım kararda bekliyorum kapıda.


“Çantanı al Gökçe”.


“Almıycam anne, sen al.”


Geçen hafta saf değiştirmiş, subay anneden centilmen anneye geçmiştim. Centilmence bir nefesi dolduruyorum ciğerlerime.


1 hafta süren dönem tatilimiz bu Pazartesi sabahı itibarıyla son buldu. Kısa süren tatile doyamayan yavrunun, okul perhizi sabah 8.30 sularının kapı aralığına sıkışmıştı yine.


“Okula gitmek istemiyorum anne” diyordu Gökçe. Bense,



Sabah rutinin ilk yarım saatlik telaşı boyunca onu bir kez zorlanmış hissettirmeyecek şekilde mezun oldum centilmen annelikten. Ama O evden çıkmaya bir türlü mezun olmadı. Mevduatı sürekli artan bir stres gelip sıkıştı sabah 8.20’nin kapı aralığına.


Daha kapısına varınca beni arkasında unuttuğu okulun, çok sıkıcı ve yorucu olduğuydu konu yine. Okula gitmek istememenin sonu gelmeyen zımni nedenlerinin birinde, içimdeki subay “Hadi artık Gökçe”yi salıverdi.


O da kara gözlerinin ucunda uyandığından beri hazır tuttuğu gözyaşlarını. Bir de bırak duyanı, okuyanı bile dağlayacak “Seni artık sevmiyorum anne” nidasını.


Bu salvo beni “kurşuna gerek yok sözlerin yeter”e ışınlasa da biliyorum nedeni. Şu ara çorabımda deliğini büyütmekte olan yer gibiyiz Gökçe’yle:


Çınar geldiğinden beri artan mesaisi aynı yerden aşındırıyor annesini. Kardeşi kadarken ona verdiğim oyun dolu ev hayatını özlüyor; istemiyor anne sevgisinin koşulsuz sevgisiyle örülü bu hayattan mezuniyeti.


Diğer taraflar sağlam olduğundan hala servisteyiz de, ya dikmek gerekecek o bölgeyi, ya da yenilemek kendimizi.